◊ Oyuncak alırken nelere dikkat etmek gerekir?
Aslına bakılırsa her oyuncak bir hayaldir. Çocuğun eline verilen her oyuncak, onun oyunlarında ve düşüncesinde etkili olur. Dolayısıyla çocuklara oyuncak seçerken onlara doğayı ve hayvanları sevdiren, meslekler konusunda bilinçlendirecek, paylaşmayı sağlayacak oyuncaklar almak gerekir. Şiddet ögeleri içeren oyuncaklardan da kesinlikle kaçınmak gerekir.
Çocuklara fazla oyuncak almak da çocuğun dikkatini dağıtır ve odaklanmalarını engeller, üstelik çocuğun ruhsal bir doyuma ulaşmasının da önüne geçer.
Bilinmelidir ki, hazır ve fazla oyuncak, çocuğun hayal gücünü elinden alır. İhtiyacın dışında alınan her oyuncak ‘kolay elde etme’ duygusuna neden olur ve bencilliği tetikler. Çocuğun huzursuzluk, inatçılık ve öfke davranışlarında artış olur. Çocuklara oyuncak seçerken, onların gelişimine zarar veren oyuncaklardan uzak durmak gerekir. Bunlara örnek vermek gerekirse:
∆ Sürekli farklı renk ve ses yayan oyuncaklar: Epilepsi ataklarını ve dikkat sorunlarını tetiklerler.
∆ Silah, tabanca gibi savaşla ilgili oyuncaklar: Öfkeyi ve şiddet davranışlarını artırırlar.
∆ Barby, Sindy vb. oyuncaklar: Olumsuz beden algısını ve mükemmeliyetçiliği beslerler.
∆
◊ Bazı çocuklar anne babalarına aşırı düşkün. Bu doğru bir şey mi?
- Aslında bu durum çocukla ilgili değil, anne babanın tutumuyla ilgili. Çocuğun kendi başına bir şey yapmasına fırsat verilmemiş, çocuk her ağladığında, her ihtiyaç duyduğunda hemen yanına koşulmuş. Hatta çocuk kendi başına bir şeyi eksik yapsa, büyük ihtimalle anne ve/veya babası tarafından düzeltilmiş. Yani aslında çocuğun yapabilme becerisi engellenmiş. Bu da çoğunlukla çocukların anne babasına bağlı değil, bağımlı olmasına sebep olur. Örneğin biri çocuğa adını sorduğunda, bu soruyu çocuğun yanıtlamasını beklemeden anne veya babanın onun yerine yanıtlaması ya da çocuk mutfağa bir şey götürmek istediğinde “Sen dökersin, dur ben götürürüm!” diye engellenmesi gibi gündelik konular, çocuğun hayatında hasarı büyük izler bırakabilir.
◊ Peki, aslında olması gereken durum nedir?
- Olması gereken, kendi kendine yetebilen çocuklar yetiştirmektir. Ancak günümüzde aileler, çevreye olan korkularından dolayı çocuklarını koruma davranışı içine giriyorlar. Çocuklarını markete göndermiyor, sokakta arkadaş edinmesine müsaade etmiyor, herkesin güvenilmez olabileceği düşüncesini çocuklarına aşılıyorlar. Bu çocuklar büyüdüklerinde kimseyle iletişim kuramayan, sosyalleşemeyen, kendine ve kimseye güvenemeyen, içedönük bireyler haline geliyorlar. Çocukların iyi ve kötüyü ayırt edebilmesi, iletişimin önemini bilmesi, tanımadığı insanlarla konuşmanın, yardım etmenin ve yardım almanın nasıl bir duygu olduğunu hissetmesi bu konuda ailelere düşen görevlerden yalnızca birkaçı.
◊ Bir çocuğun kendi kendine yetebilen biri olabilmesi için anne babalara önerileriniz neler?
∆ Kişinin kimseye bağımlı olmadan, yalnızlıktan rahatsızlık duymadan ve korkmadan kendi başına istediği her yere gidebilmesi gerekir. Kişi bunu yapamadığı zaman ailesine ve yakınlarına sürekli ihtiyaç duyar hale gelebilir. İleri seviyede de kaygı bozuklukları görülebilir.
