Yedi senelik evliliğimizin iki senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmiştik.
Karım, her evlilik yıldönümümüzde ikimizin fotoğrafını çerçeveler, ‘‘Bunlar bizim hayatımızın gölgeleri’’ derdi.
Öldüğünde, yedi tane resmimiz vardı.
97'in bir gecesinde onu aldattım.
Oysa, ona sürekli onu ne kadar çok sevdiğimi ve sonsuza kadar sadık kalacağımı söylerdim.
Ölmeden iki hafta önce yine aynı şeyi tekrarladım.
Tuhaf bir gülümsemeyle baktı bana ve sadece:
- Biliyorum dedi.
***
İzmir'e kar yağdığı gün, yani bir ay önce, evdeydim.
Fotoğraflarımıza bakıyordum yine.
Her çerçevenin altında bir harf olduğunu ilk kez o gün farkettim.
A.
R.
K.
A.
S.
I.
N.
Gerisi için yılları yetmemişti.
Ama sanırım ‘‘Arkasına bak’’ filan yazmaya niyetlenmişti.
Hemen çerçevelerin arkasına baktım.
Hiçbir şey yoktu.
Sonra bir şey dürttü beni, hepsini teker teker söktüm.
***
İnanabiliyor musunuz, her birinin arkasından bir mektup çıktı!
Geçirdiğimiz her sene için sevgi dolu sözler yazmıştı.
1997'deki resmimizin içinden çıkan zarf ise simsiyahtı.
Ve içinden şu sözler çıktı:
‘‘14 Mart 1997/ Gözlerin bana başka birine dokunmuş gibi baktı/ Söylemene gerek yok, biliyorum...’’
***
2002'deyiz.
Onu kaybedeli 4, aldatalı 5 yıl oluyor.
İçim acıyor şimdi.
Çünkü kadınlar biliyor, hissediyor...
Sadece paylaşmak istedim.
Sporcunun zeki, çevik, ahlaklı ve KOMPLEKSİZ olanı
Size bir şey söyleyim mi?
Zeki, çevik, ahlaklı insan (ya da sporcu) bulunuyor da...
Bu meziyetlerine bir de kompleksizsizliği eklemiş olanlar, özellikle Türkiye'de mumla aranıyor!
O yüzden Milliyet'in Cumartesi ilavesinde yayınlanan Tuba Akyol imzalı İpek Şenoğlu röportajına bayıldım ya.
Son derece başarılı bir sporcudan söz ediyoruz biz burada.
Onlarca kupaya sahip profesyonel bir tenisçi.
Henüz 22 yaşında ama 1991-1997 yılları arasında tek ve çift bayanlarda Türkiye şampiyonluğunu kimseye kaptırmamış, üç yıl üst üste Cumhurbaşkanlığı kupasını kapmış. Üniversite eğitimini tenisten aldığı bursla Amerika'da yapmış.
Yani bu kız gerçekten Türkiye'de tenis sporunda bir numara.
Ama bakın ne diyor:
‘‘Bana, ‘Tenis, Türkiye'de senin gibi şampiyonlarla değil, Hülya Avşar'la anılıyor, kızmıyor musun?' diye soruyorlar. Aksine seviniyorum. Hülya Avşar sayesinde tenis popülerleşiyor. Böylece sporcuların sponsor bulması kolaylaşıyor. Keşke Hülya Avşar'lar çoğalsa...’’
***
Oysa Türkiye gibi kompleksli insanlar cennetinde, İpek Şenoğlu rahatlıkla şöyle şeyler söyleyebilirdi:
‘‘Arkadaşlar! Benim hayatım tenis. Yani bu benim mesleğim. Günde 6 saat kortlardayım. Haftanın 5 günü. Boru değil, beş yaşından beri tenis oynuyorum. Deliler gibi çalışıyorum. Ama ne oluyor? Hülya Avşar gibi bir takım kadınlar, küçük etekler giyip kortlara fırlıyorlar, kameralar eşliğinde güya tenis oynuyorlar! Onlar bizim gibi profesyonellerin hakkını yiyorlar. Lütfen, herşey bu kadar ucuz olmamalı. Bu kadar da haksızlık yapılmamalı...’’
Ama böyle demiyor.
O kadar komplekssiz ki İpek...
Medyayı suçlamıyor, başka kadınlarla yarışmıyor, neden Hülya Avşar’ın fotoğrafları benden daha çok çıkıyor diye yırtınmıyor.
O işine bakıyor.
Helal olsun yani.
Onu tebrik ediyorum ve başarılarının devamını diliyorum.