Emin Çölaşan: Kitap açlığı

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

BU yazıya Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ü kutlayarak (!) başlıyorum. Devleti bu kadar küçük düşürmek, aczini kanıtlamak ve o makamda yine de oturmak kolay değildir. Başarılarının devamını diliyorum!

Sevgili okuyucularım, 23 Eylül tarihli yazımda, elimde biriken kitapları Doğu veya Güneydoğu Anadolu'da bir kitaplığa bağışlayacağımı belirtmiş, ilgilenen kurum ve kişilerin bana yazmasını istemiştim.

Yüzlerce başvuru geldi. İnanılmaz bir şeydi. Hem de sadece Doğu ve Güneydoğu'dan değil, Türkiye'nin her yerinden ve hatta Almanya'daki Türk kuruluşlarından. İşte bazıları:

Gevaş, Erciş, Elbeyli kaymakamlıkları, Siirt Valiliği, Çatak için Van Valiliği, Konya Derbent Belediyesi, Diyarbakır Polis Okulu, Mardin Derik, Mardin merkez okulları, Sivrice Belediyesi, Kars 14. Piyade Mekanize Tugayı, Bosna, Kosova ve Güneydoğu için Ankara 28. Mekanize Tugayı, İnebolu cezaevi mahkûmları, Yozgat Büyükkışla Köyü, Rheda Wiedenbrück Türk İşçileri Kültür Derneği, KSP Vatan Sport Bremen, LÖSEV Lösemili Çocuklar Hastanesi ve yurdun her yanından yüksek okullar, ilköğretim okulları...

Listeyi uzatmak istemiyorum; çünkü belli bir yere yazı sığdıracağım.

Bu durumda ne yapabilirdim? Başvurular arasında Doğu ve Güneydoğu yörelerini ayırdım ve aralarında kura çektim. Evet, kura çektim ve şans Siirt Valiliği'nden yana oldu.

Elimdeki kitapları şimdi oraya, Siirt Halk Kitaplığı'na göndereceğim. Siirtlilerin işine yaramasını diliyorum.

***

Bu yazıyı niçin yazıyorum? 23 Eylül tarihli yazımdan sonra gördüm ki, Türkiye'de aslında çok büyük bir kitap açlığı var...

Ve işin ilginç yanı, çoğumuzun kitaplığı, bundan sonra okumayacağımız kitaplarla dolu. Bunlar raflarda süs gibi duruyor. Oysa onları okumaya hazır yüz binlerce insan Türkiye'nin dört bir yanında bekliyor...

Ve inanıyorum ki, pek çok yayınevi ile kitapçının elinde de çok sayıda kitap var. Bunların satılması artık mümkün değil. Depolar tıka basa kitap dolu.

Şimdi bizim yapmamız gereken bir şey var.

Kitapla okuyucuyu buluşturmak. Kitabı raflardan, depolardan çıkarıp okuyucuya iletmek.

***

Peki bu nasıl olur? İşte hikáye bu aşamada başlıyor. Bu iş için örgütlü bir ulusal kampanya açılması gerek. Bunu kim yapabilir?

Kültür Bakanlığı-Milli Eğitim Bakanlığı-Genelkurmay üçlüsü.

Bu üç kurum bir araya gelir. Yurt çapında kitap toplama kampanyası başlatılır. Belli merkezlerde toplanan kitaplar, önceden yapılan planlama uyarınca Doğu ve Güneydoğu'ya gönderilir ve orada kitaplıklara, okullara, cezaevlerine ve diğer kurumlara dağıtılır.

Yukarıda saydığım üç kuruluş da bu iş için gereklidir. Kitap toplama ve dağıtma kampanyasını bu üçlü örgütler.

Asker işin içinde olmalıdır; çünkü onların Türkiye'nin en uç noktasına bile ulaşma kolaylığı var.

***

İnanın, o yazımdan sonra aldığım mektup, faks ve elektronik posta mesajlarını burada tek tek açıklama olanağım olsa, gözleriniz yaşarır. İnsanlar kitap istiyor, okumak istiyor. Yurdun dört bir yanında kitaplıklar ya boş, ya da çok az kitaba sahip.

Okullar, il ve ilçelerdeki halk kitaplıkları, cezaevleri, hatta kışlalar.

Biz bu konuda bir şey yapmak zorundayız. Bunun için örgütlenmek gerekiyor. Türk milletinin en zor yaptığı iş örgütlenmektir.

Eğer Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Genelkurmay bu konuda anlaşıp bir kampanya başlatırlarsa, kesinlikle bilinsin ki o kampanyaya kitap yağar.

Biz medya olarak her türlü desteği veririz.

Gelin, toplumdaki bu kitap açlığını hep birlikte giderelim.

Karanlıkta duran kitaplarımızı gün ışığına çıkaralım ve okumak isteyenlerin hizmetine sunalım. Haydi.

ŞABAN SEVİNÇ'İN KİTABI

Gazeteci arkadaşım Şaban Sevinç'in ilk kitabı, özellikle CHP ve sosyal demokrat kesimde olay yaratacak gibi. ‘‘Yenilmiş Komutanlar Müzesi. CHP 2000’’. (Ümit Yayıncılık).

Gazeteci kitapları güzel oluyor. Belgeler konuşuyor, kapalı kapıların ardında yaşanmış olaylar topluma yansıtılıyor.

Şaban araştırmış, çok ilginç bir kitap yazmış. Ellerine sağlık, daha nicelerine.

ÖZÜR DİLİYORUM

İki gün önce yeni bir kitabım çıktı: ‘‘Tarihe Düşülen Notlar.’’

Kitapta, bazısı vefat etmiş, bazısı hayatta olan kişilerle yaptığım söyleşiler ve bana anlattıkları yer alıyor.

Orhan Eren, Demirel döneminin İçişleri Bakanı idi ve 12 Eylül gecesi o makamda oturuyordu.

Belleğim beni yanıltmış ve kitapta Eren'in ‘‘vefat ettiğini’’ yazmışım. Oysa Orhan Eren hayatta.

Bu düzeltmeyi kitapta yapmak mümkün değildi. O yüzden burada yapmak zorunda kaldım.

Orhan Eren'den özür diliyorum, daha nice yıllar sağlıklı ve mutlu bir yaşam diliyorum.

Yazarın Tüm Yazıları