Fuat Bol

Bayram ama nasıl -2-

19 Haziran 2024
İstikbalin tarihçisinin, günümüz İslam devletlerini ve başlarındaki idarecileri anlatırken kullanacağı yegâne ifade ‘başsız gövdeler!’ tanımlamasıdır. Bu demek değildir ki tüm İslam ülkelerinin halkları samimi Müslüman, yöneticileri ise Müslüman görünümlü münafıklardır.

O vakit şu ilahi ölçüleri nereye koyacağız? ‘Nasıl iseniz öyle idare edilirsiniz!’ ve ‘Amirleriniz (yöneticileriniz) amellerinizdir!’

Demek ki neymiş Müslüman toplulukların yöneticileri de kendileri gibi olurmuş.

Onlar adilse, teraziyi doğru tartıyorlarsa, alışverişte birbirlerini aldatmıyorlarsa, birinin başına bir felaket geldiğinde diğerleri hep birlikte yardımına koşuyorsa, haksızlık karşısında susmuyorlarsa, vb. yöneticileri de adildir.

Ve o ülkelerde, güçlülerin hukuku egemen olmayıp hukukun ve haklıların üstünlüğü egemendir.

Baştan sona tüm İslam ülkelerini gözlerinizin önüne getirin hangisinde hak ve adaletten eser var? 

Vaktiyle Ziya Paşa’nın söylediği şu cümledeki ifadeler bugün bütün gerçekliğiyle tüm İslam ülkelerinde yaşanmıyor mu?

‘Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz, birkaç kuruşu mürtekibin cay-ı kürektir!’ (Milyonla çalanlar yüksek ve şerefli mevkilerde başları dik ve alınları açık (!) olarak bulunurlar; birkaç kuruş çalan gariban hırsız ise kürek cezasına çarptırılır.)

Yazının Devamını Oku

Bayram ama nasıl -1-

17 Haziran 2024
İslam aleminin üzerine tek kelime ile ölü toprağı serpilmiş.

Halbuki İslam inancına göre, haksızlık karşısında susan, tepki göstermeyen şeytandır. Hep şeytan deyip duruyoruz ama bunun ne manaya geldiğini bilmediğimiz gibi öğrenmek için de en ufak bir gayret göstermiyoruz.

Daha açık ifadesiyle, bütün bir İslam aleminin (2 milyarlık) bugün içinde bulunduğu halin adıdır şeytan. Şeytan, kötülüğün kişiselleşmiş (mücessem) halidir. İlahi huzurdan kovulma, tard edilme, rahmetten ırak olma manalarına gelmektedir.

Şeytan olmadan önce İblis de Cenabıhak’ın, itaatkâr ve saygın bir kuluydu. Hatta yaptığı ibadetlerle melekler tarafından örnek gösteriliyordu. Ziyadesiyle alim olup meleklere hocalık yapmaktaydı.

Allahutaala’nın, Adem’e ‘secde et’ emrine bütün melekler uydu, lakin İblis kendindeki meziyetlerden dolayı kibre kapılıp secde etmedi. Kendini, Adem’le mukayese etti; zanla hareket ederek tanımadığı, gerçeğini bilmediği Adem’i kendinden aşağı gördü.

Bilmediği hususta kıyas yapıp küstahlaştı ve haddini aşarak nefsine zulmedenlerden oldu.

Ve bundan sonra da ‘şeytan’ adını aldı; ilahi huzurdan kovuldu ve rahmetten ırak kılındı.

İblis, Cenabıhak’ın yalnızca bir emrine muhalefet ederek şeytanlaştı; ya günümüz ‘marka’ Müslümanları?

Her an Cenabıhak’ın onlarca emrine muhalefet ediyorlar. Bu yaptıkları yetmiyor kahir ekseriyetiyle birer mücessem şeytan olarak tüm şeytanlıkları sergiliyorlar.

Yazının Devamını Oku

Dünya diken üstünde

15 Haziran 2024
Dünya, dört bir tarafıyla çatırdıyor. Yalnızca sıcak savaşın sürdüğü bölgelerde değil, dünyanın geri kalan kısmında da huzur yok, istikrar yok, emniyet yok, adalet yok.

