Bundan sonra hastalar Kasalar’da şifa bulacak

Problemli mi, problemli çok yakın bir arkadaşım var. Bir elinden tansiyon aleti, diğerinden derece hiç düşmez. Bazı sağlık kuruluşlarının abonesi olduğu gibi, başta doktorlar olmak üzere, kanını alan hemşirelerle akraba gibidir.

Geçenlerde ona gelecekten haber verip, "Bundan sonra Kasalar’da tahlil yaptıracaksın" deyince telaşa kapıldı. Nasıl yani derken de can kulağıyla dinlemeye başladı. Başkentte yaşayan herkezi yakından ilgilendiren bu habere gelmeden önce arkadaşımın ruh halindeki insanlara yönelik bilgilerimi aktarayım.

Öyle kişiler vardır ki, aslında hasta değildir, ama "hastalık hastası"dır. Moliere’nin tiyatro sahnelerine ulaşan bu konudaki eserini birçoğunuz bilirsiniz. Bu kişiler sürekli olarak herkesi hasta olduğuna ikna etmeye çalışır, hatta dahada ileri gidip hastalık gösterileri yapar. En ufak belirtiyi abartmak ise onlar için günlük alışkanlıkları arasındadır. Doktorlar ise böyle hastalık hastalarına hiç inanmazlar. Bunlardan bir tanesi hastanede yatıyor. Hemşire hanım gelip, doktora haber veriyor: "46 numaradaki hasta öldü" Doktor:

"Ama şimdi, abartmanın suyunu kaçırdı..."

Evet, doktorlar hastalıktan çok hastalardan çekiyorlar. Anlattığım örnek, hastalığını abartanlar üzerine... Bir de bunun tersi var. Hastalığını önemsememek bir kenara, sürekli olarak tedaviden kaçıyorlar.

Hastalardan çekenler, yalnızca doktorlar değil... Hemşireler de tedirgin... Hele hele güzel hemşireler... Hiç unutmam, artık dünyasını değiştirmiş bulunan bir aziz dostum hastaneye yatmıştı da çevresindekilere demişti ki: "Yine yanlış yaptım... Buraya sağlamken yatmak varmış." Zaten hastanın iyileştiğini ilk anlayan hemşirelerdir. Doktor hemşireye soruyor: "106’daki hasta nasıl?"

"Olağanüstü iyi... Bugün yalnız bana iki defa aşk ilan etti... "


Hasta daha da azgınsa, durum birkaç kat zorlaşıyor. Nasıl mı? Genç ve güzel hemşire, başhekime şart koşuyor:

"Ben 18 numaradaki adama bakmaya devam ederim, ama sol kolunu da alçıya alırsanız"

ANKARA SAĞLIĞIN DA BAŞKENTİ OLMAYA HAZIRLANIYOR

En iyisi hastalar ile onlarla boğuşmak zorunda kalan doktor ve hemşireleri bir kenara bırakıp, Başkent’in sağlık sektöründeki geleceğine bir bakalım. Ankara, Türkiye’nin yanı sıra Avrupa ve Ortadoğu’nun da sağlık merkezi olmaya adaylığını koyuyor. Kalp, beyin, göz, ortopedi, estetik, diş alanlarında ihtisaslaşmayı hedefleyen Başkent, ilçelerindeki termal potansiyelini de harekete geçirerek, sağlık turizmde de söz sahibi olmak istiyor.

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte sağlık alanında Türkiye’nin en önemli kuruluşlarını bünyesinde barındıran Ankara, bu alanda 84 yıllık birikimini jeopolitik avantajıyla birleştirerek, sağlık alanında da Başkent olmaya hazırlanıyor.

Sağlık Bakanlığı, devlet hastanelerini Etlik Kasalar Mevki’nde toplamayı hedefliyor. Yeni yapılacak hastanelerin finansman sorunun çözümü içinse Devlet Planlama Teşkilatı’nın yasal hazırlıklarını sürdürdüğü kamu özel sektör ortaklığı (PPP) modelinden yararlanmayı düşünüyor. Yeni yasama döneminde çıkarılması hedeflenen PPP yasası ile Sağlık Bakanlığı, hastane yatırımlarını özel sektöre açacak. Hastane binasını ve iç donanımı için gerekli kaynağı özel sektör karşılayacak. Devlet de 10 ila 20 yıl boyunca o hastanede kiracı olacak. Böylece sınırlı kaynaklarla yılda onlarca hastane yapabilen devlet; özel sektörün katılımıyla yüzlerce hastane ihtiyacını karşılayabilecek.

Söz konusu yasanın hayata geçmesinin ardından kamu hastaneleri Etlik bölgesinde toplanacak. Özel sektöre hastaların konaklama, dinlenme, yemek, alışveriş, otopark ihtiyaçlarını karşılamaları için otel, ticaret merkezi, restoran gibi rant bölgeleri tahsis edilecek. Atatürk Hastanesi’nin bulunduğu Lodumlu Bölgesi’nde ise hem devlet hem özel hastaneler biraraya gelecek.

ÖZELLER KAMUYU YAKALIYOR

Ankara’da Sağlık Bakanlığı’na bağlı 17 devlet hastanesi, üniversitelere bağlı 6 tıp fakültesi, 2 askeri hastane, bir belediye hastanesi, bir de kamu bankası hastanesi bulunuyor. Devlete ait bu yatırımların yanı sıra, Başkent’te halen 14 özel hastane faaliyetini sürdürüyor.

Bakalım önümüzdeki yıllar Ankaralılara sağlık ve esenlik dolu günler getirecek mi? En iyisi bunu zamana bırakıp, bu kutsal mesleğe ait hoş bir hikayeyle yazımızı tamamlayalım.

