İnsanın içinin, ‘‘Açma bu telefonu!’’ dediği anlar vardır.
Özellikle evde, yalnızken.
Zır... zıır... zııır... zıııır...
O telefon çalaaar, çalaaar, çalaaar.
Zaman zaman yorganın altına girmek, kafamı yastıklara gömmek isterim.
Çünkü duyacağım şeylerin beni sarsacağını bilirim, hissederim.
Anasını satayım, sanki o telefonun röntgenini çekerim!
* * *
Sonra...
Tam susacakken yapışırım sapına.
Ürkek bir sesle ‘‘Alo’’ derim.
Kısa bir ‘‘Alo’’.
Soru içeren bir ‘‘Alo’’.
‘‘Beni çabuk öldür, ne diyeceksen bir an önce söyle’’, diyen bir ‘‘Alo’’.
Böyle de piskopatım.
Çeksene telefonun fişini...
* * *
Ama işte, bir gazete ortamında böyle bir lüksünüz olmuyor.
Bütün ‘‘Alo’’lara ‘‘Alo’’ diyorsunuz.
Ve ahizeyi her kaldırışınızda, üzerinize yıkılan bir hayat hikayesiyle, ruhunuzun enkaz altında kalacağını biliyorsunuz.
Adınız gibi...
* * *
Telefondaki ses:
- 16 yaşındaki kızım üç yıl önce bugün toprağa verildi dedi.
İçim ezildi tabii.
Etrafta altına girebileceğim bir yorgan da göremedim.
Önce ne yapacağımı bilemedim, ne söylemem gerektiğini, telefondaki anneyi nasıl teselli edebileceğimi...
Ama sonra, telefondaki annenin İlten Tuğtekin olduğunu öğrendim.
Yaşadığı o korkunç acıya rağmen İlten Hanım'ın beni aramasının sebebi teselli bulmak değildi.
Tek amacı vardı, o da kızının hatırlanması...
* * *
Bugün işte bunu yapacağız.
Hep birlikte.
Gizmo'yu hatırlayacağız.
Çünkü o hakediyor.
Gizem Damla Tuğtekin, üç yıl önce, bu günlerde, küt diye, ortada makul bir sebep yokken, sapasağlamken, anevrizmaya yakalanıyor ve derin koma halinde hastaneye kaldırılıyor.
Teşhis, beyin ölümü.
Dünyada bir anne babayı daha çok üzecek, sarsacak ne olabilir?
Sadece benim kelimelerim değil, hiç kimsenin kelimeleri anne İlten Tuğtekin'in ile baba Adnan Tuğtekin'in ne kadar kahrolduklarını anlatamaz.
Ve o anne baba, psikolojileri yerlerde sürünürken, fevkalade zor ve saygı duyulması gereken bir şey yapıyor.
Kızlarından ‘‘yaşam desteği’’nin çekilmesine ve organlarının bağışlanmasına izin veriyorlar.
Gizem ölüyor, üç başka insan hayata yeniden doğuyor.
Ondan alınan karaciğer ve böbreklerle bugün üç insan yaşıyor.
* * *
‘‘Tereddüt etmedik mi? Mümkün mü böyle bir şey? Ettik tabii. Ama yeryüzünde beyin ölümü gerçekleşip, tekrar sağlığına kavuşan bir tek insan yok. Yani kızımızın hayata dönme ihtimali yoktu. Ama yine de ‘Evet çocuğumuzun organlarını alabilirsiniz, izin veriyoruz' kağıdını imzalarken beynimizden aşağıya kaynar sular döküldü. Tek tesellimiz, Gizem'in Eylem gibi üç aylık ömrü kalmış insanlara hayat vermiş olması...’’
* * *
Gizmo’nun karaciğeri 1.5 yıldır nakil bekleyen 23 yaşındaki Eylem Taşdemir'e nakledildi.
Eylem, bugün son derece sağlıklı, üniversitede okuyor.
Ve sık sık Tuğtekin ailesini ziyaret ediyor ve hala eve her geldiğinde İlten Hanım'ın ifadesine göre, yaprak gibi titriyor, onlara müthiş bir minnet duyuyor.
Gizem'in böbrekleriyle sağlığına kavuşan 27 yaşındaki Pınar Demir ile 52 yaşındaki Mirko Madzar'ın da durumu farklı değil.
Onlar da son derece sağlıklı.
Ve Tuğtekin ailesiyle yakın ilişki içindeler.
‘‘Mirko Bey'in eşi Elizabeth'le sürekli görüşüyoruz. O benim sadece arkadaşım değil, dostum. Gizem sayesinde hem çok acı hem de çok güzel şeyler yaşadık. Eşim, uzun süre kendine gelemedi. Gizem için ‘O benim uğurumdu' diyordu ve sürekli ağlıyordu. Ama yavaş yavaş toparlandık. Gizem'in herşeye rağmen şanslı bir çocuk olduğunu düşünüyorum. Üç kişinin hayatını kurtarmak herkese nasip olmaz...’’
* * *
En kısa zamanda Tuğtekin ailesini evlerinde ziyaret etmek istiyorum. Küçük kız kardeş Tuğçe’yle de tanışmak istiyorum. İsteğim hem bu cesur insanları tanımak, bol bol Gizem hakkında konuşmak hem de ailenin yeni ferdi Damla Su'yu kucağıma almak...
Evet, Tuğtekin'lerin bir buçuk aylık bir bebekleri var!
Dünya tatlısı bir şey olduğuna eminim.
Herşey onlar için çok iyi olsun.
Çünkü bunu fazlasıyla hakediyorlar!
HAMİŞ: Organ bağışı yapıldığı gün genellikle bu haberler kocaman yer alıyor ama bir yıl sonra hatırlayan bir Allah'ın kulu çıkmıyor. Ben de bu yazıyı üç yıl sonra da insanların hatırlanması için yazdım.