Birlik olma zamanı

Türkiye’ye önemli hizmetler yapmış bir futbol adamını mı yoksa Milli Takımı mı cezalandırmak olacaktı? Terim’in başında olduğu bir milli takımla cezalı maçları oynamamız, aynı zamanda Terim’in cezasını ödemesi için de önemli bir fırsat.

FIFA tarihinin en ağır cezalarından birini verdi Türkiye’ye.. İsviçre maçında yaşanan olaylar yüzünden.. 6 maçımızı ülkemizin dışında oynayacağız, hem de seyircisiz..

Alpay, Emre 6, Serkan 2 maç ceza aldı. Mehmet Özdilek 12 ay hak mahrumiyetiyle cezalandırıldı. Ve bütün ülke ayağa kalktı. Suçluları aramaya başladık. Terim’in kellesini istedik. Zaten federasyonu çoktan kurban etmiştik..

Peki neden baştan sustuk ülke olarak? Neden kendi içimizde özeleştiriyi yaparken ikiye-üçe bölündük. Bir olamadık?

Neden Milli Takımımız’ın futbol olarak Dünya üçüncülüğünden sonra bu kadar hızla geriye düşüşünün nedenlerini iyi araştırmadık da İsviçre maçından sonraya bıraktık?

En önemlisi Fatih Terim’in Milli Takım’a teknik direktör olmasını neden istedik? Hangi özelliklerinden ötürü? Bunları hiç düşünmedik mi?

İtiraf etmek gerekir ki Terim kendini bu ülkeye çok sevdirdi.. Ama gün geldi o sevgiyi bir anda yok etti. Ateşli tavırları, Arnavutluk maçı sonrası omuzlara alınması, ilk İsviçre maçında İsviçre medyasıyla girdiği polemik, rövanştaki agresif tavırları hem kendine hem ülkeye zarar verdi.. Bunu artık kendisi de biliyor..

Fikrim değişmedi

Dünya Kupası’na veda ettiğimiz maçtan hemen sonra, yaşanan olayları kastederek, "Hesabı Terim vermeli" diye bir yazı yazmıştım.. Fikrim hiç değişmedi.. Hesabı Terim vermeliydi..

Sahamız kapandı, oyuncularımız ceza aldı, Mehmet Özdilek istifa etti, en önemlisi federasyon başkanı değişirken Türk kamuoyu tarihin en çalkantılı seçimlerinden birini yaşadı. Ama Terim’e bir ceza gelmedi?

İşte Terim hesabı bu yüzden vermeli? İstifa ederek ya da sözleşmesi fesh edilerek de verebilirdi.

Ama bu, Türkiye’ye önemli hizmetler yapmış bir futbol adamını mı yoksa Milli Takımı mı cezalandırmak olacaktı?

Fatih Terim’in başında olduğu bir takımla cezalı maçları oynamamız, aynı zamanda Terim’in cezasını ödemesi için de önemli bir fırsat.

Başka bir teknik adamla yola çıkılsa ve 2008’e gidilmese fatura çok kolaylıkla Terim’e çıkartılabilirdi.

Ne yapabilir?

Peki Terim ne yapabilir? Hem Euro 2008’e gitme yolunda hem de Türk halkı üzerinde daha pozitif bir imaj bırakabilmek için neler yapmalı?

Her şeyden önce kaybettiği zaman öfkesini, kazandığı zaman gururunu frenlemeli. Sakin olmalı.

Futbolcuları; Terim’in kazanma hırsını, öfkesini, gururunu, alçak gönüllüğünü örnek alıyorlar. Ama en önemlisi futbol zekasını sorguluyorlar.

Kazandıkları zaman golleri atanlar kendilerine biçiyor aslan payını. Ama kaybederken kafalarından çoğu zaman teknik adamı suçlayan ifadeler geçiriyorlar. Çünkü insanoğlunun doğasında var bu..

Hamit, Halil ve Serkan arasında yaşanan olayları bir an önce tatlıya bağlamalı. Takım içindeki arkadaşlık ruhunu geliştirmeli. Hazırlık maçları çok dikkatli seçilmeli ve takımın kendine güveni tekrar yükseltilmeli.

Ve medya.. Bugün Fatih Terim’le arası iyi olmayan bir çok medya mensubu var. Çünkü Terim’in tarzı sert.. Uslübü sert.. Eleştiriyi kabul etmiyor.. Bu konuda kendini geliştirmeli.