∆ Çocuklar ödevlerini ve yetiştirmeleri gereken işleri sadece kendileri yaptıkları zaman, daha iyi organize olabilme ve sorumluluk sahibi olma yeteneklerini kazanırlar. Eğer yapmaları gereken şeyleri onların yerine yapan birileri varsa, bu becerileri kazanmaları ne yazık ki mümkün değildir.
∆ Çocukların ev işlerinde ailelerine yardımcı olması, ileride kendi başlarının çaresine bakabilmesi açısından gereklidir. Örneğin; çocuklara yemek yaparken ya da ev içi hayatta görevler vermek hem öğrenmesi hem de kaliteli vakit geçirmesi için iyi bir aktivitedir.
“Her hareketli çocuk hiperaktif değildir”
Çocuk ve Ergen Psikiyatrı Prof. Dr. Özgür Öner “Bir çocuğun hareketli olması hiperaktif olduğu anlamına gelmez. İnternetteki testler de çoğu zaman doğru sonuç vermez. Hiperaktivite teşhisini bir uzman koymalı” diyor ve ekliyor: “Hiperaktivite için çocukta belirli şikâyetlerin görülmesi gerekir. Örneğin, yaş önemli bir unsurdur. Her yaşın ayrı bir hareketlilik oranı vardır. Ayrıca şikâyetler birden fazla ortamda mı ortaya çıkıyor, sorusuna da net bir şekilde ‘evet’ denmesi gerekir.
Yani çocuğun hem evde hem okulda hem sokakta hem misafirlikte aşırı hareketliliği göze çarpıyor mu? Elbette teşhis için bu da yeterli değildir. Şikâyetler en az 6 ay boyunca sürmelidir. Diğer yandan, yıllar yılı çocuğun sakinliğinden söz edilmiş ama 14 yaşına geldiğinde birden hareketlendiyse ona da ‘hiperaktif’ denemez. Bir çocuğun kıpır kıpır olması, kabuğuna sığamaması onu ‘hiperaktif’ yapmaz. Yani hareketlilik tek başına bir sorun teşkil etmez.
Ancak bu davranış sonucunda çocuğun hayatı, akademik başarısı, sosyal ve arkadaşlık ilişkileri, aile içi ilişkileri olumsuz etkileniyorsa bundan şüphelenilebilir. Teşhisi koyması gereken de yine uzmandır, aile değildir.”
“Besin desteği almak çok önemli”
Şimdiye dek yaptığı birbirinden farklı ilaçlarla tanınan Eczacı Mehmet Müderrisoğlu ise konuya bambaşka bir açıdan yaklaşıyor. Müderrisoğlu, besin takviyelerinin çok önemli olduğunu, çocukların vitamin ve mineral eksikliklerinin de bu konuda belirleyici olduğunu ifade ediyor. “Eskiden büyüklerimiz, çocuklarını yüksek tavanlı ve ortalama 200 metrekare genişlikteki evlerde büyütürdü. Bu evlerde çocuklar enerjilerini atabiliyor; kapının önüne çıkıp sokakta oyun oynuyor, toprakla haşır neşir oluyordu. Şimdi ise çocuklar çeşitli gerekçelerle sokağa çıkamıyor. Diğer yandan şehirlerde yaşıyoruz ve evler epeyce küçüldü. Çocuklar 20 metrekare evlere sıkıştı. Dolayısıyla enerjilerini atamıyorlar. Üstelik evlerde de sürekli engelleniyorlar.
Çocuk azıcık koştursa anne ‘Aman oraya dikkat et!’ diye çocukları sürekli engelliyor. Böyle olunca da çocuklar doluyor ve enerjileri içlerinde birikiyor. Sonra da çocuk birden ‘Bu yıl okula başlıyorsun’ diye okula gönderiliyor ve zembereği boşalmış saat gibi tüm enerjisini okulda atmaya çalışıyor. Bu kez de çocuğa ‘çok hareketli’ veya ‘hiperaktif’ demeye başlıyorlar. Bu sebeple de çocuklar yeşil reçeteli ilaçlara yönlendiriliyor. Oysa bu ilaçların yan etkileri olabiliyor ve gelecekte çocukları ne gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakacağı da pek bilinmiyor” diyor.
