Koronavirüs hastalarının bağışıklık sistemlerini güçlü tutmalarının önemine dikkat çeken Diyetisyen Pakize Gizem Akgül, önerilerini şöyle sıraladı:
-Sıvı tüketimine dikkat edin: Tedavi sürecinde olan hastaların sıvı kaybı önlenmeli, evde tedavi gören hastaların özellikle su tüketmeleri çok önemli! Günlük su ihtiyacınızı kilogram başına 30 ml olarak hesaplayabilirsiniz. Günde 8-10 bardak su mutlaka tüketilmeli. Evde çok fazla çay ve kahve tüketiminden kaçınılmalı, bu gibi içeceklerin fazla tüketimi sıvı ihtiyacını daha da arttırabilir. Günlük sıvı ihtiyacınızın karşılanıp karşılanmadığını anlamak için idrar renginizi gün içinde takip edebilirisiniz, idrar renginin gün içinde açık renge dönmesi sıvı tüketiminizin iyi olduğunu gösterebilir. Özellikle yaşlı bireylerde dehidratasyon, hastalıkların ilerlemesine neden olabilir.
- Serotonin düzeyini artıran gıdalar tüketilmeli: Covid -19 tedavisi ve izolasyon süreci nedeni ile uzun süre dışarı çıkamamak, sevdiklerimizden uzak kalmak, hastaların daha depresif ve mutsuz hissetmelerine sebep olabiliyor. Mutluluk hormonunun salınımını destekleyecek, serotonin üretimi için gerekli olan triptofanı yüksek oranda içeren bazı besinler; muz, ananas, erik, fındık, süt, hindi, ıspanak ve yumurta olarak sıralayabiliriz. Bu gıdalar kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olur.
-Kaliteli uyku şart: Covid -19 nedeni ile tedaivi alan ve karantina sürecinde olan hastaların strese ve günlük hayatlarının değişmesine bağlı uyku düzenleri bozulabiliyor. İyi bir bağışıklığın önemli parçalarından biri iyi bir uyku çekmek. İyi bir uyku için yatmadan 3-4 saat önce ana yemeğinizi yemiş olun, yatmadan hemen önce kafein içeren kahve ve çaylar tüketmeyin, uyumakta zorlanıyorsanız melisa, papatya gibi sakinleştirici çaylardan faydalanabilirsiniz.
-Her gün C vitamini içeren gıdalara yer verin: C vitamini, hücrelerin oksidatif hasara karşı korunmasında rol oynar. C vitamininden en zengin gıdalar kırmızı biber, brokoli, yeşil biber, koyu yeşil yapraklı sebzeler, domates ve turunçgillerdir. C vitamini vücutta depo edilmediği için her gün beslenme tedavisinde C vitamini içeren gıdalara yer verilmelidir; ancak C vitamini havadaki oksijenle tepkimeye girdiği için vitamin aktivitesini bir miktar kaybedebilir. Bu nedenle C vitamini içeren gıdalar taze tüketilmeli veya çok kısa bir süre için ısı işlemi uygulanmalıdır. Eğer C vitamini içeren gıdalar soyulacaksa veya suyu çıkarılacaksa fazla bekletmeden tüketimi sağlanmalıdır.
-Omega 3 desteği önemli: Omega 3 tüketimi bağışıklık sisteminizi güçlendirirken, sonbahar depresyonuna karşı da sizi korur. Haftada 2-3 kere balık tüketilmeli ve her gün herhangi bir ara öğününüzde 2-3 tam ceviz yemelisiniz.
-Her gün 1 bardak kefir:
Momo, Mavi Balina’dan sonra şimdi de Mavi Bebek… Bu tarz oyunlar çocukların psikolojisini nasıl etkiliyor?
Başlarda oyun ya da eğlence gibi başlayan bu davranışlar zaman ilerledikçe tehlikeli bir yöne evrilerek eğlenme duygusu yerini endişe ve korkuya bırakıyor. Korku ile birlikte birey, davranışlarının kontrolünü yitiriyor ve sarmalın içerisine giriyor. Ailesinden çekindiği için kimseyle paylaşamıyor ve ciddi psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkma ihtimali artıyor.
Peki, çocukları nasıl ele geçiriyor?
