Bu otomobilden Türkiye'de sadece 3 tane olacak

DaimlerChrysler'den Tülin Steinhauser, New York'a davet etmek için beni aradığında, anlattıklarından çok soyadıyla ilgiliydim, ‘‘Demek ki kocası Alman’’ diye düşündüm.

‘‘Almandı’’ demek daha doğru.

Haşa!

Koca, rahmetli olmamış ama onlar boşanalı epey olmuş.

Tülin Steinhauser, 16 yıldır DaimlerChrysler'de çalışıyor. O bir basın ve halkla İlişkiler müdürü. Yani en son görevi bu. Alman Lisesi mezunu bu şahane kadın, üniversite eğitimi için Almanya'ya gidip, okulunu bitirip, evlendikten ve kendisi gibi Alman Lisesi'nde okuyan (şimdi Uludağ'da kampta) yakışıklı oğlunu (fotoğrafını gördüm de) doğurduktan sonra, Türkiye'ye geri dönüyor ve iş hayatına giriyor.

Haliyle insanı kıskandıracak derecede iyi Almanca ve İngilizce biliyor. Çok samimi ve direkt bir insan. Kırk küsur yaşında olmasına rağmen, sürekli spor yaptığı için çok daha genç gösteriyor. Sigara kullanmıyor. Burcu Yay. Komplekssiz. Üstelik boyu kısa olmasına rağmen! Algıları bütün dünyaya açık ve çok esprili bir kadın.

Bütün bunları niye anlatıyorum?

Çünkü ben hastayım!

Birileriyle bir seyahate gideceksem, onların bir tür MR'ını çekmem gerekiyor, yoksa rahat edemiyorum.

Önce bir tanıyalım birbirimizi değil mi? Üç, dört gün dipdibe olacağız. Eğer anlaşamazsak biz birbirimizin gözünü oyacağız... Güzelim New York da burnumuzdan gelecek!

Kediler gibi birbirimizi koklayıp ne menem yaratıklar olduğumuzu iyice anladıktan sonra, Tülin Steinhauser, önce Tülin Hanım, sonra Tülin oldu. Öylesine sorulmuş gibi duran, hiç de öyle olmayan kilit sorular sorduk birbirimize. İkimiz de hayatımıza dair bir dolu şey anlattık ve rahatladık.

Eveeeet, biz iki kadın son derece iyi anlaştık.

Artık New York'a değil, Kuzey Kutbu'na bile gidebilirdim Tülin'le!

*

Şimdi gelelim Tülin'in beni neden New York'a götürmek istediğine. Biliyorsunuz, iyi kötü bir gazeteciyim ben. Gerçi otomobiller zerre kadar umrumda değil ama hikayesi olan herşey beni baştan çıkarıyor. Otomobil olsalar bile! Maybach da, öyküsü çoook eskilere uzanan bir otomobil. Tarihi, beni bir teknoloji harikası olmasından daha fazla ilgilendiriyor.

1800'lerin sonuna uzanıyoruz şimdi...

Tamam mı, uzandınız mı?

Wilhelm Maybach, ilk otomobili geliştiren Gottlieb Daimler'in (Gottlieb, Tanrısevdi, Hüdaverdi gibi bir isim, gördüğünüz gibi sadece Türkiye'de ‘‘Vah vah!’’ dedirten isimler koymuyorlar çocuklara!) çok yakın dostu. Onlar kanka yani. Bir mühendis olan Gottlieb Daimler, 31 yaşındayken, kafasını otomobil tasarımıyla bozmuş 19 yaşında acayip yetenekli bir gençle tanışıyor: Wilhelm Maybach.

Bu ikili, şahane ikili oluyor.

Ve 1901'de ‘‘Mercedes’’ markasını taşıyan bir otomobil geliştiriyorlar.

Modern otomobillerin öncüsü olan bu otomobilden sonra hızlarını alamıyorlar. Kırk yıl boyunca, Maybach markasını taşıyan kralların, asillerin ve ünlü sanatçıların kullandıkları tahmin edemeyeceğiniz kadar lüks ve pahalı otomobiller üretiyorlar. Üretim, İkinci Dünya Savaşı öncesinde sona eriyor.

Şimdi bugüne geliyoruz...

Uzandığınız yerden kalkın!

