Bayıldım, ayılamıyorum

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Mehmet Akın Yılmaz, aşağıda okuyacağınız fıkrayı yollamış.

Bayıldım.

Neden bilmiyorum.

Ama sizi uyarıyorum:

Dinleyince, ağzınız kulaklarınıza varmıyor, yere de düşmüyorsunuz, hatta biraz da, ‘‘Eee n’olmuş yani?’’ durumları oluyor. Ama biliyor musunuz, benim fikrim değişmiyor,hálá bayılmaya devam ediyorum.

Çünkü bu fıkrada zeka var:

* * *

İsa Mesih, çarmıha gerildikten sonra yeniden dünyaya geliyor ya...

İşte, ıssız bir yolda kendi kendine ilerlerken, karşıdan çok yaşlı, çok yorgun, çok hırpani bir adamın geldiğini görüyor.

İhtiyar günlerce yürümüş besbelli...

İsa, ‘‘Uğurlar ola ihtiyar’’ diyor ve ekliyor:

- Nereden gelir, nereye gidersin?

Adam, iyi görmeyen gözlerini kırpıştırıp, cevap veriyor:

- Sorma aslanım. Yıllar önce kaybettiğim oğlumu arıyorum. Bütün dünyayı dolaştım izine rastlayamadım.

İsa ilgileniyor:

- Hele bir tarif et bakalım, ola ki ben rastlamışımdır.

Adam, ‘‘Görmüşsen mutlaka hatırlarsın, sevgili oğlumun ellerinde ve ayaklarında çivi izleri vardır’’ deyince...

İsa'nın gözleri kocaman kocaman açılıyor.

Önce, kendi el ve ayaklarına bakıyor.

Sonra da, gözleri dolu dolu, ihtiyar adama doğru koşmaya başlıyor:

‘‘Babaaa!... Babaaaa!’’.

İhtiyar da, o sırada, benzer bir heyecanla, İsa'ya hamle yapıyor:

- Pinoookyoo... Benim sevgili oğlum!’’.

Khaled konseri

Cumartesi akşamıydı. Açık Hava'daydı. Nankör olmak istemiyorum ama pek bir sıkıcıydı. Hatta, dayanılır gibi değildi. Khaled'i evde ya da gece bir yerlerde, (tercihan Margarita içerken), bir DJ'den dinlemeyi, onun konserine gitmeye tercih ederim. Feci bir hayal kırıklığı oldu benim için. Aicha şarkısı bile beni kendime getiremedi. Çünkü adamın sahne performansı yok. N'apalım onu suçlayacak halimiz de yok ama insan Rai müziğinin öncüsü olan birinden başka şeyler bekliyor.

Tamam, böyle bir rüzgár esiyor.

Tamam, bütün Fransa onu dinliyor.

Her geçen gün Arapça sözler, vurmalı çalgı ritimleri ön plana çıkıyor.

Biz Türkler de nasibimizi alıyoruz, çünkü bu müzik tarzına pek de uzak düşmüyoruz.

Ama el insaf!

Sahnedeysen utanma hakkın yok.

İçe dönük adam numaraları yapamazsın.

Seyirciyi, dinleyeciyi avucunun içine almalısın.

Onlarla kontak kurmalısın.

Bir şemsiye açmalısın, seni izleyenleri de o şemsiyenin içine katmalısın.

Değil mi ama?

Spastik çocukları andıran, üstelik pek de şişmanlamış olan ve sürekli şarkı söylerken gökyüzünde sağ üst tarafta bir yerlere bakan, kesinlikle acıma ve sefkat hissi uyandıran o adam, beni dinleyici olarak oturduğum yerde yalnız bırakıyor. Bana dokunamıyor. Ben ona üzülmeye başlıyorum. Üstelik hali tavrı, söylediği müzik türüne de ters düşüyor.

Konser verme canım o zaman!

CD'lerinle ortalığı kasıp kavur.

Bir kere daha anladım ki, bu işlerde gerçekten sıkı olabilmek için iyi müzik yapmak, iyi bir ses sahibi olmak yetmiyor.

Daha fazlası gerekiyor...

Kaderci mi olalım, paranokyak mı?

Bu hep böyle oluyor.

Birileri elim bir trafik kazası geçiriyor, ama o birileri eğer efsanevi bir kişilikse ya da efsanevi bir aileden geliyorsa, ölümünün ardında bir bit yeniği aranıyor. Ya hepimiz hastayız ya da yaşadığımız bu ‘‘tuhaf günler’’de paranoyak olmakta haklıyız! Daha John Kennedy'in eşi ve baldızıyla geçirdiği uçak kazası üzerinden 48 saat geçti geçmedi, ölümünün bir suikast olup olamadığı lafları ortalıkta dolanmaya başladı bile.

Önce küçük masum gruplar halinde.

‘‘Sizce öyle mi, değil mi?’’, ‘‘Olabilir mi, olamaz mı?’’ şeklinde.

Ama göreceksiniz, bu küçük şüphe gittikçe büyüyecek ve bir büyük paranoyaya ve dolayısıyla çeşitli iddialara dönüşecek. Aynen Lady Di'nin geçirdiği trafik kazasının ardından ayyuka çıkan ölüm senaryoları gibi. İşin içine derin devlet sokulacak, CIA denilecek, siyasi bir kişilik değildi ama dilese olabilirdi, hem hukuk eğitimi almıştı, dahası ABD halkının sevgisini kazanmıştı, kimbilir belki yeni başkan adayı olarak lanse edilecekti, belli mi olur! Zaten babasının başına geleler de bir muamma, al sana bir tane daha...

Can sıkıntısı... Müthiş bir baş belası!

Ama şunu biliyorum, öyle bir mekanizma var ki, tüm dünyada, aynı anda çalışmaya başlıyor. Aynen dünyanın dört bir yanında gülünen fıkraların, esprilerin aynı olması gibi. Bu durum insanı şaşırtıyor ama sonucu değiştirmiyor. Bazı şeylerin sırrı asla çözülemiyor. Kaderci olmak ya da parayonak olmak arasında gidip geliyoruz...

Yazarın Tüm Yazıları