Sabri Yurdakul

Ya aşağıya düşersem

5 Temmuz 2017
Bu korku kimi zaman kendini istemeden aşağı atma kaygısı ile birlikte yaşanır.

Yükseklik korkusu olan kişiler yüksek yerlere çıkabilir ve aşağıya bakmadan rahat edebilir. Ancak aşağıya yere bakamazlar. Cam kenarına, balkonlara teraslara yaklaşamazlar. Bu yüzden aslında yüksekten değil, yüksek yerden aşağıya bakmaktan korkarlar.

Yükseklik korkusu her yaşta oluşabilir. Kişi bir anda yüksek binalarda huzursuz ve tedirgin olabilir. Bu korku kimi zaman kendini istemeden aşağı atma kaygısı ile birlikte yaşanır. Ya kendimi atarsam, ya kendime engel olamazsam kaygısı aşağıya baktıkları zaman kanlarını donduran bir kaygı haline gelmektedir.

Yükseklik kaygısı tedaviden önce kişinin kendi çabaları ile de geçebilen bir kaygıdır. Yavaş yavaş yükseğe alışmak bu işin yegane tedavisidir. Birinci katta pencereden bakmak, sonra 2. Katta pencereden bakmak, yavaş yavaş yukarıya çıkmak işe yaramaktadır. Bununla geçmeyen , kişinin yaşamını etkileyen durumlarda psikiyatrist tarafından önerilen ilaç tedavisi ve psikoterapiler işe yaramaktadır. Önemli olan hastalık ve korkunun çok artmadığı durumlarda bu yola başvurmaktır. Sıkıntılar artınca yine tedavi olur ama daha uzun sürmektedir.

Yazının Devamını Oku

Yazın ders çalışsınlar mı?

22 Haziran 2017
Amerika'da eğitimciler artık uzun süreli tatillerin kısaltılmasını öneriyorlar.

Okullar bitti, öğrenciler tatile çıktılar. Bütün sene de çok yoruldular. Bu yorgunluğun üstüne ders yüzü görmeyi çok istemiyorlar.

Bir kısmı da sınavlardan çıktı, artık çalışmama gerek yok diyor. Haklılar, çok yoruldular. Ancak çalışmak bir alışkanlıktır. Bu alışkanlık zor kazanılır, çok kolay kaybedilir. Bu nedenle çocuklarımızın tüm tatili kitap kapağı açmadan geçirmelerinin doğru bir davranış olmadığını düşünüyorum.

Amerika'da eğitimciler artık uzun süreli tatillerin öğrencilerin geri dönüşünü zorlaştırdığını düşünerek tatil sürelerinin kısaltılmasını öneriyorlar. Bunun ülkemizde yaşama geçmesi çok kolay değil. Bunun yerine öğrencilerin ilk bir aydan sonra yavaş yavaş derslerine bakmaları, günde bir saat hatta daha iyisi iki saat ders çalışarak çalışma alışkanlıklarını sürdürmeleri önemlidir.

Geçmiş senenin derslerini tekrar etmeleri gelecekteki sınavlara daha kolay hazırlamalarını sağlayacaktır. Bilgileri tekrar etmek her zaman yeniden öğrenmekten daha kolaydır. Bu yüzden de bilgilerini tekrar ettikçe daha kolay çalışabilme alışkanlığı kazanacaklardır.

Yazın eski dersleri gözden geçirmenin bir faydası da okullar açıldığında derslere adaptasyonun daha kolay olmasıdır. 3 ay kitap kapağı açmamış , bir satır okumamış bir öğrenci ile, yaz boyunca günde 2 saat ders çalışmış, her gün bir saat kitap okumuş bir öğrencinin performansı aynı olmayacaktır.

Sonuç olarak yazın çok abartılı olmamak kaydıyla öğrencilerin ders çalışmalarını öneriyorum. Ders ve tatil dengeli olursa bu onlara olumlu olarak yansıyacaktır. Eğitimin ömür boyu olduğu düşüncesinin yaygın kabul gördüğü günümüzde bu onları başarıya götürecektir.

Yazının Devamını Oku

Aç mısınız yoksa mutsuz mu?

