Sevginin yakıştığı insan

‘SEVGİNİN yakıştığı insan’ diye bir şey olur mu? Olur!

Haberin Devamı

Ben böyle iki insan gördüm, ikisini de tanıdım, ikisiyle de çalıştım. Bunlardan biri şair Hasan Hüseyin’di. Diğeri de edebiyatımızın dünya devi Yaşar Kemal.

Bunlardan birini dahi tanımak, herhangi biri için şanstır. Kendi hesabıma konuşursam, ben bu mesleğin fırsat verdiği en şanslı insanlardan biriyim. Çalıştığım gazetelerde öyle insanlarla yan yana oldum ki.

 

* * *

 

Yaşar Kemal ile Hasan Hüseyin’i saydık zaten. Oradan devam edeyim.
Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, Dursun Akçam, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Ahmet Arif, Tarık Buğra, Aziz Nesin, Nimet Arzık, Saime Baltacıoğlu (Nâzım’ın karısı Piraye’nin kardeşi), şair Şemsi Belli.
Okura fikir versin diye sıraladığım bu isimleri daha da uzatabilirim. Söyleyeceğim şeyi değiştirmez.

 

Haberin Devamı


HALET ÇAMBEL

 


Bu insanlardan her biri başka bir resimdi. Huyları başka başka, yaklaşımları başka başka, dilleri başka başkaydı. Kimi kişilik olarak şairliğine uymayacak kadar kaba, kimi yazısındaki şatafata rağmen sıradandı.
Çok kısa çalıştığımız Tarık Buğra’yı hatırlıyorum mesela. Onu tanıdığımda yirmili yaşlarındaydım ve o güne kadar tanıdığım en kibar insan oydu.
Çocuğu yaşındaki benimle bile “İsveç Kralı’na itimatnamesini sunan bir büyükelçi” mesafesi ve nezaketinde konuşurdu.
Yukarıda sıraladığım listede “sevgi” sözcüğünün karşılığını aramaya kalkıştığımda iki insanda “es” yapıyorum. Bunlardan biri Yaşar Kemal, diğeri de Hasan Hüseyin’dir.
Birincisinin edebi kişiliğinin dışında otoritesi tartışılmaz bir kanaat önderliği durumu da vardır. Eğer seslenen Yaşar Kemal ise o toplumun sağı da solu da kulak kesilir.
Geçen hafta sonu, ölümsüzlüğünün birinci yılında Adana’da andığımız Yaşar Kemal hiç değilse birkaç yıl daha yaşamalıydı. Ateş topuna dönen Güneydoğu illeri için onun gür sesine ihtiyaç vardı.
Çeşitli illerden gelip de Adana’da toplanan doktorların tamamı, pratisyeninden akademisyenine kadar, herkes bu görüşteydi.

 

* * *

 

Haberin Devamı

Pazar günü sabah erkenden yollara düştük, önce arkeolog Halet Çambel ve mimar eşi Nail Çakırhan’ın tırnaklarıyla kazıyarak yarattıkları, mimar Turgut Cansever’in bilgisiyle hayat verdiği Karataş’taki açık hava müzesini ziyaret ettik.
Buranın oluşmasına tanıklık eden Çiçek Arif’in anılarını dinlerken, burada bir mucize yaratan Halet Hanım’ı andık.
Yakınlarda kaybettiğimiz Profesör Halet Çambel milli eskrimciydi ve 1936 olimpiyatlarında bizi eskrimde temsil etmişti. Hitler onunla görüşmek istemiş “Hükümetimin izni yok” bahanesiyle görüşmeyi reddetmişti.

 


HEMİTE KÖYÜNDE

 


Yaşar Ağabey’in köyü Hemite’de bekleniyorduk. Orada Yaşar Ağabey’in adının verildiği bir park vardı. Köyün hemen girişindeki parka, karşıda duran iki volkanik tepeden birinin üzerindeki hisar bekçilik yapıyordu.
Sağdaki Ceyhan Nehri’ne komşu olarak köye doğru uzayıp giden parkın girişinde köyün muhtarı Döndü Hanım tarafından istikbal edilip, yufka ve çökelek ile yapılan “sıkma” yemeğe davet edildik.
Kızıla boyadığı kısa kesim saçlarıyla, etek ve ceketten oluşan döpiyes kıyafetiyle Döndü Hanım, Almanya Şansölyesi Merkel kadar otoriter görünüyordu. Ancak ondan daha sevimliydi.
Parkın tesisinde sıkmalarımızı yerken, nehirde gezinen kazları ve karabatakları bir eyyam seyredip, sonra köye geçtik.
Yaşar Kemal’in en eski arkadaşlarından Sarı Veli, Sarı Ahmet köylüleri ile birlikte caminin karşısındaki kahvede çay içip lafladık. O cami Yaşar Kemal’in babasının öldürüldüğü cami.
Sarı Veli o cinayeti ezberine aldığı gibi anlattı. Öte yandan Ayşe Baban ona bir hediye getirmiş. Sevgili eşi Yaşar Ağabey’in Sarı Veli’nin birlikte çektirdikleri bir fotoğraf.
Sarı Veli kendini tanımıyor. Bütün köy fotoğrafı gösterip “Bu sensin” diyor. O “Hayır bu Sarı Ahmet” diye tutturuyor. Doksanı geçeli çok olmuş, yaşa bağlı unutkanlıklar başlamış.
Bana “Yaşar ile ben aynı günde doğmuşuz, o benden iki yaş büyük” dediğinde anladım hatların karıştığını.

 

* * *

 

Haberin Devamı

Hemite’den ayrılırken Yaşar Kemal anıları ile yüklenmiş, dağa taşa sığmayan sevgisinin eksikliğini hissetmiştik.
Cizre, Sur, Silopi, Nusaybin. İller, ilçeler ateş altında. Her gün şehitler geliyor, sahipsiz ölülere ağlanıyor ve ne yazık ki bizim yanımızda artık, Yaşar Kemal gibi sağduyusuna ve yüreğine güvendiğimiz bir sevgi insanı yok.

Yazarın Tüm Yazıları