Hamburg’da canlı kanlı bir Rihanna

İlk transatlantik seferim Hamburg’a kısmet oldu. Üstelik küçük bir ülke büyüklüğündeki bu gemide, soğuk Kuzey Denizi’nin tam ortasında sıcak bir Rihanna konseri izleme fırsatı da buldum

Haberin Devamı

Bin kişilik grupla Hamburg Limanı’nın geniş yolcu salonunda kontrolden geçmeyi beklerken, arkamdaki cilveli Amerikalı kızlardan biri yanındakilere dönüp “Krem gemisi olur mu, bu olsa olsa creme de la creme gemisi” diyor kalabalığı göstererek.
Kızın iyinin de iyisi anlamına gelen Fransızca deyimi Amerikalılara özgü biçimde yayarak söylemesi gülüşmelere yol açıyor.
Önümde duran ve boynuna astığı kartta İsviçreli olduğu yazan iri kıyım genç, kızın şivesini taklit ederek “Kirazı da var üstelik” diye ekliyor.
Anlamadığını görünce de Rihanna diyerek kirazın anlamını açıklamaya girişiyor! Sen misin büyülü kelimeyi yüksek sesle söyleyen? Siyahi şarkıcının adını duyan herkes bir ağızdan ‘Rihanna’ diye bağırmaya ve alkışlamaya başlıyor. Alkışlar, bağırışlar, gülüşmeler arasında rıhtımda duran dev transatlantiğe doğru ilerliyoruz.
Birazdan Kuzey Denizi’ne yapacağımız kısa seferimiz başlayacak: Nivea gemisi yola çıkacak. Araştırmalara göre dünyanın en tanınan krem markası, kuruluşunun 100. yılını dünyanın dört bir yanından gelen tüketiciler, gazeteciler ve çalışanların bir araya geleceği bir deniz yolculuğuyla kutlamaya karar verip bu kısa yolculuğu markanın yeni yüzü Rihanna konseriyle şenlendirmek istemiş.
Gemiye bindiğimizde, hiç tanımadığım bir ülkeye gelmiş duygusu yaşıyorum: Ben gemi yolculuklarını, hele böyle yüzölçümü neredeyse Lihtenştayn gibi olan iki bin kişilik yüzer meretlerle yapılanları sevmem, dolayısıyla bu benim ilk transatlantik seferim. Salonumun on kat büyüklüğündeki hole adım atar atmaz, onlarca kat inip çıkan birkaç asansörü görmemle kamaramı nasıl bulacağım diye geriliyor ve gideceğim yönü gösteren bir gemi personelinin gelmesiyle rahatlıyorum. “A bre gafil” diyorum kendi kendime “Kaybolmak diye bir şey olur mu, Alman organizasyonu bu!”

Haberin Devamı

KUZEY DENİZİ’NİN IŞIKLARI

Lacivert bir hamakla taçlanan balkonlu kamarama girmemle, bavulumu bırakıp kendimi havuzların bulunduğu güverteye atmam bir oluyor. Tam elli küsur ülkeden yüzlerce kişi ama biri var ki o özel, o biricik: Nivea’dan bir yaş küçük, çünkü doksan dokuzunda, çünkü markanın kurucu ailesinin en yaşlı üyesi. Oturduğu yerden gelenlere teşekkür eden kısa bir konuşma yaptıktan sonra yardımcısının koluna girmeden gidiyor ve resmi açılış sona eriyor. Sonrası eğlence. Sonrası kutlama. Sonrası şenlik...
Geminin her yerindeki konferanslara katılmaya niyet ettiysem de, hiçbirine katılamadığımı itiraf etmek isterim. Ve de lütfen bu ataletimi tembelliğime değil, İstanbul’a gelmeyen bahara inat, 30 dereceyi bulan havaya verin derim. Ama kamaramın balkonundaki hamakta uyuyup, uyandım. Kuzey Denizi’nde gün nasıl batar biliyorum şimdi. Az şey mi?
Bir de beni heyecanlandıran iki kişiyle tanıştım. Biri Ümit Subaşı. Diğeri Nivea Türkiye’nin adı çetrefil Fransız yöneticisi.
Subaşı kısa bir süre önce markanın gelişmekte olan ülkeler bölümünün başına atanmış. Bilenler bilir, Alman şirketleri Japonları aratmaz, ağzıyla kuş tutmayan yabancıya pek yer yoktur. Uzun yıllar Johnson&Johnson’da yöneticilik yapmış Subaşı’nın dünyanın en büyük şirketlerinden birinde böylesine önemli bir konuma getirilmesi, bir Türk olarak koltuklarımı kabarttı. Azımsanacak bir başarı değil onunki. Uzes adlı küçük şehirde büyümüş Clotaire Moineau-quent’ı ise bilahare yazacağım. Ne zaman ki Sibel Asna’nın dizi iyileşir; eşi ve çocuklarıyla evde yemek yeriz, o zaman. Sözüm söz.

