Fuat Bol

Terörden beslenenler

20 Eylül 2025
TERÖR, asrımızın en sinsi ve en aşağılık savaş şeklidir. Emperyalist ülkeler terör örgütlerini kurar, besler, yetiştirir, eğitir, donatır ve kötü emelleri için maşa olarak kullanır.

 

Terör örgütleri, emperyalistler için limon hükmündedirler, gerektiği kadar sıkıp kullanırlar, posa olduğunda da kaldırıp atarlar. Ne kadar gerektikleri ise, kuruluş amaçlarına bağlıdır.

PKK gibi uzun yıllara baliğ olan eli kanlı terör örgütü, etrafında ister istemez bir endüstriyi de geliştirip barındırır. Bu endüstride; insan kaynağı, araç-gereç, silah, mühimmat ve beşerî tüm ihtiyaçların temini ile birlikte uyuşturucu ticareti de önemli kalemdir.

Bütün ticari emtianın olduğu gibi terörün de bir pazarı var ve bundan beslenen bezirganlar (tüccar) mevcuttur. Bu nadanlardan kimileri için terör, varoluş sebebi, kimileri için de geçim kaynağıdır.

Bunlar asla terörün bitmesini istemezler zira yem boruları kesilmiş olur ve varlıkları anlamsızlaşır ve tehlikeye düşer.

Terörün bitmesini istemeyen devletleri (İsrail-ABD, İngiltere vb.) ve hatta geçimini terörden sağlayan kimi şahısları da bir dereceye kadar anlamak mümkündür. Onlar cibilliyetlerinin ve gayri insani olan kötü emellerinin gereğini yapıyorlar.

Mesela, yekpare bir Suriye, hiçbir zaman İsrail’in işine gelmez; o, paramparça olmuş bir Suriye ister. İster ki, o parçacıkları istediği gibi güdüp yönetsin. Bundan dolayıdır ki, İsrail’in, Suriye’de kurulacak bir Kürt devleti için feda etmeyeceği bir şey yoktur.

Zira İsrail’in, Türkiye ile savaşta kullanabileceği bu maşadan (Kürt devleti) daha güzel ne olabilir?

Yazının Devamını Oku

Sözün bittiği yerdeyiz

17 Eylül 2025
Sayın Erdoğan, en son söylenmesi gerekeni en başta söyleyerek, başta terör devleti İsrail ve onun arkasındaki güç olan ABD’ye ve bunlara uşaklık yapmak için yırtınan ve her zillete katlanan SDG-YPG-PKK’ya “Kılıç kınından çıkarsa kelama ve kaleme yer kalmaz” diyerek adeta “Bundan sonra olacakları siz düşünün” ihtarında bulundu.

Erdoğan’ın mesajını alan Suriye’deki terör örgütü mensupları büyük bir korku ve panik içinde yerin altındaki inlerine çekildiler. Bir yandan da harıl harıl yeni tünellerin inşasına giriştiler.

Hani bu örgütün başındaki zat, Abdullah Öcalan’ın manevi oğlu idi; onun sözünden çıkmazdı?

Abdullah Öcalan, “Silahları bırakın ve örgütü feshedin” diyor. Bunlar da Şam Hükümeti’ne entegre olacağız diye Suriye Devlet Başkanı Şara ile mutabakat zaptı imzaladılar.

Belli ki bunların arkalarında olan ABD ile İsrail, bunlarla kedinin fareyle oynaması gibi oynuyor. ABD temsilcisi baklayı ağzından çıkardı;

“Federasyon değil ama onun bir altı olan bir şekil...” diyerek, Şam Hükümeti ile yapılan mutabakatı görmezden gelerek ‘tavşana kaç, tazıya tut’ demeye getiriyor.

Bunun manası Suriye’de bir iç savaş çıksın ve ülke paramparça olsun demektir. Paramparça olsun ki İsrail, mahut sapık ideallerine daha rahat ulaşabilsin.

Yazının Devamını Oku

CHP kaynamadan durur mu

15 Eylül 2025
Cumhuriyet Halk Partisi ülkede huzursuzluğa yol açan birçok davranış ve yaklaşımın kökü, üretim ve dağıtım merkezidir.

 

Diyeceksiniz ki bu çok büyük bir iddia!