“Çözüm için süreç şart!”
Bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı?
Nilay Yılmaz: Bu kitap imece kültürünün bir ürünü. Birlikte bir şey üretmek çok güzel. Hepimizin kitapları var ama bu kitapta üç yazar bir araya geldik, “biz” dilini oluşturduk. Birlikte üretme fikri bizi çok heyecanlandırdı. Hikâyenin İstanbul’da geçmesini ve İstanbul’un farklı dönemlerini anlatmasını istedik. Bilinmedik bir yer arayışındaydık, sonra bir gün Seda güzel bir fikirle geldi bize.
Seda Öğretir: Ben müzeyi Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer Arısoy’un davetiyle gördüm ama müze henüz açılmamıştı. Bir restorasyon sırasında mozaikler tesadüfen bulunmuş. Mozaikleri gördüğümde çok etkilendim çünkü bu alan sur dışındaydı ve bu kadar büyük bir mozaiğin bulunması beni çok heyecanlandırdı. Böylece mekânımızın burası olmasına karar verdik.
Almıla Aydın: Bu kitabı üç kişi birlikte yazdık ama aynı dönemleri yazmadık. Herkes bir dönemi aldı. Ben İtalya’da yaşadığım için 4. Yüzyıl sonu Bizans dönemini yazdım. Nilay 19. Yüzyıl Osmanlı dönemini, Seda da günümüzü, 2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti’ni yazdı. Elbette dönemler farklı ama mekân aynı olduğu için bu üç dönemin birbiriyle bağlantısı var.
Almıla Aydın
Şehir aynı, medeniyetler farklı ama ortak yönleriniz var…
◊ Kusursuz ebeveyn olma arzusu neden kaynaklanıyor?
- Çocuklar yetişkinlerin geçmişteki halleridir. Bugün kendi çocuklarına sürekli kural koyan anne babalar da bir zaman çocuktular. Onların da annesi, babası vardı. Herkesin onlar için de bir planı vardı onlar çocukken...
Ya başarılı olmasını istemişler, ya ev işlerinde kendilerine yardım etmesini ya da çok uslu bir çocuk olmalarını.
Bazen “Sen daha çocuksun” denilerek ondan fikirlerini gizlemişler, bazen de “Sen artık kocaman oldun” diyerek çocukluklarını görmezden gelmişler. Bu koşullar içinde onlar daha küçük bir çocukken duyguları olan bir varlıktan ziyade tahtadan yapılma bir Pinokyo gibi görülmüşler.
Oysa onların da bir tek arzusu vardı; gerçek bir çocuk olabilmek. Bunun için de çocukça oyunlar oynamaya ihtiyaç duymuşlar ama anne babaları çok çalıştığı için o oyunlara eşlik edememişler.
Bu nedenle de o dönemin çocukları, bazen ev işini oyun sanmış bazen de kendisine emanet edilen kardeşiyle kavga etmeyi...
Bu süreç içinde o çocuklar büyümüş ve bugünün anne-babaları olmuşlar. Evet, belki bunlar fiziksel olarak geçmişte kaldı ama duygusal olarak bizimle bugünlere kadar geliyor.
Karne tartışmasından kaçınınÇocuklar bu yılın ilk karnesini bu hafta alacaklar. Karneden beklentisi çok yüksek olan ebeveynler, aradıklarını bulamadıklarında çocukların çok üstüne geliyor. Oysa bu durum çocuğu strese sokan büyük bir soruna dönüşüyor. Bu sebeple çocuklara karşı anlayışlı olmak çok önemli. Çocuğun notundan ziyade gösterdiği çabayı takdir etmek gerekiyor.
