Acı var mı acı?

Hadi bir an için lepistes belleğine sahip olduğumuz gerçeğini es geçip geçmiş haftaların kayıtları arasında şöyle bir turlayalım:

Barbaros Bulvarı'nda, aynı eğilimden (sol) iki öğrenci grubu kavgaya tutuşup birbirlerinin kafasında kürek, sopa, tuğla kırdılar.

Aynı dönemde, 15 yaşındaki B.G. ailenin kanlılarını av tüfeğiyle kurşuna dizdikten sonra, tüfeğini kafalarına vurarak parçaladı. ‘‘Bize özel adalet töresi’’ bu kez Samsun'da cereyan etti. 61 yaşındaki Çakırahmet ve 37 yaşındaki oğlu Gülahmet Ovalı, arazi meselesi yüzünden, cami önünde kurulan pusuya düşürüldü. Yaş haddinden dolayı daha az ceza alacağı için babası tarafından cinayete azmettirildiği tahmin edilen B.G. muhtemeldir ki, 15-20 yıl yedikten sonra, infaz yasasına göre, beş-yedi'sini yatacak...

İzmir, Turgutlu'da hamile kaldığı için 16 yaşındaki kızkardeşini öldüren C.İ. buyurdu: ‘‘Kardeşim namusumuzu kirletti. Biz de töre gereği öldürme kararı aldık. Pişman değilim.’’ (Paçasına kan sıçramış ama hijyen anlayışı maalesef sapkın. Bu sebepten olsa gerek, tecavüze uğrayan kızları, bu ülkede hálá, namus temizlensin diye, mütecavizle evlendiriyorlar. Biz ebleh bir iyimserlikle, bütün ana-babalara, evlatlarına eş beğenmek için hamama gitmelerini öneririz...)

Yargıtay, 1980'de pankart astığı için tutuklanan ve sorgu sırasında hayatını kaybeten üniversite öğrencisi Faruk Tuna ile ilgili davayı, zamanaşımından düşürdü. Olaydan sekiz yıl sonra polis memuru Sinan Yalçın'a karşı açılan dava, suç tarihinden 11 yıl sonra, 5 yıl 4 aylık hapis cezasıyla karara bağlanmış, ceza 93'te onanmıştı. Bu arada Yalçın'ın 27 Mart 90 tarihli duruşmada olaya karışan beş polisin daha ismini vermesi üzerine onlar hakkında da dava açılmış, 4 yıl 5 ay 10 gün hapis ve 3 ay memuriyetten men cezası, davalılar ve savcılık tarafından temyize havale edilmişti. Yargıtay'ın aradan geçen yılları göz önünde bulundurması üzerine bugün, Faruk Tuna haricinde herkes elini kolunu sallayarak hayatına devam ediyor.

Rumsfeld, Irak'a saldırabilmek için kimyasal silahlarla ilgili palavra sıkmış olduklarını itiraf etti. Bundan evvel Verhaugen; ‘‘2007'de AB'ye girmeyi ummak, Türkiye için hırslı bir yaklaşım,’’ demiş bulundu.. (Bir azardır gidiyor, büyüyünce dayak terbiyesini Eton'a müfrezat niyetine yazmış İngiltere olacağız inşallah...)

Oscar Wilde, Sosyalizm ve İnsan Ruhu adlı eserinde; ‘‘Tarih okumuş herkes bilir ki, itaatsizlik insanın asıl erdemidir,’’ der; ‘‘İlerleme itaatsizlik yoluyla kaydedilir, itaatsizlik ve başkaldırı yoluyla...’’ (Roll Yay. Çeviri: Fatih Özgüven) Eh, bunca acı üreten topraklardan (İbrahim Tatlıses her fırsatta neden o gürül gürül sesinin değil de abuk sabuk maşist tavırlarının, acılı lahmacunlarının ve isot markasının reklamını yapar durur dersiniz? Uyanıktır çünkü, bilir ki Türkiye bu tadı seviyor...) bir nebze edebiyat, bir nebze sinema, biraz müzik, biraz dans da çıkmasaydı, bize de tembelliğin tarihini yazmak düşerdi; eh, takdir edersiniz ki biraz ayıp olurdu.

Yani esasta demem odur ki, Türkiye'de iyi şeyler de oluyor: Orhan Pamuk ve Nuri Bilge Ceylan... Yani BENİM ADIM KIRMIZI'dır ve kan tuttuğu için doktora gitmekten korkan bir milletin rengini kandan alan bayrağının alıdır; Doğu ile Batı'nın tam ortasında ama her ikisine de olabildiğince UZAK'tır...

İngiliz The Times, geçtiğimiz günlerde; ‘Hasta Adam’’ın sağalmakta olduğunu ilan etti. Sporda, edebiyatta, sinemada, müzikte elde ettiğimiz başarılara işaret eden haberde, Sezen Aksu'ya ‘‘Julio Inglesias melodileri üzerine Türkçe söz yazma dönemini kapatan kişi’’ olduğu için, özel yer ayrıldı. (30 Ağustos'ta Türkiye'nin farklı etnik gruplarından oluşan koroyu arkasına alıp konser verdiğinde hatırlarsınız; ‘‘Sezen Aksu gitsin o şarkıları Ermenistan'da söylesin,’’ denmişti. Aksu, nasipse yakınlarda Olimpiya'da, Carnegie Hall'da, hatta Tibet'te de konser verir. Bu arada málûm zatlar da artık politika yapmak için Kıyı Boyu'na falan uzanırlar belki?) Sertab Erener ile Demir Demirkan ne dediler: ‘‘Every Way That I Can...’’

Biz bu omurgayı hangi günler için doğrulttuk? Sanata yayılalım arkadaşlar: Kurtuluş göründü; karadan ziyade ufka yakın ya, yine de olsun varsın, bakın martı sesleri duyuluyor. Baş kaldıralım, başımızı dik tutalım arkadaşlar! Yürüyeduralım gündüz gece...
Yazarın Tüm Yazıları