Avrupa'nın tarihsel hatası

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Avrupa Birliği önceki gün, aileye katmaya çok kararlı olduğu Polonya ile ilgili bir rapor yayınladı.

‘‘Her şey mükemmel, ufak tefek sorunlar dışında’’, şeklinde özetlenebilecek bu rapor, Polonya'ya kapıları ardına kadar açmanın doğruluğunu kanıtlamaya yönelikti.

Bu raporun öncesine mi sonrasına mı denk geldi bilmiyorum ama, Avrupa'nın yere göğe koyamadığı Polonya'da geçtiğimiz haftalarda çıkan bir kararla özel televizyonlar denetim altına alındı.

Poyonya'da, hâlâ hükümeti eleştirmek yasak. Ama Polonya'yı Avrupa Birliği'nin doğal üyesi olarak görmek mubah.

Anti demokratik yasaların hiç kimseyi rahatsız etmeden ülkedeki ‘‘kutsal düzeni’’ koruduğu Slovakya bile Avrupa'nın gelecekteki doğal üyeleri arasında sayılabiliyor.

Başta Bosna'da olmak üzere bugüne kadar hiçbir ortak dış politika pozisyonu belirleyemeyen Avrupa kalkıyor, Güney Kıbrıs'a Rus füzelerinin üslenmesine sesini çıkarmıyor.

Bu da yetmiyormuş gibi, sanki Kıbrıs'ı ödüllendirmek için tam üyelik kapısını aralıyor.

Daha onlarca çelişki, yanlış ve de kıstas eksikliği.

Avrupa yanlıştan yanlışa koşuyor.

80'lerin sonuna kadar gıdım gıdım ilerleyen Avrupa Birliği, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra hiç beklemediği biçimde genişleme gerçeği ile buluştu.

Ve bu buluşma, Avrupa'yı hızla ‘‘bulûğ çağına’’ soktu.

Şimdi sivilceleri çıkmış, ne yaptığını bilmez, sinirli, hatadan hataya koşan ve sürekli bir günah keçisi arayan bir toy oğlan çocuğunu andırıyor.

Görünen o ki o günah keçisi de bugün, bu entegrasyon projesini hem çok isteyip hem de hiçbir hazırlık yapmayan Türkiye.

Bu köşeyi izleyenler, Türkiye'nin Avrupa'ya entegrasyonu konusunda ne kadar duyarlı davrandığımızı bilirler.

Bunun Türkiye açısından tek savunulabilir toplum projesi olduğunu ancak bunun da zoraki nikahla gerçekleşemeyeceğini savunduğumuzu anımsarlar.

Bu görüş, bence Avrupa'nın bugünkü fahiş hatalarına rağmen hâlâ geçerli.

Çünkü, Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in de belirttiği gibi, ‘‘Türkiye yedi yüzyıldan beri zaten Avrupalıdır. Kendi Avrupalılığı'nı yabancı ülkelere ya da birliklere tescil ettirtmek gibi bir sorunu, bir zorunluluğu yoktur’’.

Bugün gelinen noktada, Türkiye'nin Avrupalı kimliğine sahip çıkarak, Avrupa'yı uyarması ve hatalarını teşhir etmesi de tarihsel bir sorumluluk olmalı.

Avrupa'nın bugün Türkiye ile ilgili sergilediği tutum, artık Türkiye'nin meselesi olmaktan çıkmaktadır. Olay, Avrupa'nın kıstasları ve de standartları meselesidir.

Avrupa'nın tarihinin zenginliğiyle yeni ufuklar yaratma veya yaratamama meselesidir.

Maliyeti yüksek de olsa bu standartlara ulaşmaktır bugünkü yarış.

Avrupa, ilk defa kendi geleneksel kabuğunun dışına çıkıp bütünlüğüne yeni bir anlam ve güç verme şansını yakalamış durumda.

Ve bu değişim ve yenileşmede en ‘‘yeni’’ ve en ‘‘ilginç’’ unsur Türkiye.

Avrupa'nın kafası karışık. Bundan doğan belirsizlik tarihi bir yanılgıyla Türkiye olan ilişkilerini etkiliyor.

Bu noktada galiba Avrupa'nın yardıma ihtiyacı var.

Yazarın Tüm Yazıları