İstanbul üzerinden caz tarihi

Türkiye’nin Amerikan caz tarihinin gelişiminde önemli bir yeri olduğunu biliyor musunuz?

Haberin Devamı

30 Nisan Dünya Caz Günü’nün İstanbul’da kutlanması tesadüf değil.
İlk büyükelçimiz Mehmet Münir Ertegün sayesinde Türkiye’nin, Amerikan Caz tarihinin tam ortasında durduğunu söylemek yanlış olmaz...
30’lu yıllarda büyükelçi Mehmet Münir Ertegün, dönemin en yetenekli müzisyenlerini büyük-elçiliğe davet ederek jamsession geceleri düzenliyor.
Bu gecelerde yer alan sanatçılar Teddy Wilson, Lester Young veya Benny Carter gibi adamlar; fotoğraf karesini bir düşünün...
150 kişilik bir odada, sadece birkaç yıl sonra “efsane” olarak tanımlanacak müzisyenleri dinleme ayrıcalığına sahipsiniz.
Üstelik insanların derisinin rengine göre ayrımcılığa uğradığı, bir Afrikalı-Amerikalı ile bir beyazın yan yana oturamadığı günlerden bahsediyoruz.
İleri tarihlerde Ertegün’ün oğullarının kuracağı Atlantic Records, onlar ve birçok caz müzisyeni içi dönemi için yegane “yuva” oluyor.
Bu plak şirketi, dünyaya Aretha Franklin, Ray Charles ve John Coltrane gibi dev isimler kazandırıyor.
Kimsenin cesaret edemediği bir dönemde Ertegün, müziğin birleştirici etkisini, ırkçılığın en baskın olduğu dönemlerden birinde, henüz ayrımcılığı üzerinden atmaya hazır olmayan bir ülkede yapıyor... Ertegün böylelikle hem bir siyasi tutum almış oluyor, hem de bir bakıma geleceği okuyor.
Binanın tarihçesi, bugünkü siyasi ilişkilerde dahi etkinliğini sürdürüyor.

Washington Büyükelçimiz Namık Tan, 2011’den beri bu jamsession gecelerini “Ahmet Ertegün Jazz Series” adı altında yeniden canlandırdı. Mekan yine aynı: 30’larda efsane isimlerin bir arada jemsession yaptığı 150 kişilik oda...
Bu konserler Washington’da hem müzikseverler, hem de bürokratlar arasında popüler bir kimlik kazanıyor, bu konserlere davet edilmenin ne kadar değerli olduğunu tahmin edebilirsiniz... Her nasıl 30’lu yıllarda açık görüşlü birçok müziksever için Türkiye büyükelçiliği “en çok bulunulmak istenilen yer” özelliğine sahipse, bu konserler ile bugün de büyükelçilik benzer bir konumda.
Gelelim okyanusun ötesine, yani İstanbul’a... Washington Büyükelçisi Namık Tan’ın büyük çaba ve çalışmaları sayesinde dünya Caz Günü, caz tarihinde son derece değerli bir yeri olan Türkiye’yi ikinci yılında evi olarak belirledi.
Herbie Hancock’tan Hugh Masakela’ya, John McLaughlin’den Marcus Miller’a, yeni neslin en büyük yeteneklerinden Esperanza Spalding’den büyüleyici Diana Reeves’e günümüzün en önemli caz müzisyenleri İstanbul’a geldi, tek gecelik performans için...
Aya İrini’de gerçekleşen konserden sonra Tan, mutluydu. “Bu koşullarda ancak bu kadar” diyordu. İnsan itina ettiği her işte hep eksik yönleri düşünür ya...
Biz izleyicilerde ise durum tam aksini gösteriyordu: Hepimiz gece boyunca “Gerçekten böyle bir gece yaşıyor muyuz, yoksa hayal mi görüyoruz?” diye sormadan duramadık, büyülü gibi bir gece geçirdik Aya İrini’de...
Namık Tan’a, İKSV’ye ve emeği geçen herkese ne kadar teşekkür etsek az...

Haberin Devamı

Bunu biliyor musunuz?

Haberin Devamı

Amerika’daki Washington Büyükelçiliğinin “şişe kapaklarını icat eden adam” tarafından yaptırıldığını...
Hakim sınıfın oturdukları evler ve diğer statü sembolleriyle güç gösterisi yaptığı 20. yüzyıl başlarında, Edward Hamlin Everett isimli bir işadamı... Lakabı “şişe kapağı kralı.”
Everett, Paris Ecole Des Beaux Arts mezunu, İstanbul’a sıkça seyahat etmiş, hatta Osmanlı İmparatorluğu için çalışmış George Oakley Totten Jr. isimli mimara, onun da kendi gibi Türk hayranı olmasından ötürü, görkemli bir ev yapması talimatını veriyor.
Mimar, Osmanlı ile yakın temas içinde olan, (İstanbul’daki eski Amerikan Konsolosluğu binasını da yapan) kişi olarak biliniyor.
Bakın hikayeye: Tam 2. Abdülhamit onu “Saray mimarı” olarak atayacakken, Jöntürkler padişahı tahttan indiriyor ve Totten, -ne yapsın, mecbur- Washington’a dönüyor...
Everett, ortak zevklerinden ötürü evini tasarlaması için görevlendirdiği Totten’ı, hem bütçe hem de yaratıcılık konusunda serbest bırakıyor. Ortaya, Totten’in Osmanlı mimarisinin ağırlığının hissedildiği eklektik tarzda görkemli bir malikane çıkıyor...
Everett hayata gözlerini yummadan, ailesine bir vasiyet bırakıyor, eğer ev satılacaksa, önce Türklere teklif verilmesini istediğini belirtiyor. Vefatından sonra ev eşi tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ne sunuluyor, Atatürk’ün talimatı ile ev satın alınıyor ve Mehmet Münir Ertegün, büyükelçilik göreviyle, uzun yıllar boyunca evi olacak Everett House’a taşınıyor...

Yazarın Tüm Yazıları