Diana: Modern zamanların efsanesi

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Ecelin kahpe oyunudur ki, Prenses Diana'nın Paris'te hayatını yitirdiği ve Seine Nehri'ne paralel olarak uzanan Alma Tüneli'nin başlangıç noktası Kraliçe Astrid Rıhtımı adını taşır.

Ve kaderin hain cilvesidir ki, Belçika Kralı 3. Leopold'ün karısı olan Brabant Düşesi Astrid 1935 yılında ve yine bir otomobil kazasında ölmüştü.

Ve mukadderatın hazin sergüzeştidir ki, İsveç kökenli Benelüks asilzadesi de tıpkı Leydi Di gibi ‘‘küçük halkın'' kalbinde taht kurmuştu.

‘‘Sokaktaki adamı'' sadeliği, mütevaziliği ve cömertliğiyle fethetmişti.

Kraliçe Astrid Batı aristokrasisinde Prenses Diana'nın öncüsü olmuştu.

* * *

Diana bir modern zamanlar efsanesiydi.

Eminim ki, Fransız düşünür Roland Barthes bugün yaşamış olsaydı, ‘‘Modern Mitoslar'' kitabına bir bölüm daha ekler ve Spencer ailesinin kızını işlerdi.

Çünkü, Galler Prensesi'nin elim bir kazayla noktalanan kısa öyküsü hem Yunani efsanelerin, hem de asri modernliğin bütün ögelerini içeriyor.

Talih kuşu sayesinde Britanya İmparatorluğu varisiyle evlenen küçümen kız; peri masallarını andıran düğün; mutsuz izdivaç; hayırsız kocanın aldattığı masum kadın; sonra onun da sürüklendiği bir dizi macera; ‘‘püriten'' ahlak geleneklerine baş kaldıran mahsun isyankar; teselliyi çocuklarında ve hayır işlerinde arayan merhametli anne ve, dramatik ölümle gelen korkunç son...

Homeros bunu mutlaka manzum bir tragedya olarak kağıda dökerdi.

Ama aynı zamanda, form tutmak için gidilen cimnastik salonunun; bahçesine helikopterle inilen kraliyet falcısının; dört çarpı dört ciple geçilen Afrika cangılının; teleferikle çıkılan kayak tatilinin; Arabi milyarderle uçulan sürat motorunun; flaşı patlatılan paparazzi deklanşörünün; yok satan gazete rotatifinin ve, fren izi bırakılan Mercedes ölümünün sonsuz modernliği...

Picasso bunu mutlaka en avangard üslupla resmederdi.

Kuşku yok, Leydi Di bir modern zamanlar efsanesi olarak cennete gitti.

* * *

Evet, evet, evet, bizim modern efsanelere ihtiyacımız var.

Biz, insani bir refleksle, hem zarif, hem rüküş; hem masum, hem şuh; hem mahsun, hem asi prenseslere gereksinim duyuyoruz. Onlara deli divane oluyoruz.

Biz, Leydi Di'ler mevcut değillerse bile onları yaratmak zorundayız.

Çünkü, onlarda hem kendi düşlerimizi, hem de kendi gerçeğimizi görüyoruz.

Pırlantalar içindeki görkemli şahsiyet ve jet sosyete mensubu soylu aristokrat bize çok uzak... Çok ulaşılmaz... O, ancak bizim rüyalarımız.

Ama, oğullarını şevkatle kucaklayan anne; aşkı umutsuzca arayan kadın; hastalara şifa dağıtan merhamet, AİSD'li adamın alnını tutan el, Asyalı çocuğun yarasına merhem basan parmak, İngiliz sosyalistlerini destekleyen demeç bize çok yakın... Çok maddi... Çok mevcut... O, bizzat bizim gerçeğimiz.

Zaten işte bunun içindir ki, şimdi Buckingham ve Kensington saraylarının önüne çiçek bırakanların ezici çoğunluğunu ‘‘küçük halk'' oluşturuyor.

Doğu varoşların punk işçisi Diana'nın mütevaziliğinden; eski sömürgelerin kara zencisi Leydi Di'nin anti ırkçılığından; gay kluplerin eşcinsel çılgını Spencer'in tabu yıkıcılığından; Victoria İstasyonu'nun Pakistanlı çöpçüsü de İngiliz asilzadenin Müslüman sevgili tercihinden dolayı O'na ağlıyor.

Efsane düşlerimiz ve modern gerçeklerimiz tek bir şahısta bütünleşiyor.

Paris'teki Kraliçe Astrid Rıhtımı altında can veren Prenses Diana, ecelini paylaştığı Belçika soylusu gibi, artık bir modern efsane olarak yaşıyor.

O'nun toprağı bol olsun ve bizim modern efsanelerimiz hiç eksik olmasın.

Yazarın Tüm Yazıları