Ayşe'nin Gözlüğü







Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Uyumamalıydım

Küçükken akılsız oluyorsunuz...

Başınıza bin bir türlü iş geliyor. Akıllanınca ne yapıyorsunuz? Doğum kontrol hapı kullanıyorsunuz. Biraz daha büyürseniz, spirale terfi ediyorsunuz. Zaman geçiyor, zamanı geliyor, doğum kontrolünden vaz geçiyorsunuz. Sonuç: İstemezsen oluyor, istersen nah oluyor! Bu sefer de, ‘‘Biz bu işi acaba çok sık mı yapıyoruz, biraz seyreltip gününe mi denk getirme yoluna gitsek’’ diyorsunuz. İki aydır öyle diyoruz anasını satayım! Çok sinir bozucu. Bir tavuğun yumurtlama gününü hesaplaması ve kuluçkaya yatması gibi. Önce akıl, sonra matematik giriyor devreye. Zaten benim kafam basmaz öyle şeylere, Allah'tan aritmetikten anlayan bir kocam var, imdadıma yetişiyor. Nasıl bir şey biliyor musunuz? İş görüşmesi randevusu gibi: ‘‘Ayın bilmem kaçında program yapmayacağız, dışarıya çıkmayacağız, şarap içip birbirimize taammüden cilve yapacağız!’’ Fena yani. Aynı zamanda komik...

SONUÇ NEGATİF

Benim böyle bir kültürüm yoktu arkadaşlar, hayatım boyunca en büyük korkum hamile kalmaktı, habire test yaptırır, laboratuvar sonuçlarını bekler ‘‘negatif’’ olsun diye ellerimi açar Tanrı'ya dua ederdim. Şimdi? Beyaz elbiseli, beyaz kauçuk sabolu kadın yaklaşırken, endişeli halimi görüyor, ‘‘Merak etmeyin negatif!’’ diyor. Tabii suratımı, o binayı yıkacak kadar asıyorum. Ekliyor: ‘‘Dert edecek bir şey yok ki, hamile değilsiniz!’’ ‘‘Ama kalmak istiyorum’’ diyorum. Kadın, ‘‘Haaaaaaa’’ yapıyor. Arkamdan bakışı çok acıklı... Hoooooooop. Dönüyoruz başa. Ne diyeyim? Yukardakinin bir bildiği vardır mutlaka!

RENGİ LACİVERT

Bu ayki tavuk günüm Murat Belge röportajına denk geldi. Ben de safım tabii, söyleşi çabuk biter zannettim. Koşup, kümesimdeki horozuma gidecektim. Ama Murat Belge'nin evinden ayrıldığımda saat 12'e çeyrek vardı. Gerçi acayip şeyler anlatıyordu. Hale Soygazi'ye ayıp olmasa bir iki saat daha kalabilirdim. Kafam daha çok karışsın diye! Adam, lacivert! Okyanusun diplerinin rengi! Haliyle derinlik sarhoşu oldum. Gerçi, sığ sulardan derinlere açılmayı ben istemiştim. Ama koyuluklar da yoruyormuş insanı. Eve geldiğimde sağa sola kaçmasın diye kafamı tutuyordum, horoza ‘‘Biliyor musun çok şey öğrendim ama yorgunluktan ölüyorum’’ dedim. Ve n'oldu? Horoza sokuldum, kuzu kuzu uyuduk. Halimiz gülünmeyecek gibi değildi. Çünkü çalışmalarımız otomatikman bir ay sonraya ertelenmişti. Zaten eğer o gece hamile kalsaydım, çocuğum Murat Belge'ye benzerdi. Ya da adını Murat koymam gerekirdi. Çünkü içim dışım Murat Belge olmuştu.

SAKLANMANIN YOLU

Şimdi bu tür yazılardan Murat Belge hoşlanmıyor. Fazlasıyla kişisel buluyor. Bir de tapon. Öyle demedi ama ben hissediyorum. Taponluğu konusunda yapabileceğim bir şey yok ama kişiselliği konusunda var: Yukarıda yazdığım herşeyi uydurmuş olabilirim ben. Mesele, karikatür bir tip yaratıp maceralarını okutmaksa, kendimi de karikatürize etmiş olabilirim. Öyle değil mi? Kendimi anlatma bahanesiyle, bir dolu hamile kalmak isteyen kadının neler hissedebileceğini esprili bir biçimde aktarmış da olabilirim. ‘‘Aklınızda yokken hamile kalıyorsunuz ama kafayı takmaya başlayınca bu iş zorlaşıyor’’ demek istiyor da olabilirim. Bu durumda binlerce kadının olduğunu söylesem, çok büyük bir yanlış mı yapmış olurum acaba?

Peki ya uydurmuyorsam...

