Bir konserden

‘‘BRÜKSEL Güzel Sanatlar Sarayı’’ yüzyıl başı mimarisinin izleri taşır.

Yatayda devasa yapı hem ‘‘Art Deco’’ uslubun büyük üstadı Baron Horta'nın planşından çıkmıştır; hem de biraz daha sonraki tarza, modern mantıkçılığa doğru meyleder.

Ve, bankasından kilisesine aynı şehirdeki diğer pek çok görkemli bina gibi burası da, haşmetmeab hazretleri nihayet cömert davranıp ‘‘tebasına bağışlayana’’ dek, Belçika kralının kendisine öz be öz mülk edinmiş olduğu Kongo'dan çalınmış paralarla inşa edilmiştir.

Aynı mekanda, resim - heykel sergilerinin gerçekleştirildiği labirent galerilerin ve sinematek merkezinin yanısıra bir de, akustiği dört dörtlük koca bir konser salonu vardır.

Burada hemen her çeşit dinleti düzenlenir ama temel özelliği, klasik müzik alanında dünyanın en meşhurları arasında addedilen ‘‘Kraliçe Elizabeth Yarışması’’ oluşturur.

İki yılda bir bahar gelmeye görsün, piyano, keman, viyolonsel ve şan, Şopen noktürnlerinden Verdi aryalarına, ‘‘Güzel Sanatlar Sarayı’’ından kıpırtılar yükselir.

Doğrusu, Avrupa tarihinin ilk gerçek burjuvaları da yarışmanın hakkını verirler.

Bırakın final gecesi konserini, diğer akşamlarda bile iğne atsan yere düşmez.

İnsan kazaen otomobille o taraftan geçecek olsa trafiğin içine sıkışıp kalır.

Fakat aynı zamanda da, ‘‘falanca aday Poulenc tuşesine falsolu girdi’’ yahut ‘‘filanca aday jüriden az puan aldı’’ dedikodusu yapan yakamozlu kalabalıktan büyülenir.

Özetle, ‘‘Brüksel Güzel Sanatlar Sarayı’’ tıpkı Yaşlı Kıta'ya başkent olan şehrin kendisi gibi, mimaride de, maliyede de, beğenide de, müşteride de Avrupa'nın izdüşümüdür.

* * *

PAZARTESİ gecesi orada başka bir izdüşümü vardı.

Çünkü Sezen Aksu ve ona eşlik eden ‘‘Feriköy Ermeni Korosu’’; ‘‘Oniro Yunan Müzik Grubu’’; ‘‘Los Paşaros Sefaradis Musevi Topluluğu’’; ‘‘Diyarbakır Belediyesi Çocuk Korosu’’ ve ‘‘Enderun Klasik Türk Musikisi Grubu’’ aynı yerde konser verdi.

Hani şu ilki Efes'te, ikincisi İstanbul'da gerçekten ‘‘çok sesli’’ terennüm ve teganni etmiş olan ‘‘dönemeç konserler’’ var ya, işte onun üçüncüsü, ‘‘Avrupa 2002 Hareketi’’nin insiyatifi ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın katılımıyla Brüksel'de tekrarlandı.

* * *

AMAN efendim, aman, ‘‘Güzel Sanatlar Sarayı’’na gidişte yine bir kalabalık, bir kalabalık ki, sanki ‘‘Kraliçe Elisabeth Müzik Yarışma’’nın final gecesi...

Kabul, giriş kapısına doğru hıncahınç seyreden ahali Sergey Prokofiev'in opüs 52 piyano konçertosundan söz etmiyor.

Ve tekrar kabul, aynı kalabalığın içinde Brüksel'i mekan tutmuş Emirdağlı gurbetçi; siyasiden ziyade iktisadi göçe gitmiş Kürt mülteci; yine bizim taraflardan oralara uçmuş Artin Efendi, Roza Yenge, Yorgo Dayı çok olduğundan, bu ahali smokin ve tuvaleti iki dirhem bir çekirdek giyinip Sibelius notası dinlemeye gidenlerden bayağı ayrışıyor.

* * *

OLSUN, fakat o ne pırıltı yahu! O ne yakamoz... Ne kıpırtı...

İşte Türkü, Kürdü, Ermenisi, Yahudisi, Rumu Aksu'nun orkestra şefliğinde makam tutmuşlar ve hep beraber, Avrupa başkentinde başka bir Avrupa şarkısı söylüyorlar.

Belli, Eski Kıta'nın zaten eski şarkısını yeniden aranje etmişler, ortak koroda ve ortak notada onu aynı Kıta'ya tekrar dinletiyorlar.‘‘Biz de burdayız’’ hayırlatması yapıyorlar.

Onlar, ‘‘Brüksel Güzel Sanatlar Sarayı’’na altmış beş milyon vatlık projektör tutmuşlar, biraz farklı mimariler, maliyeler, beğeniler ve müşterilerle cepheyi ışıldatıyorlar.

Ve ben konserden çıkıp Avrupa başkentinin Avrupalı kalabalığına ve yakamozuna karışırken aniden farkettim, birisi Verdi aryasının bizim tarafların ezgilerinde de söylüyordu.
Yazarın Tüm Yazıları