Emin Çölaşan: 6-7 Eylül

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye 1955 yılında, bundan tam 45 yıl önce bugün, çok çirkin bir olayla sarsılıyordu.

İstanbul'da on binlerce çapulcu sokaklara dökülmüş, İstanbul yağma edilmişti.

Genç kuşaklar, tarihimize 6-7 Eylül olayları diye geçen bu acı, yüz kızartıcı, utanç verici hadisenin ne olduğunu bilmezler.

Bugün bunu kısaca anlatmak, bilmeyenleri bilgilendirmek istiyorum.

6 Eylül 1955 günü Türkiye bir haberle çalkalanmaya başladı.

Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalanmış, tahrip edilmişti.

Bu haber ağızdan ağıza yayılıyordu. Bazı gazeteler öğleden sonra ikinci baskı yaptılar. Kocaman başlıklar halkı tahrik ediciydi.

O yıllarda Yunanistan'la aramızda yine Kıbrıs sorunu vardı. Yunanistan ‘‘Enosis’’, yani adayı kendine bağlamak istiyordu.

Türkiye'de ise ‘‘Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacaktır. Ya taksim, ya ölüm’’ mitingleri düzenleniyordu.

Kıbrıs'ta iki toplum arasında olaylar vardı. İki ülke arasında ipler gerilmişti.

***

Atatürk'ün evinin bombalanması olayı, Türkiye'de işte bu ortamda duyuldu.

İstanbul'da önce ‘‘adam gibi adamlar’’ tarafından düzenlenen gösteri ve yürüyüşler başladı. Çoğu üniversite öğrencilerinden oluşan kitleler, ellerindeki afiş ve pankartlarla sokağa döküldü.

Yunan Konsolosluğu'na siyah çelenk bırakıldı, bombalama olayı kınandı.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve Demokrat Parti hükümeti, olayların gelişmesini izliyordu.

Fakat birkaç saat içerisinde beklenmedik gelişmeler yaşanmaya başlandı.

İstanbul'un dört bir yanında on binlerce gösterici yürüşüye geçmişti. Bunlar öğrenci falan değildi.

Çapulcu takımı sokağa çıkmıştı.

Göstericilerin ilk hedefi Beyoğlu ve İstiklal Caddesi oldu. Akın akın buraya geliyorlardı. Onları durdurmak mümkün değildi.

***

O sıralarda İstanbul'da Rum vatandaşlarımızın sayısı çok fazlaydı. Ticaretin çoğu da onların elindeydi. Beyoğlu ve yöredeki lüks mağazaların hemen hemen tümü onlara aitti.

Yine o yıllarda Rum asıllı vatandaşlarımızla bazı sürtüşmeler başlamıştı. Hatanın birazı da onlara aitti.

Her yerde Rumca konuşurlar, toplumun tepkisini çekerlerdi.

Bu yüzden ‘‘Vatandaş Türkçe konuş’’ kampanyaları açılmıştı. Bu afişler her yerde asılıydı.

***

Evet, İstanbul'un her tarafından yola çıkan çapulcu takımı dört bir yandan Beyoğlu'na ve Rum asıllıların yaşadığı semtlere akmaya başladı.

6 Eylül günü hava kararmaya başlamıştı.

Yağma başladı. Vitrinler kırılıyor, ne varsa sokağa dökülüyor, isteyen istediğini alıp götürüyordu. Caddeler buzdolapları, kaşar tekerleri, kumaşlar, oyuncaklar, parfümeri, akla ne gelirse onlarla doluydu.

Ama dahası vardı. Kiliseler de yakılıp yıkılıyordu. Özellikle Beyoğlu bir harabeye dönmüştü.

Bütün bunlar olurken, Türk, Ermeni ve Musevi'lere ait işyerleri de karambolde elden çıkıyordu. Çünkü çapulcu takımı önüne gelen her yere bilinçsizce saldırıyordu.

Ancak çok ilginçtir, bu ‘‘kin ve nefret kasırgası’’ cana değil, sadece mala yönelmişti. Öldürme, yaralama olayları olmadı. Sadece ele geçen birkaç papazın sünnet edildiği söylendi.

(6-7 Eylül olayları sonrasında pek çok Rum asıllı vatandaşımız korkudan Türkiye'yi terk edip Yunanistan'a yerleşti.)

***

Hükümet sıkıyönetim ilan etti. Ama iş işten geçmişti. Kabahat önce solculara yüklenmek istendi ama tutmadı!

Benzer olaylar İzmir'de de yaşanmış, bazı işyerleri ile birlikte Yunan Konsolosloğu tahrip edilmişti.

Türk hükümeti daha sonra konsolosluk binasını onardı. Yeni binanın açılışında, hükümet üyelerinden Muammer Çavuşoğlu (Nazlı Ilıcak'ın babası) binaya Yunan bayrağını kendi elleriyle çekerek Yunanistan'a bir jest yaptı.

Politikacı Osman Bölükbaşı bu davranışı eleştirdi... ‘‘Türk bakanları her şeyi yapardı ama konsolosluk kavası gibi bayrak çektiklerini ilk kez gördük’’ dedi.

***

Peki ama neydi 6-7 Eylül olaylarının içyüzü? Atatürk'ün evi gerçekten bombalanmış mıydı?

Evet, orada bir patlama olmuştu ama bombayı koyduğu iddia edilen kişi, günümüzde valiliğe yükselen bir Türk'tü! Yunan tarafının böyle bir şey yaptığı hiçbir zaman kanıtlanmadı.

Olaylar hükümet tarafından Yunanistan'a gözdağı vermek amacıyla örgütlenmiş, sonra denetimden mi çıkmıştı?

Bu soru yanıtsız kaldı. Hatta 27 Mayıs ihtilali sonrasında Yassıada mahkemelerinde 6-7 Eylül davası görüldü. Bayar ve Menderes yargılandılar. Kararı anımsamıyorum, ama bildiğim kadarıyla hadiseyi hükümetin örgütlediği kanıtlanmadı.

Ne olursa olsun, Türkiye bundan tam 45 yıl önce çok acı olaylar yaşamış, dünyaya rezil olmuştu.

Yazarın Tüm Yazıları