Bu gidişle seçim kazanmak da sonunda suç olacak

Fırsat düştükçe, Prof. Bernard Lewis’in gazetecilik ile tarihçilik arasındaki ilişkiyi vurgulayan anısını hatırlatırım.

Haberin Devamı

Prof. Lewis üniversiteden mezun olunca, tarih kürsüsündeki hocasına gitmiş ve “Ben yanınızda kalacağım, tarihçi olmak istiyorum” demiş. Hoca hangi yüzyıllara ilgi duyduğunu sorunca da “18’inci ve 19’uncu yüzyıllar” diye cevap vermiş. Bunun üzerine hocası kızmış,

- 18’inci ve 19’uncu yüzyıllar tarihin değil gazeteciliğin ilgi alanına girer. Tarih 17’nci yüzyılın gerisidir, demiş.

Türkiye’de siyasetin güncel olaylarını izler ve yorumlarken, Prof. Lewis’in hocasının ne kadar doğru söylediğini hep hissediyorum.

Örneğin “resmi ideoloji”nin dışına çıkan söylemlerin sahiplerini cadı kazanlarında kaynatmak, yakın tarihte sık sık görülmüştür. 1950’ler Amerika’sındaki McCarthy’nin herkesi komünist suçlamasına hedef kılması, çok bilinen örnektir. Sovyetler Birliği’nde ise Vişinsky’nin 1936 Moskova Duruşmaları’ndaki savcılığı, onu Stalin rejiminin yıldızı yapmıştır.

Haberin Devamı

Bizim yakın tarihimizde de böyle savcılar var. İstiklal Mahkemeleri’nde muhaliflerin, Yassıada Divanı’nda Demokrat Partililerin idamını kolayca isteyen savcıları, şimdi tarih yargılıyor.

 

Ebedi savcılar

 

Ne gariptir ki bu tür savcılığı bir hayat tarzı olarak benimseyenler, 21’inci yüzyılı yaşadığımız bu dönemde bile Türk toplumunun vazgeçilmez öğeleri konumunda. Bunlar kendilerinin oy vermediği partilerin seçim kazanmasını ve TBMM’de çoğunluk olmasını, “Rejime karşı eylemli kalkışma” olarak niteleyen iddianameler yazmak için her an hazır durumdalar.

Örneğin “Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilirse başarılı olur mu?” sorusuna cevap aramak yerine, “Gül cumhurbaşkanı olursa onu nasıl yargılarız?” konusuna takılanlar bile var.

Ne dersiniz? Sadece “geçen hafta”yı gazeteciliğin ilgi alanı olarak gören anlayış mı bizim meslekte tercih edilmeli? Geçmişi bilmezseniz bunları da çağdaş ve olağan görebilirsiniz neticede.

ŞAKA

Kim kaka kim cici?

Real Madrid, Milan'ın Brezilyalı orta saha oyuncusu Kaka için 90 milyon euro bonservis bedeli önermiş.

Haberin Devamı

Şimdi gelin de Türk bebeklerine “Bu kaka, bu cici” derken kafanızın karışmasına mani olun.

 Meğer erkeklik saça bağlı değilmiş

Pazar günü bu köşede Dr. Serdar Eren’den duyduklarıma dayanarak, dazlak erkeklerin daha fazla erkek oldukları varsayımını yazmıştım. Buna karşı görüşü seslendiren bir uyarı, Dr. Ziya Saylan’dan geldi.

Saçlı erkekleri rahatlatacak bu uyarıyı siz sayın okurlarımın bilgilerinize sunuyorum:

“Sayın Mehmet Barlas,

Oldukça saçlı, 59 yaşında bir erkek estetik uzmanı doktor olarak size aşağıdaki tekzibi yolluyorum. Umarım yayınlarsınız. Saçlarım aşağı yukarı sizinki kadar bu nedenle yazdıklarım sizi de ilgilendirir. 

Testosteron ile saç dökülmesi arasındaki ilişki sizin bahsettiğiniz gibi değildir. Kandaki testosteron seviyesi ile dazlaklık ve hatta erkeklik gücü arasında direkt bir bağlantı yoktur. Geçen yüzyılın başında hadım olanların saçlarının dökülmediğini fark eden bir doktor bu hipotezi ortaya atmıştır ama zamanla kanda testosteron analizleri yaygınlaştıkça, az testosteronu olanların da saçlarının döküldüğü saptanmıştır (hadım olanlarda hiç testosteron yoktur). Saç dökülmesinin nedeni vücutta bazılarında irsi olarak doğuştan fazla olarak bulunan 5-alfa reduktaz enziminin testosteronu bozarak kötü testosteron dediğimiz dihydroxytestesteron (DHT) üretmesidir. Saç kökleri bu DHT’ye hassastır ve erkeklerde saçı döken testosteron değil, bu DHT’dir. Kadınlarda da böbrek üstü bezlerinde imal edilen DHT saç dökülmesine sebep olur (Female Baldness).

Haberin Devamı

Bu kötü DHT ayrıca prostat büyümesi nedeni olarak suçlanmaktadır. Yani dazlaklarda daha fazla prostat büyümesi olabileceği söylenmektedir. Zaten prostat tedavisi (kanser veya büyüme) DHT’nın bloke edilmesi esasına dayanır.

Saçlı Türk erkeklerini töhmet altında bırakmamak için bu gerçeği açıklamanızı saygılarımla rica ederim.Dr. Ziya Saylan”

Yazarın Tüm Yazıları