Ege Cansen: Memleketimden ekonomi manzaraları

Ege CANSEN
Haberin Devamı

HAZİRAN ayı enflasyonu, umduğumdan düşük çıktı. Büyük iktisatçılar, bu düşüklüğü ince ince yorumladılar. Yeni moda söylemle ‘‘çekirdek’’ (imalat sanayiine ait fiyatlar) enflasyonun, aslında fazlaca düşmediğini, dolayısıyla bu düşüşün kalıcı olamayacağını söylediler. Zaten işbaşında basının tutmadığı bir iktidar olsa, bu düşüşü ‘‘patlıcan, biber ucuzluğu’’ diye tiye alırdık. Bir diğer iddia da, kamu kesiminin zamları ertelediği idi. En tuhafıma giden de ‘‘özel sektör, enflasyonun düşürülmesinde kendine düşen görevi yapmıştır’’ tarzı beyanlar oldu. Kırk yıldır özel sektörün içindeyim, ‘‘Vatan benden, enflasyonun düşürülmesinde görev bekliyor, dolayısıyla işime gelse de fiyat zammı yapmam’’ diyen bir serbest teşebbüs erbabıyla tanışmak, bugüne kadar kısmet olmadı. Bırakın palavrayı, kim kimi kandırıyor Allah aşkına?

* * *

Uygulanmakta olan ‘‘döviz takozu ile fiyat istikrarı sağlama’’ yani ‘‘enflasyonu düşürme’’ programı, şu ana kadar başarılıdır. Bu programın temel eksikliği, böyle bir istikrar programını uygulayacağını vaat ettiği için halkın oyunu alarak iktidara gelmiş bir ‘‘siyasi önderin’’ işbaşında olmamasıdır. Buna rağmen Türk ekonomisinin 1999 sonunda uçurumun kenarına gelmiş olmasından ve IMF ile anlaşmaktan başka çare kalmadığından, Ecevit ve ortakları, ister istemez böylesi çetin bir görevi üstlenmiştir.

* * *

Bu programın mantığı, ‘‘enflasyon-devalüasyon-yüksek reel faiz’’ sarmalını ekonomi dışından bir ‘‘müdahale’’ ile kırmaya dayanıyordu. Nitekim, ‘‘döviz fiyatları piyasa oluşur’’ ilkesi bir süre için işlerlikten kaldırılmış, yerine ‘‘döviz fiyatlarını, Merkez Bankası önceden saptar’’ ilkesi konmuştur. Reel faizlerde ve enflasyonda elde edilen düşüşler, döviz fiyat artışlarının sınırlandırılması sayesindedir. Sarmalı bu şekilde kırmanın, başka bir yerde ‘‘zırıltı’’ çıkarması beklenmekteydi. O da ‘‘döviz dengesi’’nin bozulmasıydı. Bir de yedekte finansal sektörde kriz çıkması sorunu var.

Birinci zırıltı görünür hale gelmiştir. Umulan, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile cari açığın kapanmasıydı. Yabancı sermaye yatırımları, bazı ümit veren gelişmeler olmasına rağmen, istenilen düzeye çıkmamıştır. Bunun üzerine Merkez Bankası Başkanı ‘‘icap ederse, ithalata zorluk çıkartırız’’ deme noktasına gelmiştir. Bu zorluğu, Gümrük Birliği ve sair uluslararası gümrük tarife anlaşmaları muvacehesinde nasıl sağlar, onu anlayamadım. Herhalde gümrük tarifesi dışı engeller koymayı tasarlamaktadır. Ben, Başkan Erçel'in bu ümitsiz çıkışını anlayışla karşıladım. Herhalde, döviz fiyat artışlarını önceden saptamak, kira artışlarını sınırlamak, ücret zamlarını tahkimle belirlemek gibi, serbest pazar ekonomisi ilkelerine aykırı (ama bu devrede doğru) kararları içimize sindiriyoruz da, ithalatı kısıtlayıcı tedbir almayı niye külliyen reddediyoruz diye düşünmektedir.

Bu işin şakası yok. Bir döviz krizi çıkana kadar, işler ‘‘oluruna’’ bırakılamaz. Gidişe bir yerden müdahale etmek gerekebilir. İktisat mantığı içinde kalmak gerekiyorsa, ithalatı kısıtlama gibi uygulaması çok zor tedbirler yerine ‘‘parafiskal’’ (yani faiz ve vergi artırma) önlemlerine başvurmak düşünülebilir.

Son Söz: Somut gerçekler, acı tedbirleri haklı kılar.

Yazarın Tüm Yazıları