Bol bol dinlensinAnne babalar, çocukların çok ders çalışmasını istediğinden çocuklar yorgun. Onlardan adeta bir işçi gibi çalışması isteniyor. Oysa çocukların eğlenerek öğrenmesi onların en büyük kazanımı. Bu sebeple yarıyıl tatilini dinlenerek, eğlenerek ve sosyal hayattan bir şeyler öğrenerek geçirsin.
Birlikte kitap okuyunÇocuklar yalnızca okul döneminde kitap okuduklarında, kitap okumanın da bir ders olduğu fikrine kapılıyor. Oysaki kitap okumak yaşamsal bir ihtiyaç. Bu sebeple çocuklarınızla birlikte kitap alışverişine çıkın, kitap okuyun ve okuduğunuz kitaplar hakkında sohbet edin.
Müze gezin, parklara gidinYarıyıl tatili, müze gezmek için de çok iyi bir fırsat. Çocukların birbirinden farklı müzelerden öğreneceği çok şey var. Şehir müzelerinin yanı sıra özel müzeleri de gezebilirsiniz. İstanbul Oyuncak Müzesi, Beşiktaş’taki Kedi Müzesi, Kartal Belediyesi Masal Müzesi, İstanbul ve Ankara Rahmi Koç Müzeleri ile Antalya Dinopark, İzmir Kültürpark, Eskişehir Sazova Parkı gibi alanlar iyi bir gezi ve sohbet konusu olacaktır.
Ona ders çalışma baskısı yapmayın
Çocuğunuzun yarıyıl tatilini masa başında ders çalışarak geçirmesi yerine, ailece birlikte geçirdiğiniz zamanlar çok daha kıymetli. Evet, elbette ki okul konularından geri kalmasın ama okulda öğrendiklerini kitaplar, müzeler ve hatta mutfakta geçireceğiniz zamanla örtüştürün, o konuları birlikte tartışın. Örneğin yemek yaparken matematik, müze gezerken tarih, park gezerken coğrafya hakkında sohbet edebilirsiniz.
Birlikte sinemaya gidin
■ Kardeşler neden kavga eder?
- Kardeş, insan yavrusu için doğumdan sonraki ilk travmadır. Çocuk için nasıl ki anne karnının güvenli sıcağından dünyaya gelmek sarsıcı bir etkiye sahipse, ilk duygusal bağ kurduğu ailesini de başka bir varlıkla paylaşmak oldukça zorlayıcı olabilir. Kardeşi veya kardeşleri olan çocuk, rekabet, tercih edilme, paylaşma gibi baş etmesi zor konularla karşı karşıya kalır.
Bu deneyim zorlayıcı gibi görünse de sosyalleşmenin ve ilişki kurmanın deneyimlendiği, çocuğu dışarıdaki hayata hazırlayan bir ortam sağlar. Bu sebepten kardeş kıskançlığı ve kavgaları belli bir noktaya kadar olağan karşılanır. Hatta yapılan çalışmalar kardeş rekabetinin çocuğun akademik başarısına katkılarının olduğunu da gösterir. Kardeşler arası çatışma ortamı aynı zamanda çocuğun psikolojik dayanıklılığına da destek olur.
Burada önemli olan nokta ebeveynin tutumudur. Kardeş kıskançlığının ve kavgalarının olağan olduğunu kabul eden, taraf tutmayan ve mümkün olduğunca müdahale etmeyen ebeveynlerin çocukları bu çatışma durumundan kazançlı çıkabilir. Aile içinde iki veya daha fazla çocuk varsa, paylaşılacak şey de çok fazladır.
Bu, anne baba sevgisi ve ilgisi olabileceği gibi paylaşılan oda, oyuncak ve ödül olarak sunulan her şey olabilir. Aradaki yaş farkı, cinsiyet gibi konular çatışmanın seyrini değiştirse de genel olarak kardeşler bu konularda sorun yaşayabilirler. Bu durumlarda anne babaların sakin kalması, kardeşlerin sorunlarını kendi aralarında çözmelerini beklemeleri yapılacak en iyi şeydir. Ancak, anlaşmazlık sözlü veya fiziksel şiddete dönüştüğünde, özellikle bir tarafın diğerine baskı kurduğu zamanlarda altta yatan başka bir sorun olup olmadığına bakılmalı ve önlem alınmalıdır.