6 Haziran 2017
Açlık duygunuzu bastırmak için yemeğe saldırmak yerine...

İnsan üzüntü duyduğunda özellikle kalorili yiyecekler arar. Çikolata bunların içinde en çok bilinenidir. Çikolata şart değil aslında. Tatlı olsun da ne olursa olsun der yemeğe saldırırız. Önce karnımız doyar ama sonrasında pişman oluruz. Gitti bütün diyet diyerek üzülür daha da mutsuz oluruz. Erkekler böyle durumlarda sigara ve alkole yönelirken kadınlar daha çok kalorili yiyecekleri tercih ediyor. Bu durum oral dönemdeki haz duygusu ile ilişkili olduğu gibi kan şekerinin artışının bizi biraz daha iyi hissettirmesi ile de ilişkilidir. İnsan mutluyken çok aramadığı yiyeceklere mutsuz iken daha çok yönelir.

Mutsuzken yaşadığımız açlığın normal açlıktan farkı tok iken de açlık çekmemizdir. Gözümüz yiyecek arar. Yoksa da reklamda olduğu gibi gecenin bir vakti yiyecek aramaya çıkarız. Burada ki mutsuzluk birçok nedenden kaynaklanabilir. Sevdiğimizden ayrılmak, bir yakınımız kaybetmek, uğraştığımız bir konuda başarısız olmak, arkadaşlarımızın bizi dışlaması, kendimizi küçük düşmüş hissettiğimiz durumlarda tatlı arayışına gireriz.

Böyle durumlarda açlık duygusunu yiyecek ile bastırmak yerine mutsuzluğu atmanın yollarını bulmalıyız. Bu nedenle üzüntü duyduğumuzda tatlılara ve çikolataya yönelmeden neler yapabiliriz diye baktığımızda`,

• Sevdiğiniz bir arkadaşınızı arayın ve üzüntünüzü paylaşın.

Arkadaşınız sizi dinleyecek, yanınızda olacak ve üzüntünüzü paylaşacaktır. Bu ilk etapta sizi sakinleştirip, yemekten alıkoyacaktır. Zaten arkadaşınızla konuşurken bir yanda da yiyemeyeceğiniz için ilk etapta işe yarar.

• Bolca su için.

Su o andaki açlık duygusunu aldığı gibi, karnınızı şişirip daha çok yemenizi engelleyecektir. Ayrıca sıfır kalori olduğu için kendinizi kötü hissetmeyeceksiniz

Ortam değiştirmek duyguları değiştirmek için vites değiştirmeye benzer. Farklı ortamda sıkıntılarımız da dağılır. Özellikle hareket etmenin moral üzerine olumlu etkisi yemek yeme ihtiyacını da ortadan kaldırır. Kendimizi iyi hissettirir. Tabii ki ortam ve zaman müsaitse , yoksa gece yarısı sokağa fırlayıp daha da çok sıkıntı yaşamayın.

Yazının Devamını Oku

Ben erkek değil miyim?

23 Mayıs 2017
Özellikle gençlik çağında 16-17 yaşlarındaki erkeklerde bu korku duyuluyor.

Bu korku erkeklerin hayatlarını zehir eden bir korkudur.

Özellikle gençlik çağında 16-17 yaşlarında erkeklerden "istemeden gözüm cinsel organlarına takılıyor" sözünü duyabiliyorum.

Normal cinsel gelişimleri olmasına rağmen “acaba homoseksüel miyim” korkusu yaygın bir şekilde görünüyor. Bu durum bir takıntıdır. Yapmayacakları halde "acaba erkeklere yönelir miyim?" şüphesini içlerinde duyuyorlar ve bu da yaşantılarını karartıyor.

Takıntılar insanı en rahatsız edecek düşünceleri akla getirir. Ne kadar tersini düşünmeye çalışsa da bu düşünceyi aklından atamaz. Bu yüzden erkeklerin en büyük korkusu olan "erkek olmama" korkusu takıntı halinde akıllarına gelır. Bunu akıllarından atamazlar . Gerek kız gerekse erkek arkadaşlarından uzaklaşarak yalnızlaşırlar. Bu da onların bu takıntılarla daha çok boğuşmasına neden olur.

Sonuçta ben erkek değil miyim korkusu takıntıların bir sonucu olduğu için takıntı tedavisi ile bu korkudan kurtulurlar.

Gerekirse kısa dönem ilaç kullanmaları ama mutlaka terapi görmeleri şarttır. Yoksa kendilerini sürekli olarak bu düşünce içinde bulurlar. Seneler geçse de bu düşünce kendiliğinden kaybolmaz. Tedavi ile kısa sürede atlatılır.