Pandemi ile bütün dünya değişti; başta ekonomi olmak üzere tüm olumsuzluklar hızla artarak kitleleri umutsuzluğa sürükledi.

Dünya üzerinde yaşayan hiçbir kimse yarınından emin değil hem kendi açısından emin değil hem de başkaları açısından. Bu durum fert (birey) planında böyle olduğu gibi, toplumlar ve hatta devletler açısından da böyle.

Hiç kimse, hiçbir toplum ve hiçbir yapı (kurum ya da devlet) kendini güvende hissetmiyor.

Umutsuzluk içinde kıvranan insanlar (toplumlar), büyük bir şaşkınlık içinde yeni arayışlara yöneldiler.

Uluslararası hukuk, yerini, çoktan güçlülerin hukukuna terk etti. Artık güçlünün dediği doğrudur ve olması gerekendir. Sonuç itibariyle gelinen nokta, altta kalanın canı çıksın anlayışıdır.

Güçlüler belli, dünyanın ipleri toplam beş güçlü ülkenin elinde. Onların da başını ABD çekiyor.

O ABD ki, başkanının (Trump) iki küstah lafıyla koca Avrupa ülkeleri darmadağın oldu. Tehdit ettiği ülkeler, sözde dost ve müttefiki olan ülkelerdi (Almanya, Fransa ve NATO ülkeleri).

Denize düşen Avrupa ülkeleri kurtuluşu yılana sarılmakta buldu ve İtalya’sından, Fransa’sına, Almanya’sından Avusturya’sına ve hatta tüm AB’yi temsilen AB Parlamentosunda aşırı sağ partiler adeta patlama yaptılar.

Yazının Devamını Oku

Bürokrasi ile imtihanımız

12 Haziran 2024
'At sahibine göre kişner’ diye boşuna dememişler.

Vesayetle illetli (hastalıklı) olması yüzünden demokrasiyi kâmil manada kurumsallaştırıp içselleştiremedik. Bu köhne yapıda, Sezar’ın hakkı Sezar’a verilmediği için, önüne gelen kurum, ‘Ali kıran baş kesen’ kesilmiş ve böylece bürokrasi millete hizmet etmek yerine, millete zulmeden, dayatan ve milleti canından bezdiren yapıya dönüşmüştür.

Biz, bu hali, Osmanlı’da Tanzimat sonrası oluşturulan ve özetle ‘Padişaha haddini bildirecek’ ve ‘Bundan böyle gavura gavur denmeyecek’ diskurundan (söylem) devşirmiştik.

Osmanlı’nın son yüz yılında ve onu takip eden Cumhuriyet döneminde uygulamaya koyduğumuz bürokratik sistemi Fransızlardan almıştık. Fransa bu sistemi Afrika’daki sömürgelerine uyguladı. Bir müddet sonra, uygulanmakta olan bu sistemin zalimliğine kanaat getiren Fransa bundan vazgeçti.

Ama gelin görün ki, Batı hayranlığı bizim gözlerimizi öylesine kör etmişti ki, bürokrasi adına halka dayatılan bu zulümleri görmediğimiz gibi, bunlara yenilerini de eklemekten geri durmadık.

Millete hizmet için, milletin işlerini görmek için görevlendirilen memurlar, halkı insan yerine koymadılar. Vatandaşın işini çözmek için değil, çözmemek için adeta yırtındılar.

Aynı insan tipinin, masanın önündeki ve ardındaki halleri arasında dağlar var. Öyle ki, masada oturan kişiye öz babası, herhangi bir işi için başvursa, babasını tanımaz ve herkese yaptığı gibi ona da ‘bugün git yarın gel!’ diyecektir.

Peki, yarın olduğunda iş çözülecek midir? Yarınlar bitmediğine göre iş de çözülmeyecektir.

Demokrasinin gerçeği olamadığından yaşanılan sistem kelimenin tam anlamıyla bürokratik oligarşiydi. Bu sistemde, atanmışların (bürokrat) halka ve halkın seçtiklerine (seçilmişler) tahakkümü söz konusudur. Bu sistemin adı sözde demokrasidir. Ve bu sistemi bize, Başkanlık sistemine geçtiğimiz (fiili olarak) 2018 yılına kadar demokrasi diye yutturdular.

