Bülbülün ölümü...

Bekir COŞKUN
Haberin Devamı

Soruyorlar:

‘‘Senden sonra kulaklarımız ne işe yarayacak?..’’

Kimisi ona ‘‘Esmer Bülbül’’ diyordu.

Kimisi ‘‘Çile Bülbülü’’.

Bizler birkaç gün önce bülbülün ölümünü yaşadık.

Bülbül öldü...

*

Kocaman tahta radyomuzun, çay tabağı büyüklüğündeki düğmesini sağa-sola çevirirken, aslında bir aşk mektubu aradığımı bilirdim. Benim yerime sevdamı anlatacak üç-beş satır...

Bir ses...

Bir türkü, bir şarkı...

Safiye Ayla'yı o zamanlar tanıdım.

Çay tabağı düğmeleri çevire çevire bulurdum onu. O, benim adıma sevdamı notalarla bezer, müzikle süsler, alır götürürdü:

‘‘Sarı kurdelam sarı

Dağlara saldım yâri

Dağlar kurbanın olam

Tez gönder bana yâri...’’

*

Bilmiyorum, Safiye Ayla benim sevda mektuplarımı taşısın diye mi onu arayıp bulurdum, yoksa Safiye Ayla'ya ulaşmak için mi durmadan sevdalanırdım?..

Her neyse. Belki de ilk sırdaşımdı.

Aptal aptal hovardalığımı, saf saf aşklarımı, bitmeyen tükenmeyen sevdalarımı onun sesinden şarkılarla-türkülerle paylaşırdım.

Bir kapıyı kaçamak tıklatır gibi, çay tabağı düğmeleri çevire çevire onu bularak...

Sevdalarımı onun şarkılarındaki mısraların arasına özenle gizleyip, göndererek:

‘‘Sarı kurdelam sarı

Dağlara saldım yâri

Dağlar kurbanın olam...’’

*

Birkaç gün önce ‘‘Esmer Bülbül öldü’’ dediler.

Öbür sırdaşları, ‘‘Şimdi kulaklarımız ne işe yarayacak?..’’ diye sordular.

Küçük elleriyle çay tabağı düğmeleri çevire çevire sırdaşını arayan çocuğun gözünde ise eski aşklar, eski sevdalar, eski şarkılar bir bir uçuştu. O şarkıların notaları arasına sokuşturulmuş sevda mektupları...

‘‘Sarı kurdelam sarı...’’ Çocuk ağladı...














Yazarın Tüm Yazıları