Bu zafer dincileri durdurmaya hiçbir zaman yetmiyor, bugün hálá...

Johannes Kepler. Bir bilim adamının kiliseyle kapışmasının en çarpıcı örneklerinden biri.

Din savaşlarının kurbanı. Yaşadığı dönemde değeri anlaşılmayan, sefalet içinde kıvranan bir dáhi.

Surların içine sıkışmış evinde, evrenin yasalarını keşfederken, hemen birkaç yüz metre aşağıda, gözlerinin önündeki insan katliamı, onu bir kez daha dehşete düşürüyor. Demek sıra, ona geliyor.

400 yıl önce, o bugünkü modern astronominin temellerini atarken, buluşundan dolayı kilise tarafından aforoz ediliyor.

Johannes Kepler. Bir bilim adamının kiliseyle kapışmasının en çarpıcı örneklerinden biri. Din savaşlarının kurbanı. Yaşadığı dönemde değeri anlaşılmayan, sefalet içinde kıvranan bir dáhi.

Kepler (1571-1630) hayranı olduğu Kopernik’in yaşamından büyük dersler çıkartıyor. De Revolutionibus Orbium Caelestium (Göksel Kürelerin Dönüşleri Üzerine) kitabı, Kopernik’in temel yapıtı. Kopernik insanlığa çığır açan bu kitabını bastırmak için tam otuz yıl bekliyor. Uzay araştırmalarının önünü açan bu yapıtı, o sırada kimse basmıyor. "Dini inkar ediyor" gerekçesiyle.

Kepler bunu bilerek yola çıkıyor. Ama, vazgeçmiyor.

Geçenlerde Kepler üzerine yazılmış bir biyografiyi okurken, ben de tıpkı, onun yaşadığı dehşet anlarını yaşıyorum.

Protestanlarla Katolikler arasındaki savaş, bir adım sonra bilimi hedef alıyor. Önce insanlar yakılıyor. Saint Michael Yortusu, insan yakmaların miladı.

Kepler gezegenlerin ve güneş sisteminin sırrını yakaladığı Astronomia Nova kitabını yazarken, kafasını çaresiz biçimde ellerinin arasına alıyor:

"Daha çok yakılmalar olacak." (John Banville, Kepler, s. 129).

Haksız çıkmıyor. Aforoz edilince Graz’ı terkediyor, Prag’a yerleşiyor. Çılgın fanatiklerin ellerinden canını zor kurtarıyor. Ne var ki, gözü dönmüş, din hurafeleriyle doldurulmuş güruh, annesini yakalıyor. Annesine işkence ediyor.

Kepler para kazanmak için, öğretmenliğin yanı sıra, yıldız falına bakıyor. Yıldız falı, İmparator Agustus’un da merakı. 1600’lerin başında, İmparatorun derin korkusu, Osmanlı Sultanının Viyana’ya ne zaman saldıracağı. Bu merak, Kepler’in hayatını belli bir süre için kurtarıyor. Sarayın falcılığına atanıyor. Saraydaki hayatı ömrü boyunca, yarın parayı nereden kazanacağım kaygısından uzak belki tek dönem. Dostlarına sık sık tekrarladığı bir cümlenin ortadan kaybolduğu dönem:

"Aç midem, küçük bir köpek gibi, bir zamanlar onu besleyen efendisine bakıyor". (A.g.k., s.140).

Aç midesiyle, güneş merkezli evren modelini kuruyor. Gezegenler arasındaki uzaklıklarını, onların elips biçimde yol aldıklarını, dünyada neden hayat varken, başka gezegenlerde olamayacağını, güneş sisteminin dışında başka sistemlerin bulunabileceğini matematiksel olarak hesaplıyor.

Mars’ta hayat var mı? Günümüzde bile, sık sık sorulan bu soruyu ilk inceleyen yine Kepler. Bir adım ötesi var. Ay’a yolculuk fikrinin babası.

Bu arada bilimsel kıskançlıklar eksik değil. Padua’lı Galileo ile arası limoni. Onunla çağdaş. Galileo dünyanın döndüğünü kanıtladığında, onun en büyük hayranlarından biri Kepler. Ne zaman ki, Galileo kilisenin baskısıyla, buluşundan çark ediyor, onu nankörlükle ilk suçlayan yine Kepler. Venedik İmparatoruna yazdığı mektupta:

"Bilim, saygıdeğerdir efendim. Baş sallamalar, göz kırpmalar ve komplimanlarla yürümez. Galileo’yu sevmiyorum artık, ama buluşunun hakkını vermem gerek." (A.g.k., s. 153).

Din savaşları ve hurafeler peşini hiç bir zaman bırakmıyor. Önünde daha yirmi yıl varken, yakınmaları, yaşadığı korkunç gerçeğin aynası.

"41 yaşındayım, her şeyimi yitirdim. Ailemi, saygın ismimi, hatta vatanımı. Büyük işler yaptım, bunların değerinin bir gün anlaşılacağından eminim." (A.g.k., s. 162).

Yazdığı kitaplardan ve buluşlarından dolayı, başına gelmedik kalmıyor. Çünkü, buluşu dinsel hurafeleri kökünden yıkıyor. Onun için de, radikal dincilerin en büyük hedeflerinden biri.

Yine de, zafer bilimin ve Kepler gibi inatçı olanların. Bu zafer dincileri durdurmaya hiçbir zaman yetmiyor. Çeşitli tehlikelerine rağmen, bugün hálá.
Yazarın Tüm Yazıları