Yazının Devamını Oku

İnsanlık öldü, ağlayanı yok

10 Haziran 2024
Hak ve hakikatin peşinde koşan, mazlumların hamisi, adaletin temsilcisi, kimsesizlerin kimsesi Osmanlı yıkıldı; meydan yeri (dünya) çakal ve sırtlan sürülerine ve onların binbir çeşit hile, desise, entrika ve zulümlerine kaldı.

Batı’nın elinde bütün bir insanlık taşıdığı tüm değerleriyle birlikte öldü, lakin ağlayanı yok.

Batı’nın süslü püslü cümlelerine, medeniyet diye sunduğu insan hakları manzumelerine, hak ve hukuk diye yırtındığı bildirgelere, uluslararası hukuk diye dayattığı metinlere, insan hakları diye sıraladığı bir dizi hükümlere bakıp sakın aldanmayın.

Bunların hepsi düzmece, aldatmaca ve yutturmacadan ibarettir.

Şahsında, insanlığı öldürenden (insanlıktan çıkandan) hangi insanlık beklenebilir?

Gazze’deki soykırım vahşeti Batı’nın sözde medeniyetinin tüm iğrençliğini gözler önüne serdi. Hani Batı’da fikir ve ifade hürriyeti vardı? Hani Batı, insan haklarına saygılı idi. Hani Batı için hayat hakkı kutsaldı, kimsenin hayat hakkına dokunulamazdı!

ABD’de fikrini söyledi diye profesörlere ters kelepçe vuruluyor, Avrupa ülkelerinde düşüncesini açıklayanlar işlerinden kovuluyor. Bu insanların suçu nedir biliyor musunuz; Netanyahu’nun katliamlarını dillendirmiş olmaları...

Yani Gazze’de işlenen cinayetlere ayna tutmuş olmaları...

Ortada bir insanlık dramı var; bebekler dahil savunmasız sivil insanlar kitleler halinde öldürülüyor ve bu öldürülenler, yalnızca Müslüman oldukları için soykırıma tabii tutuluyorlar. Bu vahşet karşısında en ufak bir tepki vermeyen sözde medeni ülke yönetimleri yangına körükle giderek zalime destek oluyor, bu caniye her türlü silah ve mühimmatı vermekle yetinmeyip yanında durarak ona güç veriyorlar.

Yazının Devamını Oku

Kadir bilmek

8 Haziran 2024
BİR acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır deriz lakin bunun gereğini hayatımızın hiçbir anında ve alanında uygulamayız. Hesabı sorulduğunda da ‘yalandan kim ölmüş?’ deyip geçiştiririz.

Kadri bilinmeyenlerin ve hatta en yanlış bilinen ve kötülenenlerin başında da vatan ve millet sevdalısı gerçek siyasetçiler, devlet adamları (insanları) gelmektedir.

Devlet ve siyaset insanlarına çok acımasız davranılıyor; bilir-bilmez karalanıyor, fütursuzca iftira atılabiliyor ve araştırmadan suçlanabiliyorlar.

Hele de bizim gibi, günün 24 saatinde siyaset konuşulan ülkelerde (bizden başka böylesi bir ülke yok) devlet ve siyaset insanları sürekli olarak hedef tahtasında tutulurlar.

Devletin her kademesindeki görevler kutsaldır, sorumluluk gerektirir, devlette en sorumlu olan kişi ise, en üstün görevdeki devlet başkanıdır.

Rüzgarların en sert estiği yerler dağların zirveleridir, devlet görevlerinde de zirveye çıktıkça sorumluluk artar ve rüzgarlar fırtınaya döner. Devlette her bir makamın gerektirdiği işin, yapılıp yapılmamasına göre (niçin ve nasıl yapıldığına göre) hem bu dünyada ve hem de ebedi alemde mükafat ve mücazatı vardır.

