Avrupa Birliği ve din

KONUYA Türkiye ve Avrupa Birliği üyeleri açısından bakıldığından, dini ilişkiler alanının köklü bir tarihe sahip olduğunu ve ortada engin bir tecrübe mirasının bulunduğunu görürüz.

Bilindiği üzere, Müslümanlar ile gayrimüslim dünya arasındaki ilişkilerin tarihi, Hz. Peygamber dönemine kadar gitmektedir.

Avrupa Birliği ülkelerinin mensup olduğu dini gelenek ile milletimizin mensup olduğu İslam dini arasında birçok açıdan ortak noktaların bulunduğu bilinmektedir. Her üç din, ilahi kaynaklı olma özelliğini taşımaktadır. İlahi dinler kavramı, İslam terminolojisinde Hz. Adem ile başlayan ve Hz. Muhammed ile sona eren peygamberler silsilesinin tebliğ ettikleri mesajlar bütününe verilen isimlerdir. Her üç dinde, Hz. İbrahim müşterek bir unsurdur. Her üç dinin mensupları, birbirlerine ortak tarih ve kaynak şuuru içinde bakacak olurlarsa gelecekte barış ve akrabalık duyguları içinde birlikte nasıl yaşayabileceklerinin yolunu kolaylıkla bulabileceklerdir. Her üç dinin mensupları arasında tarihte görülen olumsuzlukların birbirlerini tanımamaktan kaynaklandığı da açıktır.

* * *

Semavi din mensuplarının birbirlerini tanımaları konusunda müspet gelişmeler yaşanmaktadır. Ülkemizin, Avrupa Birliği’ne girişiyle birlikte bu tanıma süreci daha da kolaylaşacaktır.

İslam dini asırlarca çeşitli milletleri ve dinleri bir arada barındırmayı ve yaşatmayı en iyi şekilde başarmıştır. İslamiyet, Müslümanların yönetiminde yaşayan ehli kitaba tam bir din hürriyeti tanımış ve can güvenliklerini devlet güvencesine almıştır. İslam ülkelerinde yaşayan semavi dinlerin mensupları, kendi kiliselerinde, havralarında, camilerinde özgürce yan yana ibadet edebilmiş, böylece kendi dinlerini, dillerini ve kültürel kimliklerini koruyabilmişlerdir.

Farklı kökenlere, din ve dillere sahip uluslar ile barış içinde yaşama ve bu sırada bağnazlıktan uzak kalabilme açısından, Osmanlı döneminde oldukça güzel örnekler sergilenmiştir. Osmanlı bayrağı altında yirmiden fazla farklı etnik gruptan gayrimüslim topluluklar yaşamaktaydı. Müslümanlığın yanı sıra Yahudilik ve Hıristiyanlık en fazla mensubu olan dinlerdendi. Bu dinlere mensup olanlar kendi dillerini konuşuyor, kendi dinlerine göre ibadet ediyorlardı.

Osmanlı’nın bu kadar farklı ulusları bir arada barış içinde yaşatmayı başarabilmesi, tarihi tecrübesinin yanı sıra, İslam dininin Osmanlı’ya kazandırdığı temel felsefe ile mümkün olabilmiştir. Bu felsefeye göre, insan yaratılanların en şereflisidir ve hangi inancı taşırsa taşısın yüce Allah’ın ruhundan bir nefat taşımaktadır. Bu felsefeye göre, hak ve adalet kutsal kabul edilmiştir. Osmanlı’da halk, inancına bakılmaksızın Allah’ın emaneti gibi görülmüştür. Osmanlı’yı çoğulcu ve özgürlükçü tatbikata sevk eden düşünceyi besleyen temel kodların bugünkü Türk toplumunda da aynıyla mevcut olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla, sırtını bu kıymetli tarihi mirasa dayanan Türk insanının Avrupa Birliği içinde de aynı güzellikleri tekrarlayarak örnek konuma yükseleceğine olan inancımız tamdır.

* * *

Türkiye, Avrupa Birliği’ne girmeyi arzu ederken, sadece norm kabul edilen bir konumu değil, aynı zamanda norm veren bir statüyü arzu ettiğini de belirtmek istiyorum. Örnek bir İslam ülkesi konumunda olan ülkemiz, küreselleşen dünya düzeninde Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturması çalışmalarına ve dünya barışına büyük katkılar sağlayacaktır.

Ülkemiz, geçmişinde hákim olan uzlaşmacı ve rasyonel İslam anlayışını günümüzde daha da geliştirerek tarihsel rolüne uygun olarak, Avrupa’daki oluşuma hem yeni bir tat katacak, hem de tüm Türk-İslam dünyasının ve hatta tüm doğu haklarının gelişmiş ülkeler ligindeki sözcüsü ve temsilcisi olacaktır. Avrupa Birliği de kendisinden farklı bir kültürü kabul ettiği ve içine sindirebildiği ölçüde gerçek bir uygarlığın temelini atabilecek, içindeki ilkel ve fanatik ırkçı sesleri bertaraf ederek bir Hıristiyan kulübü olup olmadığını ortaya koyacaktır.

SORALIM ÖĞRENELİM

Ehl-i Beyt ne anlama gelir? Bu söz Kuran’da geçiyor mu?

Baki Üstünel-İSTANBUL

Ehl-i Beyt, Peygamberimizin ev halkı anlamına gelir. Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulur: ‘Ey Ehl-i Beyt! Muhakkak Allah sizden çirkef şeyleri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.’ (Ahzap Suresi; Ayet 33.)

Cuma gününün tatil yapılması dinimize uygun değil mi?

Musa Tosun-İSTANBUL

Tam aksine, cuma günü çalışmak teşvik edilmiştir. Allah şöyle buyurur: ‘Cuma namazı bittikten sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın fazlından nasip arayın.’ (Cuma Suresi; Ayet 10.)

Televizyonda çıplak kadınla karşılaştığımda boy abdesti gerekir mi? Hasta iken kılamadığım namazları sabah namazından sonra kılsam olur mu?

İ.F.-KASTAMONU

Boy abdesti, ister uyanık ister uykuda ‘inzal’ meninin şehvetle dışarı çıkması, kadınlarda hayız ve lohusalık hali, ‘inzal’ olmasa da erkeğin kadınla birleşmesi durumunda boy abdesti gerekir. Sabah namazından sonra kılamadığınız namazları kaza edebilirsiniz.

Kul hakkını Allah affetmez, hükmü ayet midir, hadis midir?

Nizamettin ARMAN

Allah, helallik almadan kul hakkını affetmez, mealindeki Peygamber sözü başta Buhari, Müslim olmak üzere hemen bütün hadis kitaplarının Allah hakkı ve kul hakları bölümlerinde geçmektedir.

Dinimize göre hayvanlar sorumlu tutulacak mı? Bir hoca onların da sorgu suale çekileceklerini söyledi.

Tahsin GÜN-ALMANYA

Ceza ve sorumluluk, aklı başında, reşit, canlı ve özgür insanlar içindir. Bu itibarla cansız, bitki, hayvan, deli ve çocuklar sorumlu olmazlar.

Bana çokça haksızlık yapan birisini bağışlamamı istiyorlar. Ne tavsiye edersiniz?

İfaket MERDANE-BURSA

Bağışlamak ilahi bir sıfattır. Adaletten de üstündür. Güçlü iken bağışlamak güzeldir ve sevaptır. Ancak, bağışlamak saldırganı daha fazla azdıracaksa bağışlamamak lazım.
Yazarın Tüm Yazıları