Aziz pederin ruhuna

TRABZON’daki melûn cinayet ertesi, en azından, en asgarisinden şunu arzulardım:

Aziz Peder Andrea Sentore’nin naaşı Türkiye’den İtalya’ya gönderilmeden önce, hiç olmazsa İstanbul’da çok büyük, çok kalabalık ve çok görkemli bir tören düzenlenmeliydi.

Hayır, öyle "devlet töreni" (!) falan istemiyordum ve de kusur kalsın.

* * *

AKSİNE, "ricál" gelecek olsaydı tabii ki Allah kabul etsin ama, bu "sivillik" esas olarak, cenazeye en yoğun katılımın dindarlar tarafından gerçekleştirilmesiyle ispatlanmalıydı.

Nûr Camiası’ndan Nakşibendi müridlere; "siyasi İslam" sözcülerinden "Müslüman demokrat" temsilcilerine, bilûmum cemaat önderleri ve şakirdleri ilk safta yer tutmalıydılar.

Bırakın mábedin içini, ayin-i ruháninin gerçekleşeceği Katolik klisesinin avlusu dahi, maktûle hürmeten takke takınmış ve hicáb örtünmüş kalabalıklarla dolup taşıyor olmalıydı.

Háttá, minberdeki İsevi ruhbanın "ave Maria"larına müminlerin tekbirleri karışsın!

Háttá, cenaze arabası havaalanına doğru giderken de yoldaki camilerden selá verilsin!

Televizyonlar ise bütün görüntüleri ülkemize ve dünyaya naklen yayınla sunsun!

Ve de yine bilhassa ve bilhassa isterdim ki, söz konusu inisiyatifi bizzat, önceden Vatikan temsilciliğiyle temasa geçecek "s-i-v-i-l" Müslüman cemaatlerimiz almış olsun.

* * *

BUNU istemem; bütün kalbim, vicdanım ve mantığımla istemiş olmam çok muydu?

Hayır değildi ve en başta söylediğim gibi, ancak bir "asgári"yi oluşturuyordu.

Çünkü bir; Trabzon’daki menfûr cinayetin din aidiyetimiz ve ulus onurumuz üzerine düşürmüş olduğu kara leke, bir nebzecik dahi olsa, belki ancak böyle silinebilirdi.

Tábir pek caiz değil ama, imani ve milli "namus"umuzu az biraz temizlemiş olurduk.

Sonra çünkü iki; tabii ki eyvahlar ve yazıklar olsun, "karikatür krizi"nde yegáne Hristiyan ruhban kátilinin ülkemizden çıkmasına rağmen yine de ipin ucunu en son anda yakalayıp, "Türkiye farklılığı"nı önce kendimize, ardından da dünyaya yansıtmış olurduk.

Ve nihayet çünkü üç; aynı "kriz"in Danimarka kökenli yaratıcılarına bir anlamda ders vererek, "Medeniyetler Çatışması" tongasına basmadığımızın somut ispatını sunardık.

Oysa heyhat, Aziz Peder Andrea Sentore’nin naaşı Karadeniz kentindeki baştan savma tören ertesinde dün alelacele Roma’ya gönderildi.

Dolayısıyla, dini, milli ve ahláki "son görev"imizi bile hakkıyla yerine getirmedik.

* * *

AĞZIMDAN yel alsın, tabii ki "inşallah, gelecek sefere" demiyorum.

İslamın ve Türklüğün tekrar aynı dehşeti yaşayacağını düşünmek dahi istemiyorum.

Ama "karikatür krizi" Müslüman álemi ne denli rencide etmiş olursa olsun, bırakın Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, "mukabele-i b’il-misil (yapılana aynen karşılık vermek) káfir olmak demektir. Bir insan küfrü göze almadan onlara mukabelede bulunamaz" uyarısına kulak kabartmayı, işi rahip katletmek alçaklığına vardıran sonsuz vahim bir "ruhi travma" hakkında cidden düşünmek gerekiyor.

Ve aslında herkes biliyor ki, çok istisnasi ve çok marjinal yapılanmalar hariç, Türkiye ’de o "ruhi travma"yı körükleyenler esas itibariyle "dini" kimlik taşımıyorlar.

Açın bilûmum "ulusalcı" ve "laikçi" organları, "emperyalist misyoner faaliyeti" diye kimlerin nefret kışkırtığını derhal göreceksiniz. Provokasyonlar gözünüzü çıkartacak.

Fakat, madem sivil cemaatler Sentore’ye cenaze düzenlemediler, bu takdirde ben yine arzuluyorum ki, şimdi hiç olmazsa aziz pederin ruhuna camiilerde fatiha ve hutbe okutsunlar.

Zira o "sivillik" ve "imanilik" sayesindedir ki, dinimiz ve ülkemiz üzerindeki lekeyi en çok onların bu tür bir girişimi temizler. İsevi inananlar özünde İslami inananlara inanır.

Allah şimdiden kabul etsin ve rahibin ruhu şád, sivil müminlerin duası cennetlik olsun.
Yazarın Tüm Yazıları