Bir insan nasıl bu kadar özel şeyleri anlatabilir? Soru bu mu? Yoksa ben kendimi herkesle paylaşılacak bir nesne olarak mı görüyorum? Hiç zannetmiyorum. Peki ama o zaman neden? Belki de arkadaşlar, Murat Belge'nin de dediği gibi, insanın kendini saklamasının en iyi yolu, bu kadar açık olmasıdır...

KAFANIZ KARIŞSIN

Murat Belge büyük çoğunluğun bildiği gibi sıradan bir adam değil. Geçmişinde bir sürü ‘‘ilk’’i olan bir adam. En önemli özelliklerinden biri de, ister yazsın, ister konuşsun, insanın kafasını karıştırabiliyor! Benimki karışmışken, sizinkini de karıştırmayacağımı (en azından buna cüret etmeyeceğimi!) düşünmüyorsunuz herhalde... Buyrun efendim.

WHO ARE YOU

Hayat denilince, hayatı özel hayatınız olarak hiç algılamıyorsunuz!

- ‘‘Who am I’’ (Ben kimim?) ve ‘‘What am I’’ (Ben neyim?) ayrımı bu sözünü ettiğiniz. Ben hep, ‘‘What am I’’cı oldum. Ben neyim? Balık oltasını icad edenim! Öbür bakış açısı ise, balık oltasını icat eden kişinin ne düşündüğüne kafayı takar? Sana ne! Bana ne! İnsan kendisi de bilemez ki, bunun içinden çıkılamaz ki! ‘‘Ben kimim?’’ demeye başladığın zaman sonu yok. Bu iki kavramın bir dengesini bulmak gerekiyor. Siyasette çok bulundum ben. Kendimce damıttığım bir şey var: Siyaset yaparak toplumsal ilişkileri değiştirmeye çalışanlar vardır, yani ‘‘What am I’’cılar, bir de siyaseti kullanıp kendini değiştirmeye çalışanlar vardır: ‘‘Who am I’’cılar. Bunların bir kısmı Maocudur. Önce Maocu olarak görürsünüz onları, yıllar geçer Budist olurlar, sonra bir bakmışsınız Brahmancı olmuşlardır. Güya hep başkalarının ruhunu kurtarmaya çalışırlar. Yalan! Aslında hep kendi ruhlarını kurtarmak için uğraşırlar. Hiç sevmem bu tür insanları.

KADINLARI SEVERİM

Sadık Özben kadınlara, kızlara meraklı. Siz?

- Sadık, saklamaya çalışır bunu. Ben? Vardır, merakım. Kadınları severim. Hatta, erkeklere tercih ederim. Annem ve nenemle büyüdüm ben. Yatılı okula gittim. Kadınların, goril gibi erkeklerden hoşlandıkları konuşulurdu yatakhanede. Bizim de inşalllah o gorillerden olacağımız temenni edilirdi. Öğretilen şeyler bunlar yani! Ben de ‘‘Allah Allah, annem, nenem kadın ama bu erkeklerin anlattığı gibi kadın değil onlar’’ derdim. Seksi de fazla bilmiyordum. Sonra fikir sahibi oldum. Ama bu erkek muhabbetlerinden hep çok sıkılmışımdır. Kadınlar daha iyiler...

Şu anda aşk hayatınız nasıl? İlişkinizde Hale Soygazi'yle yakaladığınız şey nedir?

- Ben onu çok seviyorum.

Hayatınızdan memnunsunuz yani...

- Gayet memnunum. İnsan böyle bir kadınla beraber olunca, başka bir şey istemiyor. Monogam olabiliyor. Geçmişte poligam olduğum zamanlar da oldu ama doğrusu budur diye bir kural koyacak halim yok.

Zaza’nın oğlu!

Babanızın Zaza Gabor'unu size karşı kullananlar oldu mu?

- Çok kullanıldı. Hatta bir açık oturumda beni linç etmeye bile çalıştılar: ‘‘Bu zaten Zaza'nın oğlu! Annesinin durumu malum’’ dediler. Zaza Gabor, orta sınıfın ahlak değerlerine uygun bir kadın değildi. Gavur karısı dediler. Hafif kadın dediler. Bunu daha ağır biçimde söylediler.

Son soru: Nereden çıktı bu gırtlak kanseri?

- Geçen sene bu zamanlarda sesim kısılmaya başladı. Geçecek zannettim, geçmedi. Sonra gırtlak kanseri teşhisi kondu. Ama sen bu hastalıktan ölmezsin dediler. Radyoterapiyle yüzde 95 herşeyin normale döneceği söylendi. Ama ben yüzde 5'in içinde kaldım! Ve operasyon geçirdim. Şimdi düşünüyorum: Zaten yüzde 95'in içinde olmak çok avam bir şey olurdu!

Yazarın Tüm Yazıları