Tarz sahibi olmanın erişilmez mutluluğu

Tarz veya bugün kullanılan şekliyle 'stil', bazıları için sadece bir moda biçimidir, doğru giyim şeklidir ve tarz sahipleri, iyi giyinen seçkin tabakada 'şık' olarak kabul edilirler.

Tarz, bazıları için ise daha genel bir fenomendir. Dekorasyon zevki, ev sahibeliği ve aynı zamanda şıklığı ile anılan kişilerin 'stili', yani 'tarzı' var denir ama 'tarz', daha başkaları için kuvvetli bir şahsiyet sahibi olup 'varolmanın bayağılığını, yaşam biçimi sanatına dönüştürmek' diye kabul edilir.

'Tarz'ın kelime açılımı sadece stili olmayanları değil, stilleri ile meşhur olanların kafalarını da uzun zamandır meşgul etmektedir. C.Z. Guest, 'Tarz, varolmak için yapacak çok işi olup da hepsini kolaymış gibi göstermektir' der. Jaqueline de Ribs 'Tarzınızın olmasının sizi diğerlerinden daha değişik yaptığını' söyler, Givenchy ise 'Tarzınız olsa da, olduğunuz gibi yani tabii olmalısınız' tavsiyesinde bulunur.

Tarz sahiplerinin sonsuz havası olduğu kesindir ama havanın ne olduğu kelimelerle tarif edilemez, kuvvetini gizeminde hissedersiniz. Tarzı hayal gibi görürüz: Tıpkı Amerikan yüksek mahkeme hakimi Felix Frankfurter'in pornografiyi tarif edişi gibi: 'Biz gördüğümüz zaman biliyoruz ve anlıyoruz'.

1950'de Daisy Fellows, Amerika'nın meşhur modacısı Antonio Castillo'yu Cote d'Azur'deki evine davet etmişti. Lüks yataklı trenle Fransa'nın güneyine ineceklerdi. Tren, gün ağardıktan hemen sonra Cap Martin'e varıyordu. Güneş çıkmadan çok önce Castillo bitişikte yatan Daisy Fellows'un kompartımanından gelen gürültülerle uyanmıştı. İstasyona vardıktan sonra ortaya çıkan Daisy'e neden çok erken uyandığını soracaktı ama vazgeçti, zira Daisy mükemmel giyinmişti ve kusursuz makyajıyla hazırdı.

Castillo, Daisy'e başka türlü sordu: 'Sizi istasyonda bir beyefendi mi karşılayacak?'. 'Sadece şoförüm gelecek' diye cevap verdi Daisy. Castillo 'O halde neden giyiminize ve makyajınıza bu kadar özendiniz de sadece bir güneş gözlüğü takmadınız?' diye sorunca da Daisy 'Kendim için giyinirim. Gördüğünüz gibi, bu bir disiplin meselesidir' dedi.

KARAFATMA PROTESTOSU

Evet, disiplin her ne kadar delilik veya kapris gibi görünse de 'terbiye' kelimesinin fonksiyonuyla bitiştiği zaman, tarz edinmenin içeriğindeki unsurlardan biri olur.

Bir başka hikayem daha var ve bu, moda dünyasının meşhur imparatoriçesi Diana Vreeland hakkında. Bayan Diana Vreeland, Paris'in meşhur Maksim'inde verilen muhteşem bir ziyafette tabağında yürüyen bir karafatma gördüğünde altüst olmuştu. Ama bağırmamış, şef garsonu da çağırıp azarlamamıştı, bunun yerine ayağa kalkıp Karmen Miranda gibi poz alarak İspanyolca'da 'karafatma' anlamına gelen meşhur 'La Cucaracha' şarkısını söylemeye başlamıştı.

Buradaki espri inceliği, beklenmedik olaylar karşısında çabuk ve zarif hareket kabiliyeti, tarz sahibi olmanın bir göstergesiydi.

