Aksoy: İyi sorgulandık ama ihale süreci değişmeli

GEÇEN yıl, ajansı Wunderman Turizm Tanıtım İhalesi’ni kazanamayınca Atilla Aksoy açmıştı ağzını yummuştu gözünü.

Haberin Devamı

Ne bakan bırakmıştı, ne ihale ne de ihale süreci! Bu yıl aynı ihale süreciyle Wunderman Türkiye’nin turistik tanıtımını üstlenince Aksoy’a sordum: ‘İhale süreci geçen seneden farklı mıydı? Bu sene ihaleye katılan işlerin sergilenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?’

Sevgili Aksoy’’dan yanıt geldi.

‘ Geçtiğimiz yıl ihale sürecine getirdiğim eleştiriler bir ajansımızın (Ddf’in) sürekli olarak kazanması noktasında değildi. Bir ajans sürekli olarak diğer ajanslardan daha iyi işler üretebilir. En azından bu kuramsal olarak mümkün.. Yıllardır bu konuda çeşitli dedikodular var mıydı? Daha işler ortada yokken ihaleyi aynı ajansın kazanacağı söylentisi, hatta inancı yurtdışında yaygınlaşmamış mıydı? Büyük ajans networkleri uzun bir süredir Türkiye turizm tanıtım konkuruna bu yüzden mi katılmıyorlardı? Katılmamaları ülke için bir kayıp değil miydi? Bu soruların cevabı için fazla zahmete gerek yok, endüstriden herhangi bir ajans yöneticisi durumu açıklayacaktır.

Gelelim bu yıl ki ihaleye. Katıldık ve final sunuma çağırıldık. Yaklaşık 10 kişilik bir yönetici ekip bizi ve diğer ajansları dinlediler ve itiraf edeyim terletecek kadar profesyonelce sorguladılar. Sunumdan umutla çıktık ve geçen hafta 2006 yılı çalışmaları için seçildiğimizi belirten yazıyı aldık.

O günden bu yana neredeyse nefes almaksızın işleri uygulamaya hazır hale getirmekle ve ülkelerden detaylı brifler almakla meşguluz. Daha ilk toplantıda kararlaştırdığımız gibi önümüzdeki hafta tüm çalışmalar basına ve turizm endüstrisine sunulacak.

Yani, basında çıkan haberde yer alan geçen yılki afişlerle herhangi bir ilişkimiz yok. Ayrıca şunu belirteyim olsaydı, telif hakkı eski ajansın olurdu. Hepimizin çok iyi bildiği gibi ajans ilişkileri strateji ve medya başta olmak üzere pek çok hayati hizmeti kapsayan bir bütündür. Yaratıcılığın dışında da pek çok faktör başarıyı ve seçimi belirler.

Türkiye’den reklamcılık alanında ilk uluslararası ödülü New York Festivali’nde almış bir ajansın kurucusu olarak yaratıcılık sıkıntısı çekmem herhalde düşünülemez. Sanırım ihaleye katılan işlerin -katılan ajanslardan izin almak koşuluyla- sergilenmesi konusundaki görüşümün geçen yıldan bu yana değişmeyeceğini tahmin edersin. Ayrıca belirtmek isterim, süreç sonunda beni en çok sevindiren noktalardan biri endüstrideki meslektaşlarımdan aldığım sevinç tebrik demiyorum- mesajları oldu.

İlk toplantımızdan itibaren ihale sürecinin iyileştirilmesi konusunda özellikle Reklamcılar Derneği ortak bir çalışma yapılması önerimiz Bakanlık yöneticileri tarafından son derece olumlu karşılandı. Gelecek yıl için Dernek’ten bir çalışma taslağı istenmesine karar verildi. Konuyu büyük bir heyecanla Dernek koordinatörü Ayşegül Molu’ya çoktan aktardım. Türkiye turizm tanıtımın bana ve ajansıma yüklediği görev ve sorumluluğun sadece en iyi çalışmaları gerçekleştirmek olmadığını; bunun ötesinde örnek bir konkur süreci yaratmak olduğunu inancındayım. Ne de olsa senin teveccühle belirttiğin ‘duayen’ sıfatına layık olabilmek bunu gerektirir diye düşünüyorum.’

