Neeeeee? ’Çubuk’ yok mu? Öyleyse, benim burada işim ne?

Şaşkın gözlerle yüzüme bakıp...

"Yok" diyor.

"Çubuk mubuk yok!"

Beni ne kadar üzdüğünü bilmiyor.

Ben buraya çubuk için geldim./images/100/0x0/55eb03c1f018fbb8f8a56b2b

Çubuk yoksa, röportaj da yok!

*

Elimde değil...

Onu sarsmak istiyorum.

Ben kalkmışım taaa Dubai’lerden gelmişim, biri çubuk taktırmış, genç sevgili bulmuş, gazetelerde sayfa sayfa resimler...

Karşısına gelince, çubuk yok oluyor...

Nasıl olur?

Koskoca çubuk, nasıl yok olur!

Çöküyorum, resmen çöküyorum.

*

Eyvah!

Bu kadar rahat bir adamın nasıl olsa saklayabileceği bir şey yoktur diye sormayı planladığım bütün ilginç sorular da güme gidiyor:

"Viagra çağında neden mutluluk çubuğu?"

"Arada ne fark var"

"Nasıl işliyor?"

"Partner için fark yaratıyor mu?"

"Güvenlik kapısından geçerken, gerçekten ötüyor mu?"

"Ötünce insan ne hissediyor?"

"Yoksa, bütün bunlar şehir efsanesi mi?"

...

...

...

*

Bak hálá "İftira!" diyor

Sinir sistemimi yerle bir ediyor.

Karşımda çubuksuz bir Mehmet Dalmaz ile kalakalıyorum.

O zaman ne yapıyorum?

"E buraya kadar geldim, anlatın bari, nedir öykünüz?" diyorum.

Mutluluk çubuğu taktırmışsınız, hayırlı olsun...

- Böyle bir şey yok.

Nasıl yok? Gazeteler yazdı.

- Siz gazetelerin her yazdığına inanıyor musunuz? Benim için "Mafya" da dediler, "Silah taşıyor" da dediler, "İnsanları ölümle tehdit ediyor" da dediler. Bunlar ne kadar doğru değilse, bu çubuk işi de o kadar doğru değil...

Sakın yanlış anlamayın Mehmet Bey, ben yadırgamıyorum, şu hayatta herkes ne isterse taktırır...

- Ayşe Hanım öyle de... Uyduruyorlar.

Kim uyduruyor?

- Evdekiler. Karım ve oğlum. Biliyorsunuz, bizimki Güllerin Savaşı’nı da geçti. Mahkeme dilekçesine "Muayene oldu" diye bir şey yazdırmışlar. Basın da aldı bunu, muayene olduğuna göre "Mutluluk çubuğu taktırmıştır" diye yazdı.

Şimdi da siz herkese tek tek taktırmadığınızı açıklamak zorunda mı kalıyorsunuz?

- Yok efendim, bütün dostlarım zaten bunun gerçek olmadığını biliyor.

Ayıptır sorması nereden biliyorlar?

- Biliyorlar. Biz şurada kaç kişiyiz, hepimiz birbirimizi biliriz.

Oysa ben hazırlanmıştım, size erkeğin yaşam kalitesini artırıyor mu gibi sorular soracaktım.

- Cevap veremem çünkü gerçekten bilmiyorum. Müşkül durumdayım, iftiraya uğradım.

Peki bu iftirayı düzeltmek için bir şey yaptınız mı?

- Aman, aman, yapmam. Hatırlatmaktan başka bir işe yaramaz. Böyle kalsın, yeter ki, konu tekrar gündeme gelmesin.

26 yaşında genç sevgiliniz olduğu da mı yalan?

- Yok, o doğru, o var. Hem neden olmasın?

Belki de insanlar, "Bu kadar genç sevgilisi varsa, mutlaka mutluluk çubuğu taktırmıştır" diye düşünüyorlardır...

- Hiç ilgisi yok...

Sevgilinize bir doğum günü partisi yaptınız. Sağır sultan bile duydu. Neydi bu? Nispet mi? Evdekileri gıcık etmek mi?

- Ne münasebet. Ofiste, "Kışa merhaba toplantısı yapalım" dedik, dostlarımızı da çağırdık. O esnada fark ettim ki, bir araya gelmek için bir vesile daha var: Bir doğum günü. Onu da kutladık. Birdenbire gazeteler hem bu genç hanımdan söz etti hem de çubuktan....

SEVGİLİMİN YAŞI KİMSEYİ İLGİLENDİRMEZ

E siz kaçın kurasısınız, bütün bunların yazılacağını bal gibi biliyordunuz herhalde...


- Yazılabilir, kaybedeceğim bir şey yok ki. "Genç sevgilisi var" yazılmasında hele hiç bir sakınca yok. İstediğim yaşta sevgilim olabilir. Kimseyi ilgilendirmez. Kendimi gayet genç ve dinç hissediyorum. Bu arada 66 değil, 61 yaşındayım. O karambolde yaşımı da büyütmüşler.

Sevgilinize aşık mısınız?

- Çok az tanıyorum kendisini.

Nasıl yani?

- Ne demek nasıl yani? Birlikte resmimiz çıkan hanımı çok az tanıyorum. Yeni yeni tanımaya başladığım birisi. Aşktan söz etmek için erken. Ama sevgilim olması sorun değil, saklamıyorum.

Ben de sizi kati suretle anlamıyorum. O zaman hanımefendinin konumu nedir, seks partneriniz mi?