Chateau Mouton'da, Baron Philippe de Rotschild ve Amerikalı karısı Pauline ile Windsor Düşesi akşam yemeği yiyorlardı. Düşes gibi Pauline de Baltimore'lu idi ve her ikisi de misafir ağırlama, ev sahibeliği hususunda meşhurdular. Yemekte Pauline 'poulet chaud froid' yani soğuk, baharatlı tavuk ikram etmişti. Düşes tavuğun tadına bayıldı ve tarifini almak istedi. Barones 'tabii daha sonra veririm' deyip geçiştirmek istedi ama Düşes, tarifi alamayacağını adı gibi biliyordu, zira kendisi de aynı şekilde hareket ederdi. Dolayısıyla gizlice tabağındaki tavuktan bir parça kopararak peçeteye sardı ve çantasına soktu. Kendi ahçısına götürüp nasıl yapıldığını tattırarak keşfedecekti.

Bu olaydaki beceriklilik ve reddetmekle eşit olan bir 'evet' cevabı her zaman tarz göstergesi değildir ama ne istediğini çok iyi bilen Düşes'in zarif bir şekilde arzusunu elde etmesi bir tarzdır. Bazen sevimliliğin olmadığı yerlerde tarz ağırlığını ortaya koyabilir.

Para ne kadar önemlidir? Düşündüğünüzden daha az. Gloria Guiness varolma savaşı verdiği yıllarda yazdığı hatıralarında iyi bir örnek vermektedir: 'Para sıkıntısı çektiğim zamanlarda, güzel bir jarse parçası alıp tepesinden bir delik delerek başımdan aşağı geçiriyor ve kumaşı güzel bir kemerle belimden boğuyordum. Herkes bana 'Elbiseni nereden aldın? Çok güzel' diye sormaktaydı'.

Dolayısıyla, tarzın içeriğine canlı organizma olan orijinalliği, gayreti ve cesareti de katmamız gerekecek. Tarzı olan her kadın parayla doğmamıştır İşte bu yüzden parayı çok önemsememeniz lázım. Ama işin bizim burada ilgilendiğimiz tarafı, daha az parayla o noktaya varabilmektir ve bizi büyüleyen kadınlar, tarzı olup da ince uzun bir yolda ilerleyebilenlerdir.

JACKIE ÇİZGİSİNDEN ŞAŞMADI

Disiplin, zeka, beceriklilik ve orijinallik, tarz sahibi olmanın çekirdekleridir. Her güzel giyinen, her iyi ev sahibeliği yapan, evi şık ve güzel mobilyalarla döşenmiş kadının tarzı yoktur. Bu tarz dediğimiz şey insanın içinde ya vardır ya yoktur. Tarzı olan hanımların meşhur olmalarına sebep biraz da medyadır. Bu hanımların bazılarının medyayla arası çok iyidir, bazılarının ise fena, ama her şeye rağmen hayatları yakından izleniyor.

Moda yaratıcıları arasında sadece Coco Chanel, tarzıyla bütün diğer kadınları etkilemişti. Jacqueline Kennedy Onasis halka mal olmuş rolüne rağmen çizgisinden hiç şaşmamıştı. Ona mukabil Madonna tam tersini yapıyor ve her dakika kimlik değiştiriyor. Dolayısıyla bir stili, bir tarzı yok.

Sözün kısası, orijinal kadınlara şapkamızı çıkarmaktayız. Kimlik sahibi olan bu kadınlar, kimlikleri ile ışıl ışıl yanıyorlar. Tarzı olan kadınlar birkaç lisan konuşuyor, edebiyatla, şiirle meşgul oluyor ve çok tatlı láflıyorlar. Gittikleri yerde ülkelerini temsil ediyor, olayların içinde bulunuyorlar. Güzel giyinmeye meraklı oluyor, züppeleri ağırlıyor ama ilk kocalarını genelde hep yanlış seçiyorlar.

Bunların ihtişamlarını ve deliliklerini uzlaştırmaya gelince, hiç zahmet etmeyeceğiz. Sadece dolu dolu olan hayatlarının yükünün altından nasıl kalktıklarına bakıp hayret edeceğiz. Onların kabiliyetlerini değerlendirmelerine imrenmemek elimizde değil. Sapına kadar rafine oluyorlar, sadece parlıyor ve gözlerimizi kamaştırıyorlar.

Şöyle bir etrafımıza bakalım ve sayalım, acaba kaç kişinin tarzı var?
Yazarın Tüm Yazıları