Yazının Devamını Oku

"Senin hastalığın psikolojik"

21 Mart 2017
Sizin de sürekli geçmeyen yorgunluk, uykusuzluk, vücut ağrısı gibi problemleriniz mi var?

Hastalarımın herhalde en fazla nefret ettiği laf bu olmalı diye düşünüyorum. Bir takım fiziksel şikayetler ile doktora gidip doktorların bir şey bulamadıkları durumda “senin bir hastalığın yok, senin hastalığın psikolojik “ demeleri durumunda çok tepki veriyorlar. Nesi psikolojik ben bunları yaşıyorum, ne yani uyduruyor muyum diyerek tepki veriyorlar. Tabii ki hiç biri uydurmuyor. Ama aslında doktorların demek istediği şu “sizin rahatsızlığınızın nedeni psikolojik “

Hastalığın nedeni psikolojik demek ne demek diye bakarsak bir takım ruhsal sıkıntılar sonucunda bedenimizde duyduğumuz ağrı, acı ve rahatsızlıklar psikolojik kökenli olarak nitelendirilmektedir. Bu hastalıklarda belirgin bir fiziksel bulgu saptanmamakta , yapılan laboratuar incelemeleri ve hatta MR çekimlerinde bir patoloji saptanmamaktadır. Böyle bir durumda ise psikolojik nedenlerin bu rahatsızlığa neden olduğuna inanılmaktadır.

Örnek vermek gerekirse baş ağrılarının nerdeyse çoğunluğunu oluşturan gerilim baş ağrılarında herhangi bir fiziksel etken bulunmamaktadır. Ancak gerginlik ve stres sonucu oluştuğuna inanılan bu hastalık kişinin psikolojik olarak tedavi edilmesi ile geçmekte ve yıllarca süren baş ağrıları ortadan kalkmaktadır.

Aynı durum sürekli geçmeyen yorgunluk, uykusuzluk, vücut ağrıları içinde geçerli olmaktadır. Sonuçta bütün bunlar nedenin fizyolojik bir etkene bağlı olmadığı ama kişinin bir takım ruhsal problemler sonucu yaşadıkları hastalıklardır. Gerek terapiler gerekse ihtiyaç duyulduğu durumlarda kullanılan ilaçlar ile tedavi olup ortadan kalkmaktadır. Sonuç olarak doktorlara kızmaya gerek yok onların anlatmak istedikleri sadece bu. Tabii bazen bunu söyleyip hastaları bıraktıkları zaman hastalarda benim durumum psikolojikmiş deyip gezmekte ve nasıl yardım alacaklarını bilemedikleri için bu rahatsızlığı yaşamaya devam etmektedirler. Böyle durumlarda yapılması gereken en iyi davranış bir psikiyatriste ve psikoloğa başvurmaktır. 

Yazının Devamını Oku

Sınav sonrası gençlerin yapması gerekenler

28 Kasım 2016
Önemli olan bundan sonraki süreçte neler yapılması gerektiği...

Teog sınavı bitti. Kimi gençlerin iyi geçti, kimisinin ise istediği gibi olmadı. Önemli olan bundan sonra ne yapılacağı....

Öncelikle sınavı iyi geçen gençlerin bugüne kadar olan çalışmalarını hız kesmeden ikinci sınava kadar sürdürmeleri gerekir. Hem moralleri yüksek olacak hem de çalıştıkları zaman yapabileceklerini gördükleri için bu şekilde devam etmeleri onları başarıya götürecektir.

Sınavı kötü geçen gençlerin yapması gereken ise morallerini bozmadan sınavın neden kötü geçtiğini bulup onu düzeltmeleri ve yola devam etmeleridir. Moral bozmak onların başarısızlığını devam ettirecektir. Bunun yerine sınavda kaygılandıysa sınav kaygısını atacak yardım almak işe yarayacaktır.

Aynı şekilde dikkat eksikliği nedeniyle basit hatalar yaptıysa dikkat eksikliğinin ortadan kaldırılması gerekir.

Bütün bunlara dikkat edildiğinde ikinci sınavda başarılı olmamaları için hiçbir neden yoktur.

Tüm gençlere başarı dileklerimle .

Yazının Devamını Oku

Travma sonrası stres bozukluğu

15 Kasım 2016
Tedavi edilmezse başka ruhsal hastalıklara davetiye çıkarır.

İnsanı etkileyen ruhsal ve bedensel olaylar onda ruhsal olarak travma yaratır. Bu çocukluktan erişkinliğe kadar böyledir.

İnsanın çocuğunu kaybetmesi, trafik kazası geçirmesi, tecavüze uğraması, ya da bir kavgada şiddet görmesi hep travma yaratan etkenlerdir.