Dedik ya, yönetimde bulunanlar, ağızlarıyla kuş tutsalar da takdir edilmezler, özellikle de siyasi iktidarlar. Nitekim bizdeki muhalefet, ‘iktidar dünyanın en güzel ve faydalı işine de yapsa ona güzel diyecek halimiz yok’ yaklaşımını sergiler.

Peygamber Efendimiz (aleyhisselam); ‘Bir günlük adaletle hükmetmek, altmış yıllık nafile ibadetten üstündür’ buyurmuştur.

Vaktiyle

Yazının Devamını Oku

Kavanozu dışından yalamak

5 Haziran 2024
İnsan toplulukları da tıpkı ağaçlar gibi köklerinin üzerinde yükselir. Kök, ne kadar sağlam ve derinlerde olursa ağaç da gövdesi, dalları ve meyveleri itibariyle o denli güçlü, endamlı-görkemli, gölgeli ve bereketli olur.

Maalesef her kademedeki okullarımızda, sade suya tirit cinsinden bir tarih okutuluyor, tarih bilinci (şuuru) ise hiç verilmiyor. Nedense tarihi gerçeklerden korkar olduk. Özellikle yakın tarihimizin üzerine kalın bir şal örttüler ve yeni nesilleri yalanla-dolanla oyalamayı maharet bildiler.

Tarihin derinliklerinden süzülegelen Türk milletinin tarihinde acı gerçekler vardır lakin milletimizin yüzünü kara çıkaracak, utanılacak tek bir sayfa bile yoktur.

Bunun yanında milletçe en büyük kaybımız kültürümüzde olmuştur. Zira gün gelmiş mazi (geçmiş) ile bağımız bıçak gibi kesilmiş, bu yetmemiş gibi bir de komşularımızla ve Türk dünyası ile yani kültür dünyamızla bağımız koparılmıştır.

Nesillerin idealist yetiştirilmesi için, onların önünde örnek alacakları rol-modeller olmalıdır. Bunlar da elbette o milletin tarihi şahsiyetleridir.

Köklerinden koparılan nesillerimizin acıklı haline bakar mısınız?

Kendi tarihi şahsiyetlerimizi bir çırpıda inkâr ve iptal ettik; ne varsa Batıda var diyerek, Batının bizden alıp kendine mal ettiklerini, ‘batı malı’, ‘batı buluşu’, ‘batı giysisi’, ‘batı markası’, ‘batı ilmi’, ‘batı tarzı’ diyerek aldık. Bu durum bizde korkunç bir aşağılık kompleksi meydana getirdi.

Biz hiçbir şey yapamayız, yaparsa Batı yapar, her ne yapılacaksa Batı yapacak diye diye toplu iğne yapamaz hale getirildik.

Mimaride deha olarak

Yazının Devamını Oku

Bunun neresi demokrasi

3 Haziran 2024
Batıcı olduğumuzu iddia ediyor ve bundan dolayı da demokrasiyi batıdan ithal etmişiz.

Bu yetmemiş, batının kanunlarını da almışız. Bize, şeklen dışarıdan bakan bizi batılı görüyor.

Bu durumdan kimse şikâyetçi olmadı; hemen herkes işine gücüne bakıp hayatına devam etti, ediyor.

Artık biz de tıpkı batılı ülkeler gibi, seçim yapacak, halkın seçtikleri eliyle idare edilecektik. Seçtiklerimizin idaresini beğenmezsek, bir sonraki seçimle onları değiştirmek elimizde olacaktı.

Buraya kadar her şey güzeldi ve kimsenin bir şey diyeceği olmazdı.

Olmadı da...

Yalnız, hesaplamadığımız bir husus vardı ki, bu durum bizi batılı toplumlardan ayırıyordu.

Batılı toplumlar demokrasi mücadelesini vererek elde etmişlerdi. Biz ise, toplumsal olarak böyle bir talepte bulunmadık; yeni bu yönetim tarzı bize tepeden (yöneticilerimiz marifetiyle) getirildi.

Demokrasi, batılı toplumların kendi talepleri olduğu için, bunu sindirmeleri kolay oldu.

Yazının Devamını Oku