Birkaç örneği alt alta sıraladığımızda durumu net olarak anlaşılır kılarız:

15 Temmuz 2016 kalkışmasındaki FETÖ oluşumunun çekirdeğinde, eski CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek yok mudur? Bu kişi parti içinde İnönü’ye karşı bayrak açacak seviyede etkin olmamış mıdır?

Türkiye, Mehmet Ali Aybar’ın Türkiye İşçi Partisi’nden ve 1968 öğrenci olaylarından etkilenirken; ‘ortanın solu’ diye bir yola giren CHP, hizip ve fraksiyonların arenası olmamış mıdır? Düşünün bu ortamda İnönü’yü deviren ve 3. Genel Başkan olan Bülent Ecevit, Kenan Evren’in darbesini neredeyse fırsat bilmiş, yıllarca ‘bir bölen’ olarak anılmayı kabullenmiş, ölümüne dek bu CHP’ye asla dönmemiştir.

CHP’nin 12 Eylül öncesindeki gençlik kolu kurultayları taşlı sopalı ve de silahlı kavgalarla geçmiştir. Partinin tabiatı ve geni kavga edecek kimse yoksa kendi içinde itişmeyle damgalıdır.

Aydın Güven Gürkan’ın mütevazı tavırla Halkçı Parti’yi SODEP’le birleştirmesi sonrası Erdal İnönü, Deniz Baykal’a karşı 3 kere kurultay kazanmış fakat hizipten yorgun düşmüştür. Bugünkü belediye operasyonlarına yol açan ‘vurgun’ anlayışının başlangıcı olan Kent-Koop önderi Murat Karayalçın ve daimi ‘ara dönem’ ismi Hikmet Çetin bile partiye genel başkan olsa dahi hâkim olamamışlardır.

Cumhuriyet Halk Partisi adında bulunmasına rağmen ‘mayası’ gereği halkla tezattan ve halka ve halkın değerlerine karşı olmaktan kurtulamamıştır. Halk inanç, ahlak ve maneviyat der, parti bunlarla geri kaldık iddiasındadır. Halk önce milli güvenlik ve asayiş der, parti her fırsatta ortalığı karıştırır ve benden sonrası tufan der. Halk hizmet der, parti çöp dahi toplayamayan, su akıtamayan belediyeleriyle anılır.

Yazının Devamını Oku

CHP kurucu mu, yıkıcı mı?

13 Eylül 2025
CUMHURİYET Halk Partisi öteden beri ‘Cumhuriyet’in’ kurucusu ve adeta ülkenin sahibi olduğunu her fırsatta açık açık iddia ediyor.

 

Türkiye’nin tek parti diktası altında inlediği 1950 öncesindeki günleri unutuyor. Özellikle İnönü döneminde ‘faşizan’ uygulamalarla Türk, Rum (azınlık) ayırmaksızın herkese nasıl baskı ve zulüm yapıldığı dünya alemin malumudur. 1946 ‘hilesine’ rağmen (açık oy gizli tasnif) de demokrasiye geçişin tek kahramanı olmak istiyor!

Varlık Vergisi gibi bir konunun hangi döneme ait olduğunu bilen, ‘hak, hukuk, adalet’ deme hakkının o partide olamayacağını çok iyi bilir. Veya Kurtuluş Savaşı’nın takalarıyla silah kaçıran Karadeniz ‘reisleri’ ile bütün yerel Müdafaa-i Hukuk Cemiyet önde gelenlerinin CHP’li olmadığını bilenler ‘istiklalin’ daha sonra Cumhuriyet ilan eden azınlığın tekelindeki bir başarı, bir sonuç olmadığını bilirler.

Kazım Karabekir Paşa’nın inançlı itaatkâr tavrı olmasa tarihin akışı daha farklı olacaktı.

Buna rağmen hem Cumhuriyet’in kurucusu ve sahibi hem de demokrasinin getiricisi iddiasındaki parti halka yıllarca tepeden bakan, konu ve zamana bağlı olarak zulmeden bir durumdan 2025’te dahi kurtulmamıştır.

Ülkede 1950’den bugüne tek başına CHP iktidarı tam 75 yıldır hiç olmamıştır. 75 yıldır icraat yapma ihtimali olmayanlar ülkede taş üstüne taş koymayanlar, en erken 76 yıl önce yapma durumu olabilecek şeyleri sayarak ‘biz yaptık, sattınız’ diyerek çocuk kanmaz deli saçmalarıyla avunmaktadırlar. Sadece enerji, sağlık, turizm ve savunma sanayi gelişmeleri bu kafayı tekzip ve rezil rüsva eder! Anlarlar mı? Hayır!