Travma sonrası stres bozukluğu ise insanın ruhsal ve bedensel olarak etkilenmesi ile ortaya çıkan durumlardır.

Travmanın şiddetine bağlı olarak huzursuzluk, sürekli gerginlik hissi, yerinde duramama, çabuk tepki verme, ani öfke krizleri, moral bozukluğu, ağlama, sık sık olayı hatırlama ve anlatma, gece yattığı zaman rüyasında olayı görme ve irkilerek uyanma gözlenmektedir. Bu durumun 6 aylık bir sürede toparlanıp ortadan kalkmasını bekleriz. Ama düzelmiyorsa artık başka ruhsal hastalıklara örneğin depresyon ve kaygı bozukluklarına dönüşmeye başlamış demektir.

Travma dediğimiz olayda bunun kişiyi etkilemesi, örneğin çok hafif yaralandığı bir trafik kazasından, büyük bir depremde tüm ailesini kaybetmesine kadar olan durumlarda travma sonrası stresin ağırlığı etkilenmektedir.

Yaşanan stresin büyüklüğünü etkileyen diğer etkenler kişinin sosyal desteğinin az olması, yalnız yaşıyor olması, çocukluğunda travma geçirmiş olması, duygusal zorluklarının bulunması ve özellikle kadınların daha duygusal olması nedeniyle kadın olmasıdır.

Tedavide psikoterapiler özellikle bilişsel terapiler, emdr tedavisi, sistemik duyarsızlaştırma gibi etkili tedavileri uygulamaktadır.. Bu tedavilerin yetersiz kaldığı yerde ise ilaç tedavilerinden gerek bedensel belirtileri düzeltmekte, gerek uykuyu düzeltmekte, gerekse ruhsal olarak sıkıntıları gidermekte faydalanılmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Kardeşler arası yaş farkı kaç yaş olmalı?

1 Kasım 2016
Aileler ilk çocukları olduktan bir süre sonra bir kardeşi olsun, yalnız kalmasın diye düşünüyorlar.

Aileler ilk çocukları olduktan bir süre sonra bir kardeşi olsun, yalnız kalmasın diye düşünüyorlar. Birlikte oynarlar, vakit geçirirler, ileride birbirlerlerine arka çıkarlar düşüncesi ile bir kardeş daha planlamaya başlıyorlar.

Böyle olduğunda da araları kaç yaş olması gerekir sorusu akla geliyor. Acaba kardeşler arası en uygun yaş aralığı ne olmalı? Kaç yaş araları olursa iyi anlaşırlar, birbirleri ile kavga dövüş etmezler?

Çocukların arka arkaya bir ya da iki sene ara ile doğması hallinde anne tam kendisini toparlayacakken tekrar gebelik ve doğumun olması ile ruhen ve bedenen çok yorulmaktadır. 9 aylık gebelik ve ardından ilk iki yılın yorgunluğu nedeniyle öncelikle olmaması gereken yaş aralığını sayarsak ilk iki sene benim önerim yeni çocuğun planlanmamasıdır. Aradan seneler geçip 5-6 yaş fark olduğunda bu anne için çok problem yaratmasa da çocukların gelişim dönemleri arasında farklılık olacağından dolayı bu kadar uzun yaş aralığı da tavsiye edilmemektedir. Bu durumda büyük kardeşin arkadaşları farklı olacak, kardeşini onlarla paylaşmak istemeyecek , birlikte oynamak için de küçük bulacaktır.

İki kardeş arasındaki en iyi yaş aralığı 3-4 yaştır. Tabii ki bu yaşları geçtikten sonra da anne-baba çocuk isteyebilir. Önemli olan onların da yeni çocuğa hazır olmasıdır. Küçük çocuktan 8-9 sene sonra yeni kardeşin doğması anne baba için çok sorun olmasa da artık büyük kardeş ile aralarındaki iletişim abi ya da abla kardeş olacaktır. Birlikte bir şey paylaşmasalar bile büyük olan, kardeşine göz kulak olabilecektir. Tabii ki yaş aralığının artması ile kardeş kıskançlığının da devreye gireceğini unutmamak gerekir. Çünkü yaş aralığı arttıkça kıskançlık daha çok ortaya çıkmaktadır.

Sonuç olarak ailenin kendisini hazır hissedip çocuk yapmaya karar verdiği zaman önemlidir. Ancak iki çocuk arasında olması önerilen yaş aralığı 3-4 yaştır.

Yazının Devamını Oku