Paylaş
Beş genel başkan tarafından ortak aday gösterilen Ahmet Necdet Sezer bu kez kazanamadı. Ama diğer adaylar arasında en yüksek oyu aldı. Bu parti genel başkanlarının sözünün Meclis'te pek geçmediği de, Demirel olayından sonra ikinci kez belgelendi.
Dünkü sonuç demektir ki, Sezer önümüzdeki pazartesi günü yapılacak ikinci oylamada 367 oy bulup cumhurbaşkanı seçilebilir...
Çünkü karşısında ciddi bir rakip olmadığı ortaya çıktı.
Sezer 281 oy alırken, ona en ciddi rakip olduğu anlaşılan üç adayın oyu en fazla 61 oldu.
Nevzat Yalçıntaş 61, Sadi Somuncuoğlu 58, Yıldırım Akbulut 56.
Sezer'e oy vermeyenlerin toplamı 249.
Dolayısıyla, Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı olarak artık Ahmet Necdet Sezer'i görebiliriz. Dünkü oy tablosunun bundan sonraki oylamalarda tersine dönmesi bir mucize olur.
Pazartesi günü olmazsa, üçüncü turda Sezer'in salt çoğunluğu yakalayacağı artık kesin gibidir. Dünkü rakamda bile salt çoğunluk aşılmıştır.
***
Şimdi bir şeye hazırlıklı olalım. Ahmet Necdet Sezer bundan sonra kamuoyu önünde olumlu ve olumsuz yönleriyle çok tartışılacaktır. Kendisinin de buna hazır olması gerekir.
Geçmişte yaptığı konuşmalar, gündeme getirdiği görüşler vesaire!..
Ama hemen şunu da belirteyim, bir insanın geçmişteki fikirleri devletin başına geçtiğinde değişebilir. Sezer'in bazı fikirleri de, belli konularda devlet belgelerini gördükten sonra değişecektir.
Yönetim mekanizmasının içinde olmadan bir hukukçu ve yüksek mahkeme başkanı sıfatıyla konuşmak daha kolaydır da, mekanizmanın başına geçince aynı şeyleri olduğu gibi söylemek biraz zorlaşır.
İnanmayan Demirel'e sorsun.
Ben Ahmet Necdet Sezer'i şimdiden kutluyor, başarılar diliyorum... Çünkü dünkü oy tablosu, er geç kutlanacağını gerektiriyor.
AÇIKLAMA
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ten gelen açıklamayı özetliyorum:
‘‘Adalet Bakanlığı'nca 1994 yılında kurulan Komisyon'un hazırladığı Türk Medeni Kanunu Tasarısı, Mart 1998 tarihli yazılarla görüş için aralarında tüm bakanlıklar, Yargıtay, hukuk fakülteleri, Türkiye Barolar Birliği ile Türkiye Noterler Birliği de bulunan 54 kurum ve kuruluşa gönderilmiştir. Görüş bildirmek için bir aylık süre verilmiş, ancak bu süre sınırlayıcı biçimde uygulanmamıştır. Nitekim süre içinde veya daha sonra cevap veren 29 kurum ve kuruluşun görüş ve önerileri Komisyon'un Haziran-Temmuz 1998'de yaptığı toplantılarda değerlendirilmiştir.
Görüş için gönderilen ilk metindeki Genel Gerekçe'de Türk Medeni Kanunu'nun 1926 yılında dönemin Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt tarafından kaleme alınan gerekçesinden söz eden herhangi bir bölüm yoktu. Bunun bir eksiklik olduğuna sadece iki bakanlıkça verilen cevaplarda işaret edilmiştir.
Devlet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk imzasıyla gönderilen 25 Haziran 1998 tarihli cevapta, Türk Medeni Kanunu'nun ‘Türk Hukuk devriminin temel taşlarından birisi', ‘Laik ve demokratik rejimin teminiatı', ‘söz konusu gerekçenin ‘hukuk sisteminin tümünde başlatılan devrimin gerekçesi niteliğinde' olduğu, o nedenle yeni tasarının genel gerekçesinde bu gerekçeden söz edilmemesinin ‘önemli bir eksiklik olduğu', ‘yeni genel gerekçenin bu gerekçenin bir devamı olarak hazırlanmasının isabetli olacağı' belirtilmiştir. Maliye Bakanı Zekeriya Temizel tarafından gönderilen cevapta da aynı yönde görüşler ifade edilmiştir.
İşte bu öneriler doğrultusunda yeni Türk Medeni Kanun Tasarısı Gerekçesi'nde 1926 tarihli gerekçeye de yer verilmiştir. Ancak bu gerekçe 20. yasama döneminde Meclis'e sunulan metnin genel gerekçesinde günümüz Türkçesiyle özetlenmiş bulunmaktadır. 21. yasama döneminde Meclis'e sunulan metinde de Genel Gerekçe olduğu gibi korunmuş, sadece arada geçen zaman içinde kamuoyunda öne sürülen eleştiri ve öneriler doğrultusunda değişiklik yapılan maddelerin gerekçelerinde değişiklik yapılmasıyla yetinilmiştir.
Fakat köşenizde 22 Nisan 2000 günü yayımlanan ilk açıklamamda da ifade edildiği gibi, söz konusu özette teokratik hukuktan laik hukuka geçişin gerekçesi yeterince açıklıkla ifade edilmiştir. Bununla birlikte halen Türk Medeni Kanunu Tasarısı'nı görüşen TBMM Adalet Komisyonu raporunda 1926 tarihli gerekçeye tam metin olarak yer verilmesi, Komisyon'un takdirindedir.
Bütün bu süreç boyunca Türkiye Barolar Birliği ne ilk bir aylık cevap süresi, ne de o zamandan bu yana geçen 25 ayı aşkın süre içinde Adalet Bakanlığı'na yeni Tasarı ile ilgili bir tek öneri iletmediği gibi, Tasarı'nın genel gerekçesiyle ilgi herhangi bir görüş de bildirmemiştir.
Birlik Başkanı Eralp Özgen'in 1030 maddelik yeni tasarının sadece genel gerekçesinde yer alan 1926 tarihli gerekçe özetiyle ilgili eleştirilerini ise tasarının ilk kez 20. yasama döneminde Meclis'e sunulmasından bu yana 19 ayı aşkın bir süre geçtikten sonra gönderdiği fakslardan ve 23 Nisan Bayramı kutlama mesajlarından öğreniyoruz. Sayın Özgen'in bu konudaki ‘ciddiyeti' kamuoyunun takdirine sunulur.
Bu açıklamanın Basın Kanunu uyarınca köşenizde yayımlanmasını rica ederim.’’
Bu konuda yayımlayacağım son yanıt ve açıklama budur. Teşekkür ederim.
Paylaş