Bu tarz uygulamaların içerikleri hemen hemen aynı, yıllar geçtikçe isimleri değişiyor sadece. Çocuk ve ergenleri bu tarz uygulamalara çeken, ergenlerin yenilik ve heyecan arayışı ile birlikte merak duyguları... Ergenlik süreci, bireylerin fren mekanizmalarının tam gelişmediği, kendi davranışlarını kontrol etmekte zorlandığı ve riskli davranışlara yatkınlığın en fazla olduğu dönemdir. Özellikle öz güven problemi yaşayan, duygularını ifade etmekte ve yönetmekte zorlanan, akran ilişkilerinde sorunları olan, içe kapanık ve çekingen bireyler risk altındadır. Sanal ortamdan gelen her uyarana karşı tepki göstererek var olmaya çalışırlar. Bu dönemde sıkıntı, kaygı, öfke gibi olumsuz duygularını ebeveynleri ile paylaşmaktansa sanal ortamda zaman geçirerek bu olumsuz duygularla baş etmeye çalışırlar.
Aileler çocukların bu tarz oyunları oynadığını nasıl anlayabilir?
Aniden gelişen duygu ve davranış değişiklikleri, tek başına kalma isteği, terleme, huzursuzluk, yerinde duramama gibi endişeli belirtiler durumu ortaya çıkarabilir.
Sanal ortamda çocukları tehdit eden oyunlarla ilgili anne babalar nelere dikkat etmeli?
-Öncelikle ailelerin sonra da çocuk ve ergenlerin sosyal medya okuryazarlığı yetilerini geliştirmeleri gerekir.
Tüp bebek tedavisinde başarı yüzdesi ne kadar?
Tüp bebek tedavilerinde kadının yaşı 35’ten genç ise başarı oranı yüzde 60 civarındadır. 35-37 yaş gurubunda %45 oranındadır. 38-40 yaş gurubunda %30; 40-42 yaş gurubunda %20; 42 yaş ve üstünde ise yüzde 20’nin altına düşer.
Kadının yaşının ötesinde birçok başka faktör de başarıyı etkiler. Bunların başında erkeğin spermlerinin normal olup olmaması, kadında yumurtlama fonksiyonlarının normal olup olmaması, rahim yani ‘uterus’ta herhangi bir sorun olup olmaması gelir.
Başarısız ilk tüp bebek tedavisinden sonra yeniden deneme yapılmalı mı?
Genç çiftlerde bile her şey normal gözükmesine rağmen ilk tüp bebek tedavisinde hamilelik oluşmayabilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ilk denemeden ders alınması ve o çiftin ilk denemedeki cevabı dikkatle incelenerek, ikinci denemede probleme odaklanarak başarılı sonuçlar elde etmeye çalışmaktır.
Bir çift en fazla kaç denemede bulunmalı?
Bir çiftin en fazla kaç denemede bulunacağı o ailenin maddi ve manevi gücüne bağlıdır. O nedenle bir kez başarısız sonuçla umutsuzluğa kapılmamaları gerekir. 40 yaş üstü grupta ise başarısızlık oranları normal olarak yükseldiği için deneme sayısı artabilir. Fakat 13. denemede de gebelik elde edilen tedaviler mevcuttur.
Her deneme bir sonrakinin başarı şansını etkiler mi?
Fitoterapi Uzmanı Dr. Buğra Buyrukçu, şahane ev yapımı tariflerini bizlerle paylaştı, öneriler sundu.
Her yaştan, her cinsten insanın ama özellikle de kadınların tepeden tırnağa bakıma, mümkünse doğal bakıma ihtiyacı var. Dr. Buğra Buyrukçu da günlerin büyük oranda evde geçtiği, kendimizle ilgilenmeye daha fazla vakit bulabildiğimiz bu günlerde kolayca uygulayacağımız birbirinden etkili ev yapımı bakım kremler ve yağların tarifini verdi.