İşte 20'li ve 30'lu yıllarda lüksün sembolü olan Maybach markası şimdi yeniden canlanıyor. Çaktınız mı meseleyi? New York'ta bu yeni Maybach'ın dünya lansmanı vardı. Yani bir markanın doğuşuna tanıklık etmek... Doğrusu bana da yakışırdı izlemek! Alışverişten arta kalan zamanlarımda tabii. Bu son cümle masum bir espriydi.

Aleyhime kullanmamanızı rica edeceğim.

*

Bir tür limuzin sözünü ettiğim araç.

Rejime sokulmuş bir balinaya benziyor.

Her tarafından ‘‘Gel, gel, gel. Son teknoloji sistemleri bende! Ben zenginliğin, lüksün Allah'ıyım!’’ akıyor. Üstelik geçen hafta sonuna kadar otomobil, devlet sırrı gibi saklanıyor. Evet, fotoğrafları orada burada çıktı ama ona dokunan oldu mu bakalım? Orasını burasını kurcalayan! İçine oturan, arka koltuktaki mıknatıslı metal şampanya bardaklarıyla oynayan! Cenevre otomobil fuarında bile, arkadaş, koyu renkli bir camın arkasından sadece silüeti görünecek şekilde sergilendi.

Ama ne oldu? Dananın kuyruğu 2 Temmuz'da koptu. Üretildiği Sindelfingen fabrikasında törenle bir kamyona yüklenen bu rejime sokulmuş balina, Queen Elisabeth transatlantiğine yüklendi ve gemi geçtiğimiz salı New York'a geldi. Vay be. Tantanayı görmeliydiniz.

Tüm dünyadan 400 kişilik bir gazeteci ordusu (ama otomobil gazetecileri biraz sıkıcı oluyor, inanılmaz bir şehvetle sadece otomobillerden söz ediyorlar! Ben Manhattan silüetine bakarak şampanya içiyordum tabii!) büyük bir heyecanla otomobili karşıladı.

Tepede helikopterler uçuyor...

Bir tanesi vinçlerle, cam konteyner içinde olan otomobili karaya taşıyor.

Büyük bir heyecan.

Bütün gazeteciler ağızları açık seyrediyor.

Ben o sırada suşileri mideye indirmekle meşguldum!

Anlayacağınız DaimlerChyrsler'in Maybach dünya tanıtımı anlı şanlı geçti. Rıhtıma indirilen otomobil, Wall Street'te kırmızı halıların serili olduğu bir binanın içine girdi. Ee şimdi adamlar lüksün sembolünü üretiyorlar, onu tanıtırken de biraz işin bokunu çıkarıyorlar. Bir ihtişam, bir ihtişam. Topluca yemek mi yenecek? Sadece üye olanların gidebildiği The Harvard Club'e gidiliyor, Theodore Roosevelt Amca'nın vurduğu, duvarda asılı olan ayı (teddy bear lafı da oradan geliyor) ve fil kafalarının altında son derece aristokrat yemekler yeniliyor.

Böyle yani.

*

Fakat tabii şu var: Biliyorsunuz ülkelerin kotaları var. Pazarın büyüklüğüne göre değişiyor. Türkçesi Türkiye'de bu yeni Maybach'lardan sadece 3 adet olacak. ‘‘Kardeşim parasıyla değil mi? Ben 800 bin Euro ödeyeceğim, dördüncüyü ben istiyorum’’ deseniz bile... Ih ıh. Yok!

Ben fiyatının 800 bin dolara yakın bir şey olduğunu duyunca, bütün normal insanlar gibi ‘‘O ha!’’ yaptım. Ama biliyor musunuz DaimlerChyrsler'cilerin elinde sipariş vermek isteyen Türklerin bir listesi var. Tabii isim misim söylemiyorlar. Sadece ‘‘Talep edenlerin yüzde 70'i hiç duymadığınız kişiler’’ diyorlar.

Yaaaa...

Ne kadar çok gizli zengin var bu ülkede.

İnsan Koç ya da Sabancı filan alır zannediyor.

Öyle değil işte.

Sipariş üzerine yapılan, ağırlıklı olarak el işçiliği kullanılan, içinde üç tür değerli ahşap olan ve yeni teknolojinin bütün nimetlerini sunan rejime sokulmuş balinaları Allah sahiplerine bağışlasın.

Ama beni aşar. 800 bin dolarım olsa bile...

Deli miyim?
Yazarın Tüm Yazıları