Ülkenin yönetimini kaybedince askeri kışkırtarak darbeler (1960, 1971) ve post modern darbeler (28 Şubat) yaptırtan CHP, milleti alt tabaka görmekten, ülkeyi zimmetinde, kendine ipotekli mülk sanmaktan inatla geri durmamaktadır.

Beka sorunu varken gerisini ‘teferruat’ sayan sözleri diline pelesenk yapıp, tam tersi bir şekilde ülkeyi çatışmalı bir hale sokmak için halkı sokağa çağırmakta ve hayatı durdurmakla, kavga ve kaostan sonuç almayı hayal etmektedir.

Yazının Devamını Oku

CHP’nin hal-i pür melali -2-

10 Eylül 2025
EN son söyleyeceğimizi baştan ifade edelim; geldiği nokta itibarıyla CHP’nin halinin özeti: ‘Kendim ettim, kendim buldum!’dan başka bir şey değildir.

Boş yere hiç kimseyi suçlamaya kalkmasın; suçlayan da suçlanan da her kim varsa hepsi CHP’nin içindendir.

CHP, hedef şaşırtarak sürekli olarak iktidar partisini suçluyor; belli ki olayı çarpıtmak istiyor ama ne kadar çarpıtsalar da kader (mahkeme) hükmünü verecek ve CHP içine düştüğü çukurdan çıkamayacaktır.

Zira CHP’nin muhatabı yargıdır, zira olay(lar) siyasi olmayıp hukukidir. İstanbul İl Başkanlığı seçimlerine seçimi kaybeden CHP’liler itiraz etti, ellerindeki delillerle mahkemeye başvurdular.

Aynı şekilde; Büyük Kongre’de de şaibe, usulsüzlük, rüşvet vb. ayyuka çıktı. Yine kendileri (CHP’liler) ellerindeki delillerle (fotoğraf, ses kaydı, suç itirafı vb.) hukuka başvurup kongrenin iptalini istediler.

Özgür Özel bütün bu hukuki gelişmeleri görmezden gelerek, olayı siyasallaştırıp Ekrem İmamoğlu’na endekslemeye çalıştı, çalışıyor.
Özgür Özel’in yaptığı tek kelime ile şark kurnazlığıdır.

Mahkeme, İstanbul il seçimlerini iptal edip yönetimi görevden alıyor ve yerlerine yenilerini tayin ediyor;

Yazının Devamını Oku

CHP’nin hal-i pür-melali

8 Eylül 2025
CHP, içine düştüğü korkunç durumlardan ötürü iktidar partisini suçluyor. Böyle yapmakla hedef şaşırtmak istediği belli, ama nereye kadar? Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, ya sonra?

 

CHP belli ki yatsı vakti gelmeden, özellikle çok güvendiği ve bel bağladığı dış mihraklardan yardım geleceğini umuyor. Çünkü bunların tarihteki cetleri de hep aynı aymazlığın içine düşmüşlerdi.

O vakitler, devlete ‘hasta adam’ tabir ediliyordu; yani devlet güçsüzdü ve yabancı devletlere söz geçiremediği gibi onların uyarılarını dikkate almak zorunda kalıyordu.

Mesela Mithat Paşa sıkışınca soluğu Fransa sefaretinde alıyor ve onlardan iltica talep ediyordu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in gitmediği ecnebi kapı kalmadı; hepsinde yalvar yakar dilendi, lakin hiçbirisinden sadra şifa olabilecek bir yardım gelmedi, gelemedi.

Gelemez de...

Neden gelemez biliyor musunuz? Çünkü artık karşılarında ‘hasta adam’ olarak nitelendirebilecekleri zayıf, dışarıya avuç açan ve dışarıdan yardım dilenen bir devlet yok.

Güçlü bir Türkiye var ve onun başında da ‘dünya lideri’ tesmiye edilen Sayın

Yazının Devamını Oku

Erdoğan farkı

6 Eylül 2025
Sayın Erdoğan alışılagelen ve daha önemlisi vesayetle iltisaklı siyasetçilere hiç ama hiç benzemiyor. Millet hizmet yolunda çıktığı bu kutlu yürüyüşte yalnızca Hakka ve halka güveniyor.