Tuzlu su ve limon mucizesi
Dr. Buyrukçu, bedenimizde belki de en fazla ihmal ettiğimiz ayaklarımızı, nasırlaşan, pütürleşen topuklarımızı pamuk gibi yapacak bu karışımın adının, topuk uçucu yağı olduğunu söyledi. Ayak ve topuklara bakıma tuzlu ılık suyla başlanmasını öneren Dr. Buğra Buyrukçu, şu tarifi verdi:
“Ilık suyun içine 2-3 çorba kaşığı varsa kaya tuzu, yoksa normal tuz, 20 damla limon uçucu yağını ekliyoruz. Güzel kokması için de 5-10 damla lavanta yağı ilave ediyoruz. Ayaklarımızı 10 dakika bu suyun içinde tuttuktan sonra, topukta nasır veya pütür varsa o bölgeye ayrıca limon uçucu yağ damlatılmış pamuk koyarak bir süre de bu şekilde bekletiyoruz. Ardından bir törpüyle o bölgeyi törpüleyerek ölü doku ve nasırın atılmasını sağlıyoruz. Tam bir doğal mucize olan limon kuruyan ve çatlayan topukların dermanı.”
İşte ev yapımı topuk yağı
Kimyasal maddeler karışmış havanın özellikle akciğer hastalıkları için önem taşıdığını söyleyen Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Seha Akduman, bazı önlemler almanın yararlı olabileceğini söyledi.
Kimyasal maddeler ile karışmış havanın solunmasının başta akciğer olmak üzere tüm sistemlerde olumsuz değişikliklere yol açabileceğine işaret eden Dr. Seha Akduman, “Astım, KOAH, akciğer kanseri gibi kronik akciğer hastaları, hamileler ve çocuklar zayıf bağışıklık sistemleri nedeni ile daha fazla risk altındadır. Özellikle bu grupta yer alan kişilerin dikkatli olmasında yarar var” diye konuştu.
Böyle durumlarda, kimyasalların yoğunluğuna ve maruziyet miktarına bağlı olarak çeşitli şikayetlerin ortaya çıkabileceğini hatırlatan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Seha Akduman, şu bilgileri verdi:
“Gözlerde kaşınma sulanma, bronşların etkilenmesine bağlı olarak öksürük, nefes darlığı, kronik akciğer hastalarında alevlenmelere neden olabilir. Kimyasal maddeler ile karışmış havanın ve yağmurun olumsuz etkilerini en aza indirmek için dış ortamda geçirilen sürelerin kısıtlanması ve şemsiye kullanılması yararlı olacaktır.”
Asit yağmurları ile kükürtdioksit ve karbondioksit gazlarının kar ya da yağmur olarak yeryüzüne indiğini söyleyen Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Kasapoğlu Hürkal ise “Bu gazların soluduğumuz havada artması ve yağmur olarak yoğunlaşması başta göz, deri ve solunum yolu hastalıkları için risk oluşturmaktadır. Bu gazlar özellikle burundan başlayarak en küçük hava yollarına kadar difüz olurlar ve mukozada tahrişe yol açarlar. Bunun sonucu kişilerde solunum sıkıntısı, öksürük ve hırıltılı solunum olabilirr. Özellikle kronik akciğer hastalığı olan kişilerde bu şikayetler daha yoğun ve şiddetli hissedilir” dedi.
Dr. Tuğçe Kasapoğlu Hürkal, havadaki gazların risk grubundaki kişiler için tehlike arz ettiğini söyledi ve şu uyarıyı yaptı:
“Astım, KOAH, kronik bronşit ve kronik kalp hastalığı olan hastalarının, küçük çocukların, 65 yaş üstü kişilerin bu dönemlerde acil olmadıkça sokağa çıkmamalarını ve kapalı alanda kalmalarını öneriyoruz ve mutlaka artma ihtimali olan solunum sıkıntıları durumunda mevcut takip doktorlarına müracaat edip ilaç dozlarını artırmalılar.”
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Türkiye nüfusunun neredeyse 4’te 3’ü fazla kilolu. Üstelik bu bireylerin büyük kısmı diyet ve egzersiz programlarına rağmen ideal kilolarına geri dönemiyor. Bunu başarabilenlerin oranı sadece yüzde 3. Ülkemizde bariatrik cerrahiye aday olan 2.5 milyon morbid obez bulunuyor. Uygun tedavi alamayan hastaların büyük kısmı, obezite kaynaklı hastalıklar yüzünden ciddi sağlık sorunları yaşıyor. Diyabet, yüksek tansiyon, koroner arter rahatsızlığı ve bazı kanser türleri bunlardan sadece birkaçı. Bu tehditler nedeniyle hayatı risk altında olan hastalara bariatrik cerrahi seçenekleri sunuluyor.
