Büyüklerimizi Allah koruyor

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Hiçbir olayı ciddiye almadığımız ve disiplinden nefret ettiğimiz için dün de, bugün de Türk cumhurbaşkanlarını, başbakanlarını gerçekten de Allah koruyor.

Bizim politikacılar halkı çok seviyorlar! Onun için de sürekli vatandaşın arasına girmek gibi bir tutkuları var.

Kalabalıkları görünce coşuyorlar ve önlerine her çıkanla sarılıp öpüşüyorlar.

Katıldıkları kapalı ve açık toplantılar öylesine coşku içinde geçiyor ki koruma görevlileri ister istemez kendilerini bu havaya kaptırıyorlar.

Ondan sonra da her şey birbirine giriyor, koruma moruma kalmıyor...

Eğer arada işi ciddiye alan bir iki polis çıkarsa bunlar hem halktan, hem de başbakandan tepki alıyor.

Zavallılar halkla liderin arasına giren kara kedi gibi suçlu ilan ediliyorlar.

Böyle durumlarda bizim liderler halka yaranmak için mikrofondan ‘‘Polis arkadaşlar bırakın vatandaşı, gelsin buraya’’ diye bağırıyorlar.

Halk, bu sözleri yürekten alkışlarken bir yandan da kürsünün taa dibine kadar sokulabilmek için birbirini çiğniyor.

O anda polislerin bütün otoritesi balon gibi sönüp gidiyor.

Bu moral bozukluğu içinde görevlerini unutup onlar da o curcunanın içinde kayboluyorlar.

* * *

Alaturkalık bizim genlerimize işlemiş. Söküp atamıyoruz.

Anımsayacaksınız, Demirel'e kaç kez saldırı girişimi oldu. Allah'tan saldırganların Cumhurbaşkanı'nı öldürmek gibi bir niyetleri yoktu.

Başbakan Yılmaz, Budapeşte'de suratına okkalı bir yumruk yedi ve burnu darmadağın oldu.

Olaydan sonra aklı başında ANAP'lılar Mesut Bey'e çıkıştılar:

‘‘Efendim, siz hem trilyonların döndüğü karanlık işlere çomak sokuyorsunuz, hem de koruma işini ciddiye almıyorsunuz. Bunun şakası yok. Bundan sonra ciddi olarak korunmalısınız. Yoksa sizi öldürürler.’’

Yılmaz söylenenleri dinledikten sonra ‘‘Doğru, haklısınız. Bundan sonra gereken neyse onu yerine getirelim’’ dedi.

İş bir iki ay ciddi tutuldu, ama sonra yine gevşedi.

Yılmaz, kendini yine Allah'a emanet etti.

Bugünlerde Özal'ın ölümünü yeniden tartışmaya başladık:

‘‘Eceliyle mi öldü, yoksa zehirlendi mi?’’

Bu konuda Özal ailesiyle birlikte bir sürü insan ciddi kuşkular taşıyor.

Çünkü rahmetlinin etrafında ciddi bir koruma zırhı hiçbir zaman kurulamamıştı.

* * *

Nedense biz, tevekküle sığınarak kahramanlık naraları atma alaturkalığından bir türlü kendimizi kurtaramıyoruz.

Fiyaka şovları felakete uzanınca da oturup ağlıyoruz.

Ama felaketleri önceden görüp gerekli önlemleri almanın nedense erkekliğimize leke süreceğine inanıyoruz.

Yine liderler içinde korumayı en fazla ciddiye alan Tansu Hanım.

İktidardayken bir yandan meydanlarda kahramanlık nutukları atıyor, bir yandan da adeta bir ordu tarafından korunuyordu.

Hanımefendi geçerken gereksiz yere yollar kapatılıyor, belki yirmi-otuz otomobil dolusu koruma kendisine eşlik ediyordu.

Tansu Hanım bunu belki de korunmayı ciddiye almaktan çok, güç gösterisi olarak yaptırıyordu.

Yoksa onun da korunması Allah'a emanetti. Hâlâ da öyle...

Bir toplumda ciddiyet yoksa hiçbir kesimde yoktur. En yukardan en aşağıya kadar her yerde laçkalık egemendir.

Çünkü bir toplum A'dan Z'ye birbirinin aynısıdır.

Ama bazı milletvekilleri bu değerlendirmenin dışında.

Onların maşallahı var. Dokunulmazlık zırhları gidecek diye ödleri kopuyor.

Yazarın Tüm Yazıları