Tükenmişlik sendromu

Geldiğimiz dönem itibariyle zor olan tükenmemek, tükenmişlik yaşamamak nerdeyse mümkün değil. Teknolojiyle artık her yer işyeri, her yer iş. İnsanın kendine, evine, ilişkilerine mekân kalmadı!

Haberin Devamı

Tükenmişlik bundan yaklaşık 50 yıl önce ilk kez ortaya atıldığında “Duygusal bitkinlik, motivasyon kaybı ve adanmışlıkta azalmayı” tarif etmek için kullanılmıştı. Şu anda üç boyutta tanımlanıyor: kişinin yaşadığı; fiziksel, zihinsel ve ruhsal yorgunluk sonucu gelen “Duygusal tükenme”, profesyonel anlamda yetersiz hissetme ile gelen “Kişisel başarı duygusunun azalması” ve kişinin yaşadığı yabancılaşma, alaycılık ile gelişen “Duyarsızlaşma” boyutları.

‘Hayal kırıklığı’nın bir durak sonrası ve ‘depresyon’un hemen öncesi bir yer diyebiliriz. ‘Köprüden önceki son çıkış’ metaforu ile düşünürsek; tükenmişlik girilmek istenmeyen ama son çıkışı da kaçırılan, mecbur üzerinden geçilecek köprüdür. Halk arasında ''Senin için geçmiş” denen durum, bir nevi öğrenilmiş çaresizlik halidir tükenmişlik.

Neden olur?

Bizi iyi hissettirebilecek şeyleri, kariyer, iş, vs. nedeniyle erteliyoruz sonra da tükeniyoruz. Temel neden kronik stres! Stres sağlıklı bir uyaranken, cevap ya da çözümsüzlüğe rağmen çalmaya devam eden alarm hali sistemimizi bozuyor.

İnsana ve bizim kültürümüze özgü; bittiğini anlamama, kabul etmeme halleri durumu daha vahim hale getirebiliyor. Tüpü sallamak, TV’ye PC’ye yazıcıya vurmak, pili ıslatmak, biten şampuan kabına su koymak, “Hiç mi yok” demek gibi durumlar “Yokluğu/sorunu kabul etme” konusunda durumu daha da zorlaştıran öğrenmeler diyebiliriz.

Nasıl ortaya çıkıyor?

İşe yüksek beklenti, umut ve enerji ile başlanır. Her şey çok güzel olacak duygusuyla. Bazı olumsuzluk ve zorluklar kişiyi rahatsız etmeye başlar. İnsanları, sistemi ve şartları değiştirmenin zorluğu ile karşılaşılır. Son evrede ise artık mecburiyet ve çaresizlik vardır sadece. Son çıkış kaçırılmış, kişi tükenmişliğe yakalanmıştır. Özetle: kişinin işle ilgili beklenti düzeyinin gerçekle uyumsuzluğu ve bunda ısrarcılığı ile başlayan ve kısır döngüye giren bir süreç olarak tanımlayabiliriz.

Görünmeyen belirtileri var mıdır tükenmişliğin?

Hem evet hem hayır. Görünmeyen yok tükenmişlikle ilişkilendirilmeyen belirtiler var. Örneğin bir bel, omuz, sırt ağrısı pekâlâ fazladan taşıdığımız yüklerin bir sinyali olabilir. Ruhumuz bize bedenimiz aracılığıyla “Taşıyamayacağın kadar yüklendin” uyarısı veriyor olabilir. Asansör 4 kişilik 6 kişi biniyoruz gibi düşünebiliriz. Genellikle iki kişiyi indirmek yerine sinyali susturmanın yolunu bulmaya çalışıyoruz tükenmişlikte. İşaretler: dinlenemiyorsak, esnekliğimizi yitiriyorsak, mizah çıkmışsa hayatımızdan, hayır demeyi beceremiyorsak, yorgunsak, hastaysak durup düşünmeliyiz.

Kendimize şu soruları sorabiliriz: Yaşamınızın kontrolü kimde? İşimi seviyor muyum? “Bu yaşadığım kimin hayatı”? Özgür hissediyor muyum? Mutlu muyum? İşimi değişmeyi, bırakmayı düşünüyor muyum? Yorgun hissediyor muyum? Yeni, farklı, eğlenceli bir şeyler yapmak için heyecanlanıyor muyum?

Kimlerde daha sık görülür?Kimlerde daha sık görülür?

• “Hiç kimse tükenmişlik sendromuna karşı bağışık değildir.” Hangi işte çalışırsa çalışsın hangi pozisyonda olursa olsun herkes tükenmişlik sendromu için bir adaydır. 

• 8 saat çalışan herkeste görülebilir. Avcı toplayıcıdan yerleşik yaşama geçen insanın ihtiyaçları için haftada toplam 8-10 saat çalıştığı biliniyor.

• Hizmet sektörü ve birebir insan ilişkilerinde bulunan meslek grupları daha fazla risk altında.