Tüp mide, dünya genelinde en sık uygulanan obezite ameliyatlarından biri. ‘Hayat değiştiren operasyon’ olarak görülen tüp mide, bireyin müdahale sonrası yaşam tarzını tamamen değiştirmesini gerektiriyor. Obezite Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Emin Ersoy ile tüp mide yönteminin detaylarını, kimlere önerildiğini, operasyon öncesi ve sonrasında yaşananları konuştuk.
Tüp mide ameliyatı kimlere uygulanıyor?
Tüp mide ameliyatı; Vücut Kitle İndeksi (VKİ) 40’ın üzerinde olan, VKİ değerleri 35-39.9 değerleri arasında bulunan ve mevcut duruma eşlik eden, hayatı tehdit eden hastalıklara sahip kişiler için uygundur. Bu yöntemde amaç, kişinin tüketeceği gıda miktarını kısıtlamaktır. Midenin çıkış kapısı ‘pilor’a yakın bir bölgeden başlanarak, yemek borusuna kadar olan kısım tüp haline getirilir. Muza benzer bir şekil alan organ, sindirim görevine devam eder. Gıdaların ince bağırsağa geçişi hızlanacağı için tokluk hormonu erken salınır ve kişi daha erken doygunluk hissine kavuşur.
Tüp mide ameliyatı herkese uygulanmaz, hastalar belli kriterlere göre seçilir. Operasyon diyet ve egzersize rağmen fazla kilolarından kurtulamayanlara önerilir. Bireyin hayatını operasyon öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırması, sağlıklı bir yaşam tarzı seçip bunu ömür boyu benimsemesi gerekir.
Hastalara ameliyat öncesi hangi değerlendirmeler ve testler yapılıyor?
Doktorunuz tıbbi geçmişinizin yanı sıra, sizi fiziksel bir muayeneden geçirir ve çeşitli testler uygular. Tetkikler öncesi 8-10 saatlik açlık gerekir. Ameliyat öncesi testler arasında; EKG, solunum fonksiyon testleri, akciğer grafisi, tam sayım kan tahlili, detaylı endoskopi ve alt batın ultrasonografi kontrolleri yapılır. Hasta bu tetkiklerin ardından uygun bulunursa ameliyat gerçekleşir.
“Hava şartlarıyla, insanın beden ve ruh sağlığı arasında bir ilişki bulunmaktadır” diyen Uzm. Dr. Aslı Yaman, lodosun sağlığımızı nasıl etkilediğine dair şu açıklamayı yaptı:
“Özellikle hava sıcaklığı, nem oranı gibi ekolojik faktörlerin kişinin fizyolojik ritmi üzerine etkileri vardır. Rüzgarlar da beden ve ruh sağlığını etkileyen hava olaylarının başında gelir. Özellikle güney rüzgarları olarak da bilinen lodos, fizyolojik ritmi etkileyerek baş ağrısı, uykusuzluk, konsantrasyon bozukluğu gibi durumların oluşmasına sebep olur. Lodosun ayrıca iştah üzerine de bazı negatif etkileri bulunur.”
Lodoslu havalarda, havadaki pozitif ve negatif iyon dengesinde meydana gelen değişikliklerin bazı şikayetlere neden olduğunu belirten Uzm. Dr. Aslı Yaman, “Türkiye'de özellikle Aralık ayında etkili olan lodos, taşıdığı mineraller ve toz sebebiyle baş ağrısı, halsizlik, nefes darlığı gibi etkilere yol açabilir” uyarısını yaptı.
Lodoslu havaların özellikle migren ve sinüzit rahatsızlığını tetiklediğinin altını çizen Uzm. Dr. Aslı Yaman, şöyle konuştu:
“Lodos, şiddetli ve inatçı baş ağrılarına yol açabilir. Tam olarak nedeni ortaya konamamış olsa da lodosun özellikle migreni ve sinüzit ağrılarını tetiklediği bilinir. Hava basıncındaki değişikliklerin bu tetikleyici rolde etkisi mevcuttur.”