Haberin Devamı

HAMBURG: ZENGİN, SOYLU VE BİRİCİK


Bu yolculuğa koşa koşa gitmemin nedeni Hamburg benim için hep Thomas Mann’ın ünlü romanı Buddenbrooks’ta anlattığı şehir olageldi: Zengin, soylu ve biricik. O kitapta Mann, Hamburglu bir burjuva ailesinin yitirdiği itibarla içine düştüğü yozlaşmayı anlatır. Romanın bir yerinde çaptan düşen ailenin evde kalacağına kesin gözle bakılan çirkin kızı, tek zengin talibe ‘evet’ der. Talip, sonradan görme zengin bir Münihlidir. Kızının sonunda biriyle evlenecek olmasına sevinen ama damadının tüylü şapka takıp Almanca’yı katlederek konuşan bir adam olduğunu öğrenen anne ‘şakkk’ diye bayılır. “Böyle biriyle evlenmektense açlıktan ölmeyi yeğlerim” diye. Almanya’yı bilenler; iklimi zorlayıcı, soğuk rüzgarlı ve kentsoyludur der. Ama hepsi biricik olduğunda hemfikirdir. Kuzey Denizi’nin kıyısına kurulmuş tumturaklı Hamburg tam da söyledikleri gibi. Üç gün elbette yetmedi. “Listene Hamburg diye bir hane daha aç Figen” dedim...

Haberin Devamı


O MEŞHUR ŞEMSİYENİN ALTINDA

Hepi topu 48 saatlik bir yolculuk bu. Meşhur krem kutusunun renkleri mavi-beyaza boyanmış dev transatlantik şarkıcının konserinden sonra demir alıp Kuzey Denizi’nde altı saatlik bir tur yapacak ve dönüp yeniden Hamburg Limanı’na yanaşacak.
Programda konser dışında konferanslar, hoşgeldiniz ikramları ve gala yemeği var ama herkesi hop oturtup hop kaldıran Jay Z’nin son gözdesi, R&B kraliçesi güzeller güzeli Rihanna konseri. Genç şarkıcı için övgü dolu sıfatlar sıraladığıma bakmayın. Hepsi hayranları tarafından yakıştırılanlar. Under My Umbrella dışında bir şarkısını bilmediğim gibi, sesinin içimi titrettiği de söylenemez. Güzel mi derseniz? Evet güzel. Seksi mi? Bana göre değil.
Konser kısaydı. Kalın kalçaları olduğuna adım gibi emin olduğunu söyleyeceğim sanatçının, dal gibi olduğunu görmek şaşırtıcı olmadı değil. Rihanna haniyse ezbere bildiğim ‘Şemsiyenin Altında’ şarkısıyla salonu herkesi ayağa kaldırdı ve Nivea için yaptığı şarkıyla büyük
alkış aldı.

Haberin Devamı


yemek-mutfak
ağırlama-sofra
adres-mekan
içki-sigar
mey-meyhane
lokanta-bar
çay-kahve
ev-dekorasyon
eğlence
düzenleme
çiçek-bahçe
televizyon
haber-dizi
tatil-gezi-şehir
otel-spa-sağlık
yoga-reiki
kişisel gelişim
güzellik-makyaj
moda-alışveriş
sinema-tiyatro
edebiyat
insan-portre

 

 

Yazarın Tüm Yazıları