Göz doktoru gece işinden evine dönüyor. Hava soğuk, yerler buzlu. Kendisini delice sollayan bir spor araba kayıyor ve bir ağaca çarpıp parçalanıyor. Sürücü olay yerinde ölüyor. Hekimin görevi, insanlara hizmet ya! Hemen ölünün gözlerini alıp, yerine protez göz koyuyor. Derhal hastaneye giderek, aldığı gözü bir hastasına takıyor.

Bir hafta sonra bantlar açılıyor. Mutlu sonuca ulaşılmış ve hasta kendisine verilen günlük gazeteyi okuyor. "Polis çaresiz kaldı. İki gözü de protez olan bir spor araba sürücüsünün gizleri halen çözülemedi..."

ODTÜ Teknokent’in iş melekleri

1998 yılında yaşama geçirilen Türkiye’nin ilk ve en büyük teknoloji geliştirme merkezi ODTÜ-Teknokent, ulaştığı konum itibarıyla dünyanın önemli teknoparkları arasına adını yazdırdı. ODTÜ Teknokent, bu hızlı büyüme trendi ile dünyadaki teknoparklar içinde ilk yüzde 25’lik dilimde yer alıyor.

2002 yılında yaklaşık 25 milyon YTL ciro yapan firmaları, 5 yılda yaklaşık 10 kat büyüyerek cirolarını 250 milyon YTL rakamına çıkardı. Bu kompkleste yer alan firmalar ağırlıklı olarak, elektronik, bilişim teknolojileri ve telekomunikasyon başlıkları altında faaliyet gösteriyor.

ODTÜ Teknokent firmaları, Avrupa Birliği ülkeleri ve A.B.D başta olmak üzere Uzakdoğu ülkeleri, Türki Cumhuriyetler, İsrail, Katar gibi ülkelere teknoloji ihraç ediyor. Bugün itibariyle 113 hektarlık alana yayılmış olan ODTÜ Teknekent, şimdiden 80 bin metrekarelik de kapalı alana sahip. Hedefi ise 2015 yılında 260 bin metrekarelik kapalı alana ulaşmak.

Bugün itibariyle faaliyetteki 195 firmada 2 bin 209 ARGE personeli ile birlikte toplam 3 bin 37 personel görev yapıyor. ODTÜ’nün araştırma kadrosu da eklenince, yaklaşık 12 bin kişilik bir araştırma ordusu ortaya çıkıyor.

ODTÜ Teknokent’teki çalışmaların, dünyada pek çok örneği bulunan ve Google, Yahoo, E-bay gibi dev şirketlerin oluşmasına katkıda bulunan "İş Melekleri Ağı" modeli bir yapılanmanın da hayata geçmesine ön ayak oldu.

Yapılan araştırmalar, Türkiye’deki yeni kurulan şirketlerin yüzde 90’nın deneyimsizlik, finansman ve diğer kaynaklarının kıtlığı gibi nedenlerle kapandığını gösteriyor. Güçlü girişimcilik ruhu Türkiye’nin uluslararası platformlarda rekabet edebilirliği yönünde önemli bir avantaj iken, bu sorunların çözülemiyor olması büyük bir dezavantaja dönüşüyor.

"İş bulan değil, iş kuran mezun" ilkesi ile hareket eden ODTÜ, teknoloji tabanlı girişimciliği destekleme ve yeni fikirlere yol haritası sunma amacındaki iş adamlarını "ODTÜ İş Melekleri" derneği adı altında topladı.

Peki iş melekleri kimler? İşe sıfırdan başlayarak birkaç milyon dolarlık cirolara ulaşmış, yönetim deneyimini, alan bilgisini ve ilişkilerini paylaşmaya istekli, ne yaptığını bilen, yatırımcı (para+deneyim), başarılı girişimci ve iyi yönetici bireyler.

Amaçları: İleri teknolojiye yönelik Ar-Ge faaliyetleri olan girişimci firmalarla, piyasaların önemli aktörleri olan deneyimli ve güçlü ilişkileri bulunan yatırımcılar arasında köprü oluşturmak. İş Melekleri, üretime dönük fikirleri bulunan ancak bunun için gerekli finansal kaynağı, iş deneyimi ve piyasa ilişkisi olmayan tekno-girişimcilere kaynak ve deneyim aktarımında bulunacak.

İlk tüp eniklerin sahibi bakan

Yolda karşılaştığım bir dostum, obezitenin kucağına düşmüş köpeğini suni döllenme yoluyla anne yaptığını söyleyince, aklıma eski bakanlardan İmren Aykut geldi. Pekinis cinsi köpekleri onun yaşamında önemli bir yer tutar. Bu sevimli hayvanların özelliklerini de tek tek bilir.

Şeker adını verdiği köpeğinin babası, "Dünya Köpek Güzeli Yarışması"nda birinci seçilmişti. Bu sevimli köpek, geçirdiği bel fıtığı ameliyatından sonra arka ayaklarını kullanamaz hale gelince, doğal yöntemle yavru edinme imkanı da kalmamıştı. O sıralar çiftleşmesi için, Şeker’e Ulya isminde dişi bir Pekinis almış bulunan eski bakanın imdadına, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi yetişmişti. Fakültede köpekler için kurulan tüp bebek servisi İmren Hanım’ın derdine çare olmuştu. Baba Şeker ile anne Ulya’ya, üniversitenin Doğum ve Jinekoloji Başkanı Prof. Dr. Selim Aslan ve ekibi tarafından suni dölleme yöntemi uygulanmıştı. Doğan üç yavruyla beraber İmren Hanım da Türkiye’nin ilk tüp bebek, pardon eniklerinin sahibi olmuştu.
Yazarın Tüm Yazıları