Bu sene böyle...

Okulları açtık ya, şimdi ne tatlıdır ilk günler, kıskandım seni, sevgili okulu yeni açılan öğrenci Habitus okuru. Birkaç gün dersler boş geçer, yaz tatili üstü sınıfta ense iyi gider ama haftaya kalmaz dersler başladı mı tadın kaçar şimdi senin. Kaçmasın.

Haberin Devamı

Bu sene itibariyle bana söz vereceksin. Sevgili anne-babacığın durmaksızın diyor ya “Çocuğumuzun yarış atından farkı kalmadı” diye. Bu sene bence bunu değiştirmelisin. Eğer kendini bu sene dış dünyadan soyutlamak gibi bir niyetin varsa, vazgeç. Bak, öyle kendini odalara, evlere, dershanelere kapatmakla sınav kazanılmaz, derslerde başarılı olunmaz. Ben yaptım, sen yapma. Gel sana nasıl sınav bunalımına girdiğimi anlatayım da ağla.

Habitus Teyz’anım’ın talebe olduğu yıllarda bilgisayar, internet ve cep telefonu yok tabii evladım. Önce bunu bir kenara koyalım. Sinemayı, gezmeyi zaten unutmuşuz, okul-dershane-ev şeytan üçgeninde kaybolmuşuz. Dolayısıyla eğer derslerden soğuyacaksak, bunu ancak evde yapabilirdik. Peki evde ne var? Televizyon ve müzik seti. Dedim ki “Bu sene sana TV ve müzik yasak. Herhangi bir dünyevi zevkle ilişkin olmayacak.

Dijital saatim haricindeki tüm elektronik aletleri odamdan dışarı çıkarmakla çok doğru bir iş yaptığımı sanmıştım sevgili yarış atı Habitus okuru, ancak iki ay sonra bir özel ders esnasında durduk yere avazım çıktığı kadar ağlamaya başladığımda anlaşıldı ki, insan insanlığını unutunca olmuyormuş. Hayatla bağı kesmemeliymiş.
“Müzik dinleyeceğime 20 soru fazla çözerim” yaklaşımı işlemezmiş. Sonra tabii aynen geri geldi o müzik seti ve televizyon.

İnternetsiz, bilgisayarsız bir zamandan bahsetmek de ne acayipmiş yahu. Diyorum, ben teyze oldum artık, inanmıyorsunuz...

Neyse kardeşim, teyze, meyze. Beni dinleyeceksin. Bu sene hayatla bağ koparmak yok. Mademki saçma sapan bir sistemin içindeyiz, öğrenci isen “normal insan” olmak zor ve bunun değişmesi vakit alacak, kendi koşullarımızı değiştirelim. Az da olsa yaşadığını hissedersen, bak görürsün, çalışmak ve olan bitene tahammül etmek daha kolay olacak...

Haberin Devamı

Niçin çirkin sevgili?

Fulden Uras, “Hiçbir sevgilim yakışıklı değildi, kaşının gözünün güzelliği önemli değil, önemli olan yürek” diyor. Ben de hazır böyle bir laf edilmişken, güzel kadın-çirkin adam ilişkisini bir masaya yatırayım dedim. Çirkin sevgili sahibi güzel kadınlara sordum. Kendilerine “Niçin çirkin sevgili?” dedim ve şu yanıtları aldım:

Beni “yaşatıyor” adeta, kendimi dolar havuzunda yüzen Varyemez Amca gibi hissediyorum. Güzelmiş, çirkinmiş bana ne. Zaten gözünü kapattın mı hepsi aynı.
Çirkin sevgilimin yanında kendimi daha bir güzel hissediyorum. Şimdi adam Adonis gibi olsa, biliyorum ki “Bu kadının taş gibi herifin yanında ne işi var” diyorlar mı acaba paranoyasına kapılacağım. İyi böyle, iyi.

Ben onun zekasına hayranım. Beni dış güzelliğiyle değil, ince esprileriyle tavladı.

Sevgilim kendini çok çirkin buluyor, kendine güveni pek yok ve benim gibi bir kadınla birlikte olduğuna hâlâ inanamıyor. O yüzden el üstünde tutuyor beni, bir dediğimi iki etmiyor. Bu da bir kadını pek mutlu eder, malum...

Ne yazık ki bir Habitus’un daha sonuna geldik... Daha işimiz bitmedi, yarın “çirkin adam” meselesine devam...

Yazarın Tüm Yazıları