Bilgi güçtür, güç de saygıyı getirir.. Terim futbol konusunda kendini geliştirdiği sürece, sahada iyi sonuçlar alıp Milli Takım’la tekrar başarıyı yakaladığı taktirde medyayla arasını düzelteceğine de inanmalı.

Tek anlayış mı?

Bir de işin futbol tarafı var. 6 yıl önce müthiş bir orta saha presi ve orta çizgiye yakın savunma kurgusuyla UEFA Kupası’nı kazanan Galatasaray’ın o taktiği Fatih Terim için tek futbol anlayışı olmuş gibi..

Oysa bugün dünyanın önde gelen birçok takımı savunmayı önde tutuyor. Juventus, Milan, Chelsea, Brezilya Milli Takımı, Alman Milli Takımı, Bayern Münih bunlardan ilk akla gelenleri.

Terim, ilk İsviçre maçında bu gerçeği göz ardı etti. Almanya ile oynadığımız hazırlık maçının tuzağına düştü belki. Baskılı bir oyun tarzıyla rakibi yenebileceğini düşündü. Ofsayt taktiği uyguladı. Savunmayı sürekli orta alana yakın tuttu. Ve kalemizde çok sayıda pozisyon yaşandı.

Oysa kazanmak için yüklenmek zorunda olan İsviçre’ydi. Onlar yüklenerek bizi yenemeyeceklerini düşündükleri için tuzağa düşürdüler ve savunmamızı kanatlardan gelerek hep az adamla yakaladılar.

Terim artık bu futbol anlayışını da geliştirmeli. Belki rakibe göre oyun tarzı uygulamalı. Belki daha sakin ve yavaş oynayan bir savunmanın önüne, iyi pas yapan bir orta saha yerleştirmeli. Hızlı, genç ve üretken forvetlerle de gol aramalı.

Yerimizi almak

Ulusoy, "Terim’le devam" kararı aldı. Bu noktadan sonra ülke olarak bize düşen bir olmak..

Hedefimiz; daha centilmen, daha adil bir ligin oynanması..

Hedefimiz; elbirliğiyle düştüğümüz yerden kalkıp tekrar finallerdeki yerimizi almak olmalı..

Hedefimiz, bir olmak ve aynı yolda yürümek olmalı..

Galatasaray ve boykot

Galatasaray’da yıllardır bir para sıkıntısı var. Ne olacağı, nasıl çözüleceği de meçhul. Artık bıçak kemiğe dayandı, futbolcular idmanları boykot etmeye kadar götürdü işi.. Hakan araya girdi devre arasındaki kriz çözüldü.. Yabancıların paralarını aldıkları duyulunca takım içindeki huzursuzluk arttı.

Ancak Galatasaray’da futbolcuların düşünmesi gereken önemli bir şey var. İdman yapmamak kendi performanslarını düşürür.

Performansları düşerse ligde ve kupadaki şansları azalır. O zaman Galatasaray’ın gelirleri daha da riske girer.

Futbolcu idmana çıkmalı, maça çıkmalı, sonuna kadar mücadele etmeli. Ama alacağı için de pazarlığını yapmalı.

Takımda bazı futbolculara ödeme yapılıp diğerlerine yapılmamasının yarattığı sıkıntılar iyice anlatılmalı. Boykot çare olmamalı.. En son alternatif bile olmamalı..

Zaragoza

Geçen sezon Fenerbahçe’yi eleyerek dikkatleri üzerine çekmişti İspanyol ekibi. 2006 yılına da fırtına gibi girdiler. Gerçi ligde iyi gitmiyorlar. 20 takım arasında 9. sıradalar. Ama İspanya Kupası’nda önce Atletico Madrid’i elemişler. Ardından Barcelona’yı.. Önceki gece de yarı finalin ilk maçında yıldızlar topluluğu Real Madrid’i 6-1 yenmeyi başardılar.

Mütevazi kadrosuna karşın Zaragoza’nın ortaya koyduğu performans iki şeyi ortaya çıkarıyor. Birincisi güçlü takımlar ligde ve Şampiyonlar Ligi’nde yıpranırken kupada yeterince konsantre olamıyorlar ve kötü sonuçlar alıyorlar.

İkincisi alt sıralardaki takımlar için kupa artık hem Avrupa’ya açılma hem de medyada öne çıkma için büyük fırsat. Bakalım bu sezon Türkiye Kupası’nda Zaragoza gibi sürpriz yapacak bir takım çıkacak mı?
Yazarın Tüm Yazıları