Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Artı Haber'in beyin jimnastiği

Oğlum olursa, nedense oğlum olacağını hissediyorum (henüz hamile değilim, ama olacağımı da biliyorum) adı Arman olacak.

Belki soyadımdan dolayı.

Belki de bu ismi sevdiğim için.

Belki de ismen de benden bir iz taşımasını istediğim için.

Kibirimden yani...

Ama oğlumun adı Arman olacak.

* * *

Şimdi ben bir oğlan çocuğu annesi olmayı ve gizli gizli adını Arman koymayı planlarken, zannediyor musunuz ki artıHaber'in bu hafta çıkan sayısına kayıtsız kalabilirim?

Kalamam.

Çünkü ben potansiyel bir anneyim.

Diyorum ya, hayali ortada, kendisi yok ama adı var...

Ve artıHaber'in bu haftaki kapağında bir başka küçük Arman var.

* * *

Ali Boratav'ı ve fotoğrafı çeken Cüneyt Ekin'i tebrik ediyorum.

Cüneyt'i, gözlüklü küçük Arman'ın ‘‘sessiz çığlığı’’nı, yani sadece yüzünü, o şaşkınlık artı korkuyu artı daha bin türlü duyguyu, bu kadar iyi yakalayabildiği (çünkü bir sünnet anı ancak böyle ifade edilebilir!) ve Ali'yi, yayın yönetmeni olarak bu fotoğrafı kapağa basabildiği için.

Anlıyorsunuz beni değil mi?

artıHaber'in bu haftaki kapağı sünnet...

Ve onlar aslında işi bir tek fotoğrafla bitirmişler.

Öyle bir fotoğraf ki, Arman'ın yüz ifadesi, olayı özetliyor aslında.

Ve ben başka bir Arman'ın annesi olacağım...

Sünnet bir dolu insana itici gelebilecek bir konu olsa da aslında, ben de düşünüyorum ‘‘doğmamış oğlum’’un bu yüz ifadesine nasıl katlanacağımı?

* * *

Dolayısıyla, bu haftaki artıHaber beni küt diye yakaladı.

Önce sözünü ettiğim o fotoğrafla...

Sonra tabii Ece Temelkuran'ın yazısıyla...

‘‘Erkeğin son tabusu: sünnet’’ mi gerçekten?

Bilmiyorum.

Bu konuda net fikirlerim yok.

Hem ben erkek değilim, bu konuda nasıl fikir yürütebilirim?

Ama yine de bir haber dergisinin kapak konusunu hiç tartışılmamış yönleriyle ‘‘sünnet’’e ayırmasını, en az verdiği ‘‘Beyin Jimnastiği Eki’’ kadar anlamlı buluyorum. Çünkü artıHaber'i elime alınca, aslında sadece oğlumun değil, anne olarak benim de yüzleşmekten korktuğum bir konuyla baş başa kalıverdim.

Ben son zamanlarda çevremdeki erkek çocuk annelerinin bu sünnet faaliyetini hastanelerde halletmelerini inanılmaz doğru buluyorum.

Ama bu benim fikrim.

* * *

Bu arada başkalarının da fikrini öğrenmiş oldum.

Mesela Çetin Altan'ınkini...

‘‘Doğa böyle önemli bir organda hata yapar mı? Hijyenik değil, diyorlar. O zaman karaciğer de hijyenik değil. Ayrıca Kuran'da yazmıyor. Peygamberin yapmayı adet edindiği şeylerden biri diyorlar. Ne yani peygamber ikide bir çük mü kesiyordu?’’.

Tabii bu arada sünneti konuşmanın Türkiye'de bir cezası olduğunu da...

‘‘Yıl 1989. Yer Urfa, Siverek. Ortaokul Türkçe öğretmeni Muzaffer Sarısülük, alıyor eline kalemi, yazıyor Başbakanlığa. Sünnet zararlı diyor, sağlığa da, erkekliğe de. Siverek Asliye Ceza Mahkemesi, Sarısülük hakkında hemen bir kamu davası açıyor. Haberlerde hükmün gerekçesi yok, ama Sarısülük bir günlük hapis cezasına çarptırılıyor!’’

* * *

Uzun lafın kısası bu haftaki artıHaber okumaya değer.

Çünkü sünnetli erkekler ülkesinde sünneti tartışmaya açıyor...

Üstelik haber, ‘‘Ama sorunlar ne kadar ciddi, iddialar ne kadar bilimsel olursa olsun sünnet Türkiye'de geleneksel bir zorunluluk. Acısa da, acımasa da, sakatlansa da, sakatlanmasa da, hatta kısa kalsa da, kalmasa da...’’ diye bitiyor.

Yani korkacak bir şey yok.

Bunun aksini söyleyen de yok.

Sadece ‘‘beyin jimnastiği yapıyoruz’’!






 








Yazarın Tüm Yazıları