Uzm. Dr. Aslı Yaman, lodos kaynaklı sıkıntıları yaşamamak için şu önlemlerin alınması gerektiğini söyledi:
- Özellikle lodoslu havalarda banyodan hemen sonra sokağa çıkmamaya ve saçları kurutmaya dikkat edilmelidir.
Molfix, T.C. Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü desteği ve Bebek Ruh Sağlığı Derneği iş birliği ile çok önemli bir sosyal sorumluluk projesine imza attı. “Hayat Bağım” isimli proje kapsamında devlet hastanelerinin anne misafirhanelerinde kalan erken doğum yapan anneler, 15 günde bir psikologlar tarafından ziyaret ediliyor, psikolojik ve sosyal koşullarının iyileşmesi için bu kişilere her türlü destek veriliyor. Erken ve sağlıksız doğan bebeklerin hayata sevgiyle bağlanabilmeleri için anneleriyle nasıl ilişki kurmaları gerektiği uzman eğitmenler tarafından gösteriliyor. Öte yandan yenidoğan yoğun bakım ünitelerine, kuvöz, solunum cihazı gibi hayati ekipman desteği de veriliyor.
Bu değerli proje ile ilgili daha detaylı bilgi almak için Trabzon’daydık, çalışmaları hem marka tarafından hem de uzmanlardan dinledik. Ardından yenidoğan servisinde görev yapan 50 ebe ve hemşireye güvenli bağlanma, kanguru bakımı, çocuk gelişimiyle ilgili verilen eğitimleri yakından takip ettik.
“Hayat Bağım” projesi ile bebekleri yeni doğan yoğun bakım ünitesinde tedavi gören annelerin, psikolojik ve sosyal koşullarının iyileşmesi konusunda çalışmalar yaptıklarını belirten Hayat Kimya Global Marka İletişim Müdürü Gülben Ordulu Kambay, “Annelerin fiziksel birtakım ihtiyaçlarının karşılanması gerçekten çok kritik. Ama bu sadece yeterli değil. Anne ile bebek arasında oluşan güvenli bağlanma da çok önemli. “Hayat Bağım” projesinde verdiğimiz eğitimlerle güvenli bağlanma ve çocuk gelişimi alanında farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz” dedi.
Erken doğan bebeklerin hayata tutunabilmeleri için önemli dokunuşlar yapmayı hedeflediklerini belirten Gülben Ordulu Kambay, proje aşamalarıyla ilgili şunları söyledi:
“Hayat Bağım projesini Türkiye’de 10 ildeki kamu hastanelerinde hayata geçiriyoruz. Diyarbakır, Erzurum, Isparta, Kayseri, Kocaeli, Konya, Sivas, Şanlıurfa, Trabzon ve Van bu illerimiz… Proje iki aşamadan oluşuyor. İlki yeni doğan yoğun bakım ünitelerine kuvöz, solunum cihazı gibi hayati ekipman desteği sağlamak. İkinci aşama ise bebeklerin yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde tedavi görürken annelere sağladığımız psikolojik ve sosyal koşulları iyileştirme yönündeki desteğimiz. Doğum sonrası kendini yetersiz gören ve suçluluk hisseden annelerin bu hislerini en aza indirgemeyi hedefliyoruz. Projemizin misyonu, bir bebek ile annenin arasında mucizevi iyileştirici etkisi olan güvenli bağlanmanın önemini vurgulamak ve bu bağlanmayı sağlamak. Projemizin ilk yılında 5 bin anneye erişmeyi planlıyoruz. Tüm bu aşamalarda sosyal ve ekonomik kalkınmayı olumsuz etkileyen bebek ölümlerinin en aza indirgenmesini amaçlıyoruz. Molfix olarak, annelerin yanında omuzlarına dokunan sıcak bir el olmak için de proje hedefimizi 2020’de 15 ile çıkarmayı planlıyoruz. Umuyoruz ki yüzbinlerce anne ve bebeğe dokunup fayda sağlayabiliriz.”
“Proje, her ne kadar anne bebek odaklı görünse de toplumun geneline yayılacak çok önemli bir ruh sağlığı hareketidir” diyen