Alman sanatında Avrupalı Türk fırtınası mı?

İnsanın varlık bilincini bazı temel sorulara vereceği yanıtlar belirler. Bu sorulardan ilki ve belki de en önemlisinin “(Ben) Kimim?” olduğunu düşünebiliriz.

Bu soruyu ikinci dereceden sorular izleyebilir: “Neredeyim; nasılım; niçinim; ne yapıyorum?”
İnsanların “Ben kimim?” sorusuna verdikleri yanıtın “Ben, Zombok kabilesinden Adda’yım!”dan “Ben Adda Kobo’yum!”a ulaşması için binlerce yıl geçmiştir.
***
Bu binlerce yıla karşın “Ben kimim?” sorusu hâlâ önemini koruyor. Bireyleşmek için kolektif bilincin (sürü bilincinin) kan bağından bireysel bilince doğru çok uzun bir yolculuk yapmak gerekiyor.
Bireysel bilince ulaşmadan çağdaş bireye dönüşmek olanaksız. Bireysel bilincin en yoğun, en katmanlı, en saydam, en uç hali de yaratıcı sanatçının bilinci, yani güzel sanatlardan herhangi birinde eser yaratanların bilinci. Bunların arasında da insan dilini kullananlar bireysel bilinç bayrağını taşırlar.
Gerçek bir şair ya da romancı “Ben kimim?” sorusuna, kesinlikle, “Ben, Zombok kabilesinden çolak Adda”yım yanıtını vermez. Dahası, belki “Ben Adda Kobo!”yum da demez, “Kitaplarımı okuyun, yazdıklarımı okuyun!” der.
***
Yaratıcı sanatçıyı öteki insanlardan ayıran başlıca özelliğe gelince: Sanatçı ve eylemi “Biricik”tir. Bir binanın yapımı, mimarın, mühendisin ve işçilerin ölümüyle sona ermez, yerleri başkaları tarafından doldurulabilir. Ama bir romancı öldüğü zaman yazmakta olduğu roman yarım kalır. Böylesine özel bir yere sahip bir bilincin, kendini, “Ben, Zombok kabilesinden Adda’yım!” diye tanımlaması olanaksızdır.
***
22 şubat tarihli Hürriyet Pazar’ın kapak konusu Türk asıllı Alman sanatçılar ya da Almanya’da yaşayan Türk asıllı sanatçılardı. İç sayfada manşet “Alman sanatında Avrupalı Türk Fırtınası” olmuş.
Hürriyet’in genç muhabirleri (Tolga Tanış, Murat Tosun, Evrim Sümer), Fatih Akın’ın Altın Ayı Ödülü’nü almasından sonra, Almanya’da başarılı olmuş Türkiye kökenli sanatçılar arasında bir tür kimlik sondajı yapıyorlar. Aldıkları yanıtlar şöyle:
Almanca yazan şair ve yazar Zafer Şenocak: “Ben bir Almanım ve Türklüğüm sadece kendi biyoğrafimle ilgili. Amerika’da bir seminere katıldığımda Alman sanatçı olarak takdim ediliyorum. Ama Türk geçmişim sanatım için her zaman önemlidir.”
Almanca yazan, “Kanak Sprak” adlı müthiş kitabın yazarı Feridun Zaimoğlu, “Kendinizi tam anlamıyla Alman edebiyatının bir temsilcisi olarak görüyor musunuz?” sorusunu yanıtlıyor:
“Bu soru bana sürekli soruluyor. ‘Yabancı kökenli sizler Alman edebiyatından mısınız yoksa ayrı bir statüde misiniz?’ diye. Ben kendimi Alman edebiyatından biri olarak görüyorum ve bunun kavgasını veriyorum.”
Almanca yazan yazar ve oyuncu Renan Demirkan “Ben bir sanatçıyım ve enternasyonalim. Metnimi kendim yazıyorum, sahneye kendim koyuyorum, bunu bir Türk olarak değil, sanatçı olarak yapıyorum.” diyor.
***
Düşüncelerini aktardığım Türk asıllı üç Alman yazar, “Zombok kabilesinden Adda Kobo” evresinden binlerce yıl uzaktalar. Hepsi bir “Adda Kobo!” Çağının çağdaşı yazarlar!..
Bir yazarın adının önüne kabilesinin adını önemsemesi onun henüz “biricik yaratıcı” evresine ulaşmadığını gösterebilir mi? Galiba gösterebilir. Çünkü, yabancı bir dilde yazsa da adının önüne mensup olduğu kabilenin adını getirip ona sığınan yazar, bu eylemiyle “biricik” olma hakkını da yitirir.
Bu ne yazık ki böyle: Dil yazarların hem yurdu hem de hapishanesi! Yazarlar, hayatının büyük bir bölümünü Fransa’da yaşadığı halde İspanyol sayılan Picasso kadar şanslı olamaz. Çünkü Picasso ressamdı, dil yerine renk kullanıyordu.
Yazarın Tüm Yazıları