Şimdi vücut dili zamanı

30 Ağustos, 31 Ağustos. Seksenbeş yıldır zafer günleri olarak kutlanan, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bittiğini müjdeleyen bu iki gün, şimdi herkesi yay gibi geriyor.

Çünkü, 30 ve 31 Ağustos’ta askeri kutlamalar, törenler ve kokteyller var.

Çünkü, 30 ve 31 Ağustos’ta Kara, Hava ve Deniz Harp Okullarından mezun olan teğmenlerin diploma törenleri var.

O kutlama ve törenlere, kokteyllere Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olarak katılması bekleniyor. Seksenbeş yıldır, her Cumhurbaşkanının katıldığı gibi.

Ancak, bu sefer hissettirilen bir kriz var. Törenlere eşli mi, eşi olmadan mı katılacak? Malum, türban meselesi.

30 Ağustos törenleri dahil, asker davetlerine AKP iktidarı son dört buçuk yıldır eşleri olmadan katılıyor. Bu yıl da, öyle olacak. Benzer biçimde, harp okulları diploma törenlerine de, yine eşleri olmadan katılacaklar. Davetiyeler öyle.

TÖREN SIRASINDA

Ancak, eşler olmadan törenlere katılmak, sorunu çözmeye yetmiyor. Üç harp okulundaki diploma töreninde asker nasıl davranacak?

O törenlerde bir gelenek var. Okul birincilerine diplomayı Cumhurbaşkanı veriyor. Ve yıllardır her törende olduğu gibi, diplomayı verecek olan makam sahibi anons edildiğinde, birinciliği kazanandan önce, o makam sahibi alkışlanıyor. Cumhurbaşkanı ise Cumhurbaşkanı, Başbakan ise Başbakan alkış yağmuruna tutuluyor.

Ben şimdi 30 ve 31 Ağustos günleri Kara, Hava ve Deniz Harp Okullarındaki diploma törenlerini merak ediyorum. Asker o törenlerde nasıl davranacak?

Gül, Cumhurbaşkanı olarak okul birincisine diploma verirken, törene katılan askerler ve aileleri nasıl tavır alacak?

Sessiz bir protesto mu, yoksa, artık seçilmiş bir Cumhurbaşkanına şans tanımak, fırsat vermek üzere, onun eylem ve kararlarını mı beklemek?

30 ve 31 Ağustos bu açıdan herkesi yay gibi geriyor. Sessiz protesto ya da alkış. Yani, vücut dili. Vücut diliyle meramını anlatmak. Düşüncelerini hissettirmek.

Görünen o ki, Türkiye’de Vücut Dili Devri başlamak üzere.

18.7 milyon seçmen vatandaş değil

Seçim öncesinde Tayyip Erdoğan her konuşmasında uzlaşma sözünü dilinden düşürmüyor. Seçim gecesi, "bize oy vermeyenler rahat olsun, biz herkesi kucaklayacağız" diyor.

Geçen akşam Arena programında Erdoğan, herkesi nasıl kucaklayacağına ilişkin muhteşem örnekler veriyor:

"Bazı yazarlar, benim Cumhurbaşkanım değildir, diyor. Edep dışı, adap dışı. Bunu söyleyen vatandaşlıktan çıkmalıdır. Kimi seçiyorsan, git o ülkede senin cumhurbaşkanın olsun".

Erdoğan’ın dört buçuk yıllık iktidarı döneminde, en büyük gaflarından biri. Demokrasiye, eleştiri hakkına, kamu hukukuna en aykırı tepkilerinden biri. Ayrıca, nezaket kurallarına aykırı. Ayrıca, devlet-vatandaş ilişkileri açısından, oturduğu Başbakanlık koltuğu ile bağdaşmıyor.

Halkın yüzde 47’si AKP’ye oy veriyorsa, yüzde 53’ü de, AKP’ye karşı. O yüzde 53, aynı zamanda Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı. Bunun somut göstergesi var. İki muhalefet partisi, iki Cumhurbaşkanı adayı gösteriyor.

Erdoğan’a göre, Gül’ü Cumhurbaşkanı olarak kabul etmeyenler, vatandaşlıktan çıkmalı. Demek ki, 18 milyon 722 bin 400 seçmene yol görünüyor. Demek ki, Erdoğan gibi düşünmeyen 18 milyon 722 bin 400 insan, bir an önce, kendine yeni bir yurt bulmak zorunda. Demek ki, Erdoğan sadece yüzde 47’nin Başbakanı. Herkesi kucaklamak filan, hikaye.

Eleştiri hakkına saygı, hoşgörü, kucaklama işte buraya kadar. Erdoğan’ın bu sözleri demokrasi felsefesine, demokrasi ruhuna ve devlet yönetimine teğet bile geçmiyor.
Yazarın Tüm Yazıları