 

Malum kendisi belediye başkanı iken, haksız yere (okul kitaplarında olan bir şiiri okudu diye) görevinden alınıp hapse konulmuştu. Paşa paşa yatıp çıktı; bu süre zarfında kimseye, hele de batılı vesayet odaklarına ve onların içerideki uzantılarına asla dert yanmadı ve onlardan medet ummadı.

Bir de şimdikilere, E. İmamoğlu’na ve Ö. Özel’e bakın; haklarındaki iddialar yenilir yutulur cinsinden değil; başkaları olsa bu iddialar karşısında, değil pervasızca konuşmak, sokağa bile çıkamazlardı. Bunlar ise, utanmadan herkesi kör ve alemi sersem sanarak, batılı vesayet odaklarından medet umuyorlar.

O kapılara yalvarıp yakarıyorlar!

Belli ki bunlarda milli onurun zerresi yok; nitekim tarihteki ağababaları (Mithat Paşa vb.) da her haltı işledikten sonra yabancı büyükelçiliklere sığınıyor ve onlardan medet umuyorlardı.

Ö. Özel BBC’ye verdiği demeçte ‘kendilerini terk edilmiş hissediyorlarmış’, bu yüzden de ‘çok kırgınlarmış’. (Tavşan dağa küsmüş!..)

Oysa Sayın Erdoğan hem muhalefette ve hem de iktidarda iken uğradığı onca haksızlıklar, zulümler ve hatta darbeler karşısında hep dik durdu ve yalnızca Hakka ve halka iltica etti.

15 Temmuz darbe akşamında, bağlandığı televizyon kanalından milletine seslenirken bile şu gerçeğin altını çizdi: ‘Demokrasilerde milletin üzerinde hiçbir güç tanımıyorum, milletime güveniyorum ve kendimi milletime emanet ediyorum!’

Yazının Devamını Oku

En kutlu gün (Mevlid-i Nebi)

3 Eylül 2025
ÜSTAD Necip Fazıl, sevgili Peygamberimizi (Aleyhisselam) anlatmaya çalışırken, zamanı ve mekânı heceleyerek şiirine kattığı derin manaya bakar mısınız: ‘ALLAH’IN SEVGİLİSİ’ “Düşünüyorum: O’ndan evvel zaman var mıydı? Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı?”

 Zaman da mekân da O şanlı Resul’ün (Aleyhisselam) hürmetine yaratıldı. Zira O, alemlere rahmet olarak gönderildi. Öyle ki, ilahi ölçüyle, şanı yüce olan Kur’an’ın ifadesiyle (mealen): ‘Andolsun, size, İçinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve çok merhametlidir’. (Tevbe Suresi, 28. Ayet meali)
Bu yüzden bizi, bizden fazla seven ve üzerimize titreyen yüce Peygamberimizi canımızdan ve bütün sevdiklerimizden ziyade sevmez ve O’nun uğruna her şeyimizi feda etmezsek kâmil manada iman etmiş olmayız, olamayız.

Nasıl olabiliriz ki ‘O ki o yüzden varız’. Varlığımızı ve sahip olduğumuz her şeyi O’na borçluyuz.

Alemlerin Rabbi olan Allahüteâlâ, O’nu sevginin, bütün iyiliklerin ve güzelliklerin membaı olarak, kendi Nur’undan yarattı. Ve O’nu alemdeki bütün sevdiklerini olgunlaştırıp (kemale erdirip) en üstün makama çıkarmak için ‘Elçi’ olarak gönderdi.

Alemdeki her şey,  yani bütün mevcudat (tüm varlıklar) O’nun ‘övünç kaynağı olan’ adını duyarak canlandı. Ve her canlı O’nun feyiz, bereket ve nurları ile yüceldi.

O’nu canından aziz bilen ve O’nun uğrunda kendinden ve dünyalardan vazgeçen insan; O’nun şefkatli bakışları karşısında ‘kömürden elmasa’ dönüşerek eşref-i mahluk ve insan-ı kâmil oldu.

Sonsuz kerem sahibi olan Rabb’inin O’na vaadi var: ‘Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın’. ‘Duha Suresi 5. Ayet (meali), O sevgililer sultanı ne isterse, ne kadar isterse ve hatta yeter artık istemiyorum (!) deyinceye kadar kendisine ihsanda bulunulacak.

O ise bu misilsiz vaadi dünyada iken istemedi; sonsuzluk alemi olan ahirete erteledi.

Yazının Devamını Oku