Açış konuşması

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Dekanı olarak görev yaptığım ve üç yıldan beri eğitimini geçici mekânlarda sürdüren İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin esas binasının temeli, 20 Ağustos günü (dün), Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'in onurlandırmak lütfunda bulundukları bir törenle atıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız'a, şükran ve saygılarımı bir kez daha arz ediyorum.

Fakültenin ve benim dekanlığımın serüveni üzerinde daha sonra duracağım. Bu yazımda, törende dekan sıfatıyla yaptığım açış konuşmasından bazı bölümler vermeyi, taşıdıkları mesajlar bakımından gerekli görüyorum.

‘‘Temel atma törenine huzurlarınızla onur verdiğiniz fakültemiz, 1924 yılında kurulan ve 1933 yılında ‘‘devam edeni yok’’ gerekçesiyle kapatılan ilk ilahiyat fakültemizin halefidir. Eğitime, 1995 yılında hem lisans, hem de lisansüstü düzeyde başlayan fakültemiz, faaliyetlerini geçici binalarda sürdürmektedir.’’

‘‘İslami elyazmalarının dünya genelinde önemli bölümünü barındıran kütüphanelerin Süleymaniye-Fatih civarında olduğunu dikkate alan üniversitemiz yönetimi, ilahiyat fakültemizin bu kütüphanelere yakın bir yerde sürekli bir binaya kavuşturulmasını esas almıştır. Üniversite olarak amacımız, İst. Üniv. İlahiyat Fakültesi'ni, lisans eğitiminden çok, master ve doktora yaptıran yani öğretim üyesi yetiştiren bir kurum olarak geliştirmektir. Bu konuda, beraber çalışmak mutluluğuna erdiğim üç rektörümüzle de ittifak halinde olduk. Bu vesileyle, ilk rektörüm Sayın Cem'i Demiroğlu'na, onun halefi Sayın Bülent Berkarda'ya ve yeni rektörümüz Sayın Kemal Alemdaroğlu'na saygı ve şükranlarımı iletmeyi bir mutluluk sayıyorum.’’

* * *

‘‘Selefimiz olan Darulfünün İlahiyat Fakültesi'nin müfredatını ve bu fakültenin 8 yıllık bir yayın hayatı olan Fakülte Mecmuası'nı tetkik ettiğimizde şunu çok açık bir biçimde görüyoruz: Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin o günkü sınırlı imkânları içinde gerçekleştirilen bu yayın, İslam ilahiyatı alanında bizim bugün bile gerçekleştiremediğimiz bir derinlik ve kaliteye sahiptir. Alanlarında hemen hemen tümü ekol olmuş ilim adamlarının vücut verdiği makaleler, günümüz araştırıcıları için hâlâ en değerli kaynaklar arasında olma vasfını korumaktadır. Nitekim, yine Cumhuriyet'in ilk yıllarında TBMM kararıyla ve büyük Atatürk'ün teşvik ve finansmanıyla gerçekleştirilen 9 ciltlik Elmalılı Tefsiri de -ki ilk yayını 1936'dır- yirmi küsur ilahiyat fakültesinin yer aldığı bugünkü Türkiyemiz'de alanının hâlâ bir numaralı kaynağı olmaya devam etmektedir. Bunun ifşa ettiği gerçek şudur: Cumhuriyet'in kurucu mimarları, din meselesinde hurafeyi yıkmanın hemen ardından, onun yerine gerçek dini oturtmak için gereken ilk adımları büyük bir liyakat ve basiretle atmışlardır. Bu erdirici atılımın temelinde, İslam'ı bilimle kucaklaştırma azmi ve dinimizin yüce değerlerini politika ve şahsi çıkarların üstünde tutma niyet ve dirayeti vardır.’’

‘‘Bu tarihsel gerçek bize, tüm dünyanın önünde şunu ifade etme hakkını da vermektedir: Laik bir anayasayla yönetilen Türkiye Cumhuriyeti, yüzeysel bakışlarla kötü niyetlilerin söylediklerinin aksine, İslam'ın değerlerini korumada, onları riyakârlığa ve baskıya bulaşmadan hayata geçirmede dünyanın en ileri ve en başarılı ülkesidir. Bu bakımdan biz, laikliği, din istismarına, din adına baskıya, dinin yüce değerleri üzerinden politika yapmaya ve nihayet dini kullanarak kitle üzerinde egemenlik kurmaya giden yolları tıkayan bir garantör değer olarak görmekteyiz.’’

‘‘Bilindiği gibi, İslam fıkıh bilginleri, dinimizdeki hükümlerin iki ana başlık altında toplandığını ittifakla kabul ederler: Birincisi, ‘‘mekâsıt’’ yani amaç hükümler, ikincisi ‘‘vesâil’’ yani araç hükümlerdir. Yine o bilginlerin ittifakına göre, araç hükümler, amaç hükümleri tahrip etmemek şartıyla devirlere, gelişmelere, ihtiyaçlara, coğrafyalara göre değişme kabiliyetine sahiptir. İslam'ın eskimezliğini ve evrenselliğini sağlayan unsurların en önemlilerinden biri de budur.’’

* * *

‘‘Bu temel İslami kabulü dikkate alarak ve art niyetlerden uzak kalarak Cumhuriyet Türkiyesi'ne baktığımızda şunu görüyoruz: Türkiye, İslam'ın makâsıt yani amaç hükümleri açısından İslam dünyasının en önde giden ülkesidir. Türkiye'yi İslam açısından eleştirenler, dinin bu amaç hükümlerini değil, ‘‘zamanın tagayyürü’’ ile değişebilecek ve yeni içtihatlarla yeni çehreler kazanacak olan araç hükümleri esas almaktadırlar. Bu yaklaşım, Türkiye üzerindeki olumsuz niyet ve hesapların da eklenmesiyle sert bir söyleme dönüşüyor ve Cumhuriyet Türkiyesi, İslam'ın önemsenmediği, hatta örselendiği bir ülke gibi gösteriliyor. Bizce bu yanlıştır ve haksızlıktır.’’

‘‘Biz şuna inanmaktayız: Müslüman ülkeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin rotasından ve icraatından esinlenerek, en ciddi problemlerine çözüm getirecek çok değerli reçeteler üretebilirler.’’

‘‘Şunu da ifade etmek istiyoruz: Cumhuriyet'in bünyesinde açılacak değil bir yaranın, bir sıyrığın bile yarınlarımız için felaketler doğurabileceği kanısındayız.’’













Yazarın Tüm Yazıları