• Gençlerde ve bekârlarda daha sık. Deneyim ve sosyal destek eksikliği.

• Kadınlarda daha sık görülüyor çünkü ikinci bir iş evde maalesef devam ediyor. Bunu pandemide daha da net gördük.

Tükenmişliğin depresyondan farkı ne, nasıl ayırabiliriz?

Aslında ayırmamız elzem değil. Fark etmemiz önemli. Kişinin kendinde bir farklılık, anormali, gariplik olduğunu görmesi ve bunun için bir yardım arayışına girmesi önemli. Gözlenen durumlara baktığımızda neredeyse fark yok gibi diyebiliriz özellikle depresyon ile tükenmişlikte. Ancak şöyle farklılıklar var tabi: depresyonda örneğin kişiyi işten uzaklaştırmak ya da anlık bazı değişimler herhangi bir değişim yaratmazken, tükenmişlikte bu tür anlık müdahaleler hemen sonuç verebiliyor.

Kırık çıkık meselesindeki çok kullanılan espriyi hatırlayabiliriz. Kırık (depresyon) değil çıkıktır (tükenmişlik) o, kırık olsa duramazsın gibi. Depresyon dediğimizde bir her şeye rengini veren, gölgesini düşüren kocaman bir kara güneşten bahsediyoruz.

Olumsuz hissedişler depresyonda kişinin hayatının tüm alanlarına yayılırken tükenmişlikte genellikle iş alanında kalır. “Depresyonda özgüven kaybı, suçluluk duygusu, kendinden nefret etme gibi durumlar söz konusu olabilir; oysa tükenmişlik hissinde kişinin kendine bakışı ve algılayışında değişiklik olmaz”. Tükenmişlikle depresyonun en belirgin farkı: söyleyememek diyebiliriz. Depresyonda psikiyatrik takip gerekliyken, tükenmişlikte sadece psikoterapi desteğiyle değişim mümkün olabiliyor. Tükenmişlik yaşayan biri yaşadığı tüm zorluklara rağmen bu hayatı bırakmakta gönülsüzdür, tam da bu nedenle kişiyi tüketir.

Tükendiysek ne yapabiliriz ve tükenmemek için nasıl önlemler alabiliriz?

• Herkesin başına gelebileceğini ve yalnız olmadığımızı bilmek.

• Her ilişki, iş ve hayat bitmeye yazgılı, her şey fani bunun kabulüyle yola çıkmak.

• Yeterince iyi kavramı kilit önemde olabilir. İngiliz Psikanalist Winnicott’un tanımı bu. İşte, evde, ilişkide, ebeveynlikte her yerde başarıyı bu bağlamda “yeterince” olarak tanımlamak. Mükemmeliyetçilikten vazgeçmek.

• Kendini tanımak burada da kritik önemde; kendini tanıyan kişinin yaşamının kontrolünü eline alması ve dolayısıyla tükenmişliğe neden olan konuları daha net belirlemesi mümkün… Oruç Aruoba’nın ‘yakın’ isimli kitabını önerebilirim. Ateş yakana kılavuz isimli bir bölüm var kitapta. Konumuz bağlamında yanmak tükenmek kavramlarını düşünürsek bir yaşam rehberi olarak da okunabilir bu kitap.

• Bir işe başlarken aldığınız tedaviler, hassasiyetleriniz varsa bunları göz ardı etmemek sürdürmek kıymetli.

• İş yerinizde karşılaştığınız yeni durumlara açık olun, kendinize esneme payı bırakın. Bizi tüketen katılıktır. İş ve sistem izin veriyorsa işinize kendinizden bir şeyler katın.

• Herkes işe başka bir motivasyonla, arzu ile gelir. Hayatındaki bir sıkıntıyı size yüklemek, yansıtmak isteyen bir çalışma arkadaşınız olabilir. Belki istemeden bu kişi siz de olabilirsiniz. Bu tuzaklanmalar ve manipülasyonlardan kendinizi koruyun.

• Stratejik davranmayı öğrenmeliyiz. Herkesin her şeyi kabul etmesini beklemek de yüktür.

• İş yükünüzü gerçekçi boyutlarda tutmaya ve düşürmeye çalışın. Mola ve tatil kavramlarını yeniden tanımlayın kendiniz için. Görev gibi değil. Tutkuyla. Tutku duyamıyorsanız zaten bu da bir alarm.

• Yakınlarımızı sevdiklerimizi sevmeyi yeniden deneyimleyelim. Bu sevgi depolanır ve uzun vadede yakıt olarak bize geri döner, besler bizi.

• Cinselliğinizin hatırını sormak, mutluluğun önemli bir bileşeni. Cinsellik iyiyse, her şey biraz daha kolay. Cinsellikte aynılaşmayı, rutinleşmeyi kabul etmemek.

• Son olarak yardım edin ve yardım isteyin, yakınlarınızdan, yöneticilerinizden ve elbet tabi bir profesyonelden…

 

Yazarın Tüm Yazıları