Ege'ye doğru...

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Zeynep Atikkan Ege ve İzmir'e ilişkin mükemmel gözlemlerini yansıttığı dünkü makalesinde, sanayinin kısmi duraklamasından ve son yılların dönüşümünü yakalayamamak handikapından dolayı söz konusu yöre ve şehrin içe dönük bir ‘bölgeselcilik’ sendromundan muzdarip olmaya başladığının kaydediyordu.

Bunun da evrenselleşme örneğini fiillendiren ‘Kaliforniyalaşmak’ yerine Kuzey İtalya'nın dışa kapalı ‘Milanolaşmak’ trendini getirdiğini vurguluyordu.

Alp etekleriyle Körfez imbatları arasındaki paralelliğin yakalayan Atikkan her iki coğrafyadaki ortak paydayı ‘zengin yerelciliği’nde birleştiriyordu.

* * *

GEÇENDE ben de oralarda dolandım ve Zeynep'in saptamalarına katılıyorum.

Ne var ki, şeytanın avukatlığını yapayım, kısmi olumsuzluklarına rağmen ve tadında kalkmak kaydıyla ben yukarıdaki olguya makro planda olumlu bakıyorum.

Üstelik, böylesine bir ‘zengin yerelciliği’ne ülkenin ihtiyacı olduğunu ve aynı tür akımların başka yerlerde de gelişmesi gerektiğini düşünüyorum.

Açıklayayım:

* * *

20. yüzyıl nihayetini dünya çapında iki ana eğilim belirlemektedir.

Bunlardan birincisi ‘mikro milliyetçilik’tir. Öz itibariyle 19. asrın ‘ulus-devlet’ sürecinden geçmemiş kavim ve halklarda başgöstermektedir.

Ruhi planda ırki ve etnik dürtüler içermektedir. Mevcut statükolarla çeliştiği için de jeo-politik bağlamda savaş tohumları barındırmaktadır.

Söz konusu ‘mikro-milliyetçilik’ esas olarak ‘refah coğrafyaları’nda yer edinememiş yoksul veya orta halli ülkelerin bağrında nüksetmektedir.

İkinci eğilim ‘süpra nasyonal’ denilen ‘ulus ötesi devlet’e yönelmektedir.

‘Mikro - milliyetçilik’in tersine bu tandans ‘ulus devlet’i doya doya yaşamış ve refah coğrafyalarının koltuğuna kurulmuş ülkeleri kapsamaktadır.

‘Ulus ötesi devlet’ alt kültürde ‘bölgeselciliği’ temel almakta, ama ekonomi ve siyasette küresel ve yekpare üniteler hedeflemektedir.

Statükoyu evrimde değiştirdiğinden de çatışma ihtimalini tali kılmaktadır.

* * *

NE var ki hayat son derece çetrefil unsurlardan oluştuğundan yukarıdaki iki temel olgunun birbirleriyle kesiştiği durumlar da ortaya çıkmaktadır.

Örneğin ‘ulus ötesi devlet’e aday İspanya'da anakronik bir Bask ‘mikro milliyetçiliği’ hüküm sürebilmektedir. Etnik kaygılar ön plana çıkmaktadır.

Fakat buna karşılık, yine etnik boyutlu ve yine kısmen ‘mikro milliyetçi’ karakterli Kürt Sorununu kendi ulus devlet bünyesinde yaşayan, refah düzeyinde ise orta halli bir grado tutturan Türkiye'de ‘ulus ötesi devlet’ özelliğini içeren ve asla etnik boyut taşımayan ‘bölgeselcilik’ler de yeşerebilmektedir.

Po Havzası'ndan İsviçre'ye çıkan bir Kuzey İtalya gibi, Menderes ovasından Ayvalık zeytinliğine uzanan zengin Ege'mizde ‘yerelcilik’ fidan atmaktadır.

İşte bu bence iyi bir şeydir !

* * *

İYİ bir şeydir, çünkü Zeynep Atikkan kapalı bir ‘Milanolaşma’ yerine açık bir ‘Kaliforniyalılaşma’ önerirken yerden göğe kadar haklı olsa bile bu ideale giden yol en önce ‘bölgeselci’ ruhiyatın perçinlenmesinden geçmektedir.

Bazı saçma sapan belagatlere rağmen İtalya'da Kuzey'in, İspanya'da Katalonya'nın veya Belçika'da Flamanya'nın ‘zengin yerelciliği’ bu ülkelerin geneline siyasi ivme getirmiştir. Merkezi başkentin ataletini sarsmıştır.

Üstelik, etnik temeli olmayan Ege türü ‘bölgeselcilik’ler mikro veya makro tüm milliyetçiliklerin girdap virajlarına karşı fren oluşturmaktadır.

Ulus - devleti mutedil bir yurtseverlik ortak paydasında, o aşılmıssa da ulus ötesi üniteyi evrensellik platformunda bütünleştirmektedir.

Türkiye'de bölgeselciliğe ihtiyaç vardır ve ‘zengin yerelciliği’ni zengin bencilliğine dönüştürmemek kaydıyla Ege'deki öncülük ülkemizin şansıdır.













Yazarın Tüm Yazıları