Türkiye’nin sporla tanıtımı

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Bu hafta içinde bir Singapur anımı aktarmış ve Galatasaray'ın ülkemizin tanıtımına yaptığı katkıdan söz etmiştim.

Bir okuyucum, Lale Kurt, yazımı okur okumaz elektronik postayla bir mektup yollamış.

Mektup aynen şöyle:

"Sevgili Tuğrul Şavkay,

7.12.99'da yayımlanan Singapur'daki Galatasaraylılar yazısına bir eklenti yapmak istiyorum. Birkaç hafta önce Bangkok ve Fuket'i kapsayan bir geziye katıldım. Bangkok'ta yemek yediğimiz lokantadaki garson Türk olduğumuzu öğrenince sevinerek Türkiye İrlanda'yı "becerdi" anlamında -daha fazla tarif edemem - bir işaret yaptı.

Asıl hayret ettiğim,birkaç gün sonra Fuket'te bir mağazadaki olaydı.

Saat farkından dolayı, oynanmasından sadece birkaç saat geçmesine rağmen mağaza sahibi ,Türk olduğumu duyunca bana müjdeyi verdi: Galatasaray Bologna'yla, yabancı sahada 1-1 berabere kalmıştı.

Daha sonra karşılaştığım Taylandlıların Türkiyeli olduğumu duyunca yaptıkları Galatasaray -cim bom bom tezahüratına alıştım.

Futbola sempati duymamaktan öte hisler beslememe rağmen, Uzakdoğu'ya uzak ülkemin futbol ve kısmen deprem sayesinde tanınmasından dolayı duygulandım.

Galatasaray'ın Türkiye'nin tanıtımındaki başarısını takdirle karşılıyorum."

* * *

Sporun gücü apaçık ortada. Tabii bu arada Galatasaray'ın da!

Galiba örnekler benim ve sevgili okuyucumun aktardıklarından çok daha fazla.

Bütün bunlara dayanarak, Galatasaray'ın yalnız sportif alanda ödüllendirilmesinin yeterli olmayacağını düşünmeye başladım.

Galatasaray Spor Kulübü, bu güzel örnekler dolayısıyla bu yıl tanıtım alanında da ödüllendirilmeli.

Teklifimi, ilgili herkesin dikkatine sunuyorum.

Singapur’daki Türk sanatçıları

Yurt dışındaki tanıtımımız yalnız Galatasaray'la, dolayısıyla sporla sınırlı değil.

Sanatçılarımız da Türkiye'nin adını dört bir yanda duyuruyor. Türk insanının çağdaş dünyadaki konumunu üst sıralara çekiyor.

Bugün buna ait bir Singapur anısını anlatmak istiyorum.

* * *

Singapur'daki ilk günümüzün öğleden sonrasında, nasıl olduysa, bize bir nefes payı tanındı. Resmi programın dışına çıkarak, kentin ünlü alışveriş caddesinde bir tur attık.

Sevgili Ahmet Örs, daha elektronik krizine tutulmamış. O tür eşyaya baktığımız yok. Lüks mağazalar da dikkatimizi çekmemekte. Ama His Master's Voice (HMV) şirketinin müzik dükkanının önünden geçip gidemedik.

Ali Esad Göksel ve Ahmet Örs'le ortak tutkumuz klasik Batı müziği. İçerideki CD zenginliği baş döndürüyor. İnsan nereye bakacağını şaşırıyor.

Singapurlular da bu durumun farkında olmalı ki, dikkat çekmek için yeni çıkan CD'ler ile bazı önemli gördüklerinin üzerine büyücek işaretler koymuşlar.

Mozart bölümünü tek tek gözden geçirdikten sonra sıra bu özel işaretli CD'lere geldi.

İlk elimi attığım CD Fazıl Say'ın bir yorumuydu. Aynı CD, dükkanın "en çok satanlar" bölümünde ayrıca yer almaktaydı. Bir de, ayrıcalıklı bir biçimde, alfabetik dizin dışında da sergilenmekteydi.