- Hayır, ben öyle bir şey de demiyorum.

Peki ne diyorsunuz?

- Daha çok yeni her şey diyorum. Ve bu konulara girmeyelim istiyorum. Ne yaşıyorsak platonik olarak yaşıyoruz. Tamam mı Ayşe Hanım? O da çok üzüldü bu haberlere.

Mehmet Bey söyledikleriniz birbirini tutmuyor.

- Tutuyor, tutuyor...

EVLİLİĞİM, OĞLUM YÜZÜNDEN BOZULDU

Madem çubuk iftira... İşler nasıl bu hale geldi. Sizinki nasıl bir evlilikti böyle?


- İlk 20 yıl şahaneydi. Sonraki 10 yıl kötü geçti. Oğlum yüzünden...

Nasıl yani?

- Oğlum okumamakta ısrar etti. Oysa ben onun en iyi yerlerde okuması için elimden geleni yaptım, Amerika’ya, İngiltere’ye yolladım. Düşünün, 13 yıl boyunca, üniversite birden ikiye geçemedi. Annesi, "Ne var, canı sağ olsun, okumasın" dedi.

Anne, oğlundan yana çıktı yani...

- Yana çıkmak ne kelime, ana-oğul bütünleşti. Ben çocuğu Amerika’da son sınıfta okuyor zannediyorum, "Baba son senemi Türkiye’de okuyabilir miyim, yatay geçiş yapabilirmişim" diyor, buraya Bilgi Üniversitesi’ne geliyor. Ben de bitecek zair bu okul diye bekliyorum, yıllar geçiyor, okul bir türlü bitmiyor. Neden bitmiyor bu okul diye bir gün kalkıp üniversiteye gidiyorum, öğreniyorum ki, adam bir gün bile okula gitmemiş. Son sınıf mon sınıf yalanmış, beni kandırmışlar. 14 yıl boyunca beni uyutmuşlar. Boş gezenin boş kalfasıymış. Annesine anlattığım zaman kahkahalar attı, "Ne var bunda ayol? Niye sinirleniyorsun?" dedi. İşte o zaman benim için evlilik bitti. Sonra daha da kötü şeyler oldu. Çiftlik evlerinden oluşan bir kooperatif yaptım, adını da Tutku Sitesi koydum. Oğlum Tutku dava açtı: "Bana ait yerleri benden habersiz satıyor" diye. Ben sadece onun ismini koymuştum, yer onun değildi ki.

Şimdi ne yapıyor oğlunuz?

- Hiçbir şey. Ben evden ayrıldıktan sonra ona bir daire vermiştim, onu sattı. Bir de altındaki arabasını sattı. Onu yiyor. Şimdi annesine verdiğim daire var, onu da satıyorlar. Bu dairelerin her biri 1,5 milyon dolar civarında. Böyle bir durum. Bir de her ay dört bin dolar para yolluyorum. "Bu davalar bitsin, ne istiyorsanız vereyim" dedim, dört bin istediler.

Bu basbayağı bir aile dramı...

- Evet öyle. Oğlum, şu an asker kaçağı olarak dolaşıyor. 32 yaşına gelmiş ama hiç çalışmamış. Okumuyor. Herhangi bir meslek yapmıyor. Askere de gitmiyor. Aslında annesi bu haldeki bir çocuğa destek vererek ona en büyük kötülüğü yapıyor.

Kızınız ne diyor?

- Ne desin kız... Üzüntüden kanser oldu. Lenf kanseri. Şu anda tedavi ettiriyorum. Kemoterapiler bitti, şimdi radyoterapi başlıyor. Allah’tan durumu iyiye doğru gidiyor...

MEHMET DALMAZ KİMDİR?

Eğlence dünyasının eski önemli isimlerinden. Üniversite yıllarında ve sonrasında 10 yıl Cem Karaca’nın menajerliğini yaptı. İnşaat mühendisliği okuduğu için, Cem Karaca yurtdışına gidince inşaatçılığa başladı. Asıl parayı da oradan kazandı. Sezen Aksu’dan İbrahim Tatlıses’e, Ajda Pekkan’dan Orhan Gencebay’a, Emel Sayın’dan Müjde Ar’a, Yüksel Uzel’den Serpil Çakmaklı’ya, Hülya Süer’den Hülya Sözer’e ve Nesrin Topkapı’ya kadar birçok sanatçıya ev sattı. İstanbul vergi rekortmeni listesinde ilk yüze girdi. Dalmaz Center’ın olduğu yer, ofisiydi. Sezer Aksu ve Ajda Pekken çok ısrar ettiler, "Bizim de çıkabileceğimiz bir mekanımız olsun" diye. 93’te orası gece kulübü oldu. Daha sonra Serdar Ortaç’la çalışmaya başladı ve altın yıllarını yaşadı. 10 yıldan fazla birlikte çalıştılar ve ayrıldılar. "Serdar, kumar tutkunu oldu. Her hafta mekanı açıyoruz, Serdar ’Abi, geliyorum merak etme’ diyordu, Kıbrıs’a kumara gidiyor, gelmiyordu. Çok büyük paralar kaybetti, üç milyon dolar kadar. Sonunda, ’Bu hafta da gelmezsen, pılını pırtını atıyorum dışarı!’ dedim. Ve yaptım. Bütün basını buraya çağırdım, Serdar’ın her şeyini attım. O gün de Dalmaz Center’ı kapattım. Dört yıl önce oldu bu. Dört yıldır çalışmıyorum...
Yazarın Tüm Yazıları