Özellikle kardeşine fiziksel veya sözel şiddet uygulayan çocuğun anne babası tarafından görülme isteği, yetersiz ve değersiz hissetme durumu olabileceği için durumu geniş bir pencereden değerlendirmek sağlıklı olacaktır. Özellikle bir tarafın pasif kaldığı durumlarda ileride tamiri zor travmaların oluşmaması için sorunun kaynağı bulunmalı gerekirse psikolojik destek alınmalıdır.
■ Peki, şiddet içerikli videolar veya dijital oyunlar çocukların kavgalarını körükler mi?
◊ Günümüz çocuklarının ve hatta anne babaların en büyük sorunlarından biri ekran bağımlılığı... Nasıl aşılır bu sorun?
- İki çocuk yetiştiren bir baba olarak benim de en çok zorlandığım mesele ekran bağımlılığı. Oysa ilk oğlum doğduğunda “Ekran bağımlısı olmasın” diye evde televizyon bile yoktu. Bu, internetin yaygın olmadığı zamanlarda bizim için büyük bir fedakârlıktı. Yeni baba olmanın heyecanıyla çocuğumuzun geleceği için bu yola başvurmuştuk. Çocuk gelişimi okumuş bir baba olarak ‘ideal’ bir ebeveyn olmak istiyordum. Çocuklarla diyalog kurmak, onlara kitap okumak üzerine kurulu bir felsefemiz vardı. Ama bütün bunlar hayatın sınamadığı hayallerdi...
İnsan yaşadıkça bildiklerini yeniden öğreniyor. Zira ikinci oğlumuz doğduğunda evde televizyon da vardı, oyun konsolu da. Çünkü gördük ki teknolojinin geldiği nokta itibarıyla artık ekranları yok saymak çocukları yeni dünyadan tamamen koparmak demek. Bu çağda ekranlardan uzak bir hayat mümkün değil. Bilgisayarlar, akıllı telefonlar, tabletler olmadan iş yapmak da artık imkânsız...
Sorun işte tam da burada başlıyor. Bizim için hayatı kolaylaştıran, bize yeni dünyaların kapısını açan bu ekranlara bizi hapsetmek isteyen başka bir sektör de var artık. Evet, milyarlarca bütçeli bilgisayar oyun sektöründen söz ediyorum. Bu sektörün tek bir gayesi var: Çocukları ekran başına hapsetmek!
◊ Peki, bir ebeveynin tek başına, bu devasa sektörle baş etmesi mümkün mü?
- Yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki ekranı çocuklara tamamen yasaklamak çözüm değil. Bu tarz toptan yasakların çocuklarda daha çok ilgi uyandırdığı ve onları ekrana daha çok bağladığı bir gerçek. Ayrıca ekranlar aynı zamanda çocukların akranlarıyla ortak tecrübe biriktirdiği yerler oldu. Biz eskiden maçlar üzerinden arkadaşlarımızla nasıl sohbet ediyorsak, şimdiki çocuklar da oyunlar üzerinden birbirleriyle arkadaşlık kuruyor. Yani siz çocuğunuzu ekrandan tamamen uzaklaştırınca, aslında çocuğunuzun akranlarıyla kuracağı bağları da ortadan kaldırmış oluyorsunuz. O nedenle yapılması gereken ekranları tamamen karartmak değil, ekran karşısında geçen zamanı daha iyi bir şekilde planlamak. Şunu unutmamak gerekiyor ki çocukların zaman kontrolü çok önemli bir güçtür. Çünkü ebeveynliğin bir tarafı sevgi ve şefkat sunmak ama diğer tarafı da zaman kontrolüdür. Ancak bu kontrol çocuk büyüdükçe kaybettiğimiz bir güç. O nedenle dikkatli ve erken kullanılması gerekiyor.
◊