Elimi attığım ikinci CD şaşkınlığımı büsbütün arttırdı. Bu kez Güher ve Süher Pekinel kardeşlerin Sir Neville Marriner yönetiminde Philarmonia Orkestrası eşliğindeki yorumlarıyla karşı karşıyaydım. CD'de Mozart'ın, Bruch'un ve Mendelssohn'un iki piyano ve orkestra için eserleri yer alıyordu.

İşin ilginci, bu plağın arkasında Beko ve Arçelik firmalarının logoları vardı!

* * *

O gün listemdeki plakları almakla yetindim. Cebimdeki para ancak onlara yetti. Adını andıklarımı ertesi gün gelip almayı kararlaştırdım.

Ancak o ertesi gün hiç olmadı.

Türkiye'ye döndüğümde Pekinel kardeşlerin plağındaki sponsorluğu araştırdım.

Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu İletişim Müdürü Ömer Kayalıoğlu CD'nin 1999 başında, iki Türk şirketinin katkılarıyla "Chandos" tarafından yapılıp dağıtıldığını söyledi.

"Peki bizim niye haberimiz olmadı?" sorusuna, "Biz bu CD'yi 2000 yılı başında yılbaşı hediyesi olarak dağıtma kararını aldık" cevabını verdi. CD Türkiye'de o yüzden dağıtılmamış.

Yurt dışına giderseniz bu plağı -ve tabii Fazıl Say'ınkini de- mutlaka alın. Hoca'nın dediğini yapın, yaptığını değil!

Yoksa 2000 yılını bekleyip dağıtım başlar başlamaz Türkiye'de de bulunacak bu plaktan mutlaka bir tane edinin.

Bu önerim için bana teşekkür edeceğinizi umuyorum.

‘İstanbul İstanbul İken’

Bir İstanbul gazetesindeki köşe yazısını bir başka kente ait anılarla doldurmayı doğrusu kendime yakıştıramadım. O nedenle son günlerde okuduğum en güzel İstanbul kitabından söz etmeyi kararlaştırdım.

Kitabın yazarı Eser Tutel. Artık İstanbul denince Eser Tutel'in neredeyse akla gelmemesi mümkün değil. Dikkatli okuyucularım, aynı yazarın "Beyoğlu Beyoğlu İken" adlı kitabı dolayısıyla yayımlanan tanıtım yazımı hatırlayacaklardır.

Eser Tutel, yine Oğlak Yayınları'nca hazırlanan, bu kez daha kapsamlı bir kitabı kaleme almış. Adı, "İstanbul İstanbul İken".

Şimdi, sadece bu başlığın bile nasıl çağrışımlar yaptığını görür gibiyim.

Kitap bu çağrışımlara hak verdirecek anılar dizisini içeriyor.

Tutel'in öyle güzel, öyle akıcı ve insanı öyle sarıp sarmalayan bir üslubu var ki, tadına asla doyulmuyor.

Yazar, bu kitabında bizi muhteşem bir eski zaman gezintisine çağırıyor. Ama bu gezinti hep yaşanmış olaylarla örülü. İşin bir başka güzel yanı da bu.

Yeri gelmişken Oğlak Yayınları için de birkaç şey söylemeden geçmeyeyim.

Oğlak Yayınları'nın "İstanbul Kitapları" dizisini, açık söyleyeyim, bulunmaz nimet sayıyorum. Çünkü anı yazmak bizde pek yaygın sayılmaz. Bir kere yayınevi anıları kitaba dönüştürerek önemli bir hizmet yapmakta. Sonra İstanbul için bir dizi kitap yayımlamak da başlıbaşına övgüye değer bir iş. Nihayet bu kitapların hazırlanışındaki, tasarımındaki, basımındaki özen her kitap meraklısını mutlu edecek bir düzeyde.

Bütün bunlar için Oğlak Yayıncılık'ın genel yönetmeni, sevgili arkadaşım Senay Haznedaroğlu'na ne kadar teşekkür etsek az.

Düzeltme

Zehra Yıldız Kültür ve Sanat Vakfı'nın düzenlediği Katia Ricciarelli konserinin Atatürk Kültür Merkezi'nde cumartesi günü olacağını sehven yazmışım. Konser, cuma günü (bugün) aynı yerde yapılıyor. Özür diler, düzeltirim.

Yazarın Tüm Yazıları