Okuduğunuz üzere Atilla Aksoy, bu yıl Türkiye’nin ihale sürecinin kendi tanık olduğu bölümüyle iyi işlediğini söylüyor. Ama gelecek yıllarda iyileştirilmesi gerektiğini de..Var mı itirazı olan?

Yeni reklamcılık ve risturn

GEÇEN hafta sevgili Atilla Aksoy piyasaya yeni çıkan ‘Yeni Reklamcılık’ kitabıyla da ‘risturn’ ( medyanın , reklamverenden haberli ya da habersiz, reklam getirene verdiği artı komisyon) konusundaki sorularımızın muhatabı idi. Yeni Reklamcılık adını verdiği kitabını okumadan Aksoy’a sorularımı yönelttim. Çünkü ‘risturn’ konusu reklamcılık sektöründe bir tabu ve Aksoy’un böyle bir konuyu ‘Yeni reklamcılık’ kitabına almayacağından emindim. Nitekim, kitabı edindim, okudum, almamış. Aksoy’un bu konudaki yanıtı da şöyle:

‘Okuyunca konuyu çok daha temel bir düzeyde, komisyon sisteminin sağlıksızlığı düzeyinde ele aldığımı fark edeceksin. Ancak sorduğun bir soruyu hemen yanıtlayayım: Kanımca reklamcılığın en büyük sorunu bu değil. En büyük sorunu bizden beklenen şeyi yeterince gerçekleştirmeyişimiz: etkiyi.’

Katılmıyorum. Atilla Aksoy’un kitabını reklamcılığa ilgi duyan herkese öneririm. Oldukça eklektik bir çalışma, ama bir tezi var, ufuk açabilir, kendisinin de önsözünde belirttiği gibi öğrenmeyi tetikleyebilir. Ama Aksoy risturn sorununu çözmeden reklam sektörünün yeni reklamcılık anlayışına geçemeyeceğini kabul etmeli.

Risturn doğru yere, doğru yere reklam yerleştirmeyi engelliyor. Fark etmiyor musunuz? Risturn ahlaksızlığa kapı aralıyor. Risturn yaratıcılığı öldürüyor. Risturn ajans komisyon oranlarını düşürüyor ve ajans parçalanmalarını hızlandırıyor. Görmüyor musunuz?

Yaratıcılığın olmadığı, ahlakın cereyanda bırakıldığı bir reklamcılıkta hangi etkiden söz ediyorsunuz? (Not: Aksoy’un kitabında reklam hukukuna ve reklamda etiğe yer ayrılmamış.. Yoksa yeni reklamcılıkta bu gibi konulara yer yok mu? )

Atilla Aksoy (2005), Yeni Reklamcılık, Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Ben de Cumhuriyet karşıtıysam

PAZAR günü, Cumhuriyet Gazetesi’nin 11’inci sayfasında, İlhan Selçuk’un Hasan Cemal’in anılarına karşı açtığı ‘Cumhuriyet Saldıranlar’ kampanyası kapsamında ‘Sapla Samanı karıştırmak’ yazımdan yapılan bir alıntıyla ben de yer aldım. Hem yanımda da Abdurrahman Dilipak vardı. Ben ve Abdurrrahman Dilipak... Birlikte Cumhuriyet’e saldırıyoruz. İlhan Selçuk’u kutluyorum. Propaganda taktiğinin bu kadarını kimse becerememişti.

Çekirgelik

Ne şanslıyız ki, bir paradoksla karşı karşıyayız. Şimdi ilerlemek için bir umudumuz olabilir. (Niels Bohr)

Yazarın Tüm Yazıları