Çanakkale yamacında bir çift kelime

Times Square'de insan kuyruğu uzun, ama şikayet eden yok. Herkes Broadway'de ucuza satılan tiyatro biletleri peşinde. Kimi yanındakiyle konuşarak adım adım gişelere yöneliyor, kimi cep telefonuyla sohbete koyulmuş.

Haberin Devamı

Sabahtan aldığım Hürriyet'i katlayarak okurken arkamda bir ses ''Merhaba arkadaş '' diye sesleniyor. Dönüp selamını alıyorum.  Çene altı sakallı, tepesi iyice açılmış yaşlı adam devam ediyor: ''Türk olduğunuzu anladım, bayrak altındaki Atatürk resminden. Türkiye'de nereye gidersen git, her duvarda Atatürk var.''

Trafik homurdanmasından yalnızca ilk adını duyduğum James, çocukluğunda Türkler hakkında çok şey duydugunu söylüyor: ''Babam Anzac (Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri) alayında onbaşı imiş, harp hikayelerini çok güzel anlatırdı. Sizi memnun etmek için söylemiyorum ama tarafsız idi. Babamı dinlerken Türklerin kahramanlığını çizgi romanlarda yer alacak kadar ihtişamlı görürdüm. İki yıl önce ilk defa Türkiye'ye gittim ailemle. Çanakkale'de 1915 savaşının olduğu bölgeyi karış karış gezdim. Babamdan çok dinlediğim için yabancılık hissetmedim.''

Haberin Devamı

Türkiye'nin neresindensin diye soruyor, ardından Çanakkale'yi görüp görmediğimi. ''İstanbul'' diyorum, sonra ''Gördüm.'' Anılarım canlanıyor, benim de anlatacaklarım var ama gişelere hayli yakınlaşmışız. Üstelik anlatacaklarım 10 saniyede bitecek gibi değil. Babam Çanakkale gazisi idi. Harp hakkında konuşmayı sevmezdi. James'a babamın Anzac'lara karşı çarpıştığını övünme malzemesi yapmamaya özen göstererek anlattım:'' O sahillerde gencecik insanlar kumsal kıyılarda canlarını kaybettiler. Avustralya-Yeni Zelanda yerkürenin bir köşesinde, Türkiye öbür köşede. Ne gerek vardı Türklerle savaşa tutuşmakta?'' Bu soruyu babasına da sorduğunu ama tatmin edici cevap alamadığını söylüyor James.

Muhabirliğimin ilk yıllarında Turizm Tanıtma Bakanlığı Harbiye'deki ofisi Türkiye'ye gelmek üzere olan 'Leonardo Da Vinci' transatlantiği kaptanı adına bir grup gazeteciye Çanakkale'den İstanbul limanına birlikte girme davetini yaptı.Leonardo yolcuları arasında aktör, tiyatro oyuncusu, sanayici ve banker gibi ünlüler vardı. Daha gelmeden Türk basını 'Şöhretler Gemisi' diye ad takmıştı dev gemiye. Sabah erken saatte 20 kadar muhabir özel otobüsle yola çıktık, öğle üzeri Çanakkale Boğazı'na geldik. Yarım saat sonra Boğaz'ı enlemesine kapatacak hacımdaki İtalyan gemisi çıkageldi. Hız kesti, gemiye motorla ulaştık, öğle yemeğini takiben güvertede gezinmeye başladık. Dönemin ünlü aktrisi Joan Fontaine'in isteği üzerine ping-pong oynamaya başladık. Yolcular masa etrafında halka oluşturdular. Bir süre sonra karşı sahili izlemeye aldılar. Prenses Süreyya'nın sevgilisi bir Amerika'lı aktör kolumdan çekerek '' Ne yazıyor karşıda?'' diye sordu.  Gösterdiği yere baktım, tepe yamacında

Haberin Devamı

kısa ağaçlar traşlanmış, kireçle beyazlaştırılan iri taşlarda iki kelime rahatça okunuyordu: ''Çanakkale Geçilmez.''
Hava serin, gri bulutlar aşağı çekilmiş ama o iki kelimeyi görmek için ne gözlüğe, ne de dürbüne ihtiyaç var. Birinci Dünya Harbi'nde İngiltere'nin Denizcilik Bakanı  Winston Churchill'in Çanakkale'yi geçip İstanbul'a o dönemin en güçlü deniz filosunu gönderme hevesi boğazında kaldı. Derme çatma donanımlı Türk ordusu düzineyi aşkın İngiliz harp gemilerini Ege ile Marmara'yı bağlayan ''Dardanelles''(Çanakkale Boğazı)'den çıkmadan batırdılar. Sonradan tarihinde en büyük devlet adamı diye adlandırılan Churchill hayatında ilk kez ''I'm finished.''(Mahvoldum)'' diyerek istifa etti, 10 yıl siyasete bulaşmadı.

Haberin Devamı

Şöhretler Gemisi' güvertesinden boğaz yamacında beyaz taşlı ikaz manzarasının içeriğini Joan Fontain'den başlayıp yolcuların çoğuna sesim kısılana kadar anlattım.

Yazarın Tüm Yazıları