Cemiyet haberleri

DEDİĞİM gibi oldu.

‘‘Kadınlar Günü’’nde neler yapacağımıza dair tahminlerde bulunmuştum ya... Hepsi gerçekleşti.

Nutuklar atılır demiştim hani... Ben attım şahsen. Karşıdan bakınca esasında kocalarının özel bir güne ihtiyacı olduğu düşünülen şık şıkırdım, hoş kadınlarla erkeklere...

Kadehler atılır da demiştim. Atıldı. Kadın kadına harika bir gece geçirdik Ece'de. Erkekleri tabağa koyup yedik. İmam, Çoban, Hünkár, Ali Nazik, Vezir Efendiler... Ancak hiçbirinin tek başına bir şeye benzemeyeceğini bildiğimizden, kimine patlıcan ezmesi, kimine hıyar turşusu, kimine şerbet ilave edip yaptık bu işi.

‘‘Bugün işiniz iş, yarın görüşürüz’’ diyen erkek arkadaşlarımız oldu. Bu zeká ürünü espri karşısında Mesut Yılmazvari sırıttık.

* * *

Pardon, öğleyi atlayıp akşama geçmişim.

Gazetemizde bu özel gün münasebetiyle bir öğle yemeği vardı. Çalışanlara ve dostlara. Ama sırf kadınlara.

Bizim gazetenin medarı iftiharlarından bir arkadaşımız var. Reklam Grup Başkanı Ayşe Sözeri Cemal. Kendisini tanımayan önyargılıların ilk gördüklerinde ‘‘Bunun kafası çalışmaz’’ diyecekleri kadar güzel bir kadın. Sarışın, mavi gözlü bir afet. Ama gazetenin, üstelik Hürriyet gibi büyük bir gazetenin reklam işleri ona emanet dediğim zaman sizler aklı, zekásı ve yetenekleri konusunda bir fikir sahibi olursunuz umarım.

İşte bu arkadaşımız sayesinde buluştuk. O organize etti her şeyi.

Şimdi biraz o saatlerin dedikodusunu yapayım. Eskiden ‘‘Cemiyet Haberleri’’ derlerdi hani...

Yemeklerden başlayalım.

Zeytinyağlıların yanında sıcak olarak sadece makarna çeşitlerinden oluşan bir açık büfe vardı. Ha bir de tatlılar tabii.

Ayşe'nin ana yemek olarak şişmanlatma konusunda en kötü şöhrete sahip olan makarnayı seçmiş olması ‘‘Kadın kısmı her daim rejimdedir’’ diyen erkeklere verilmiş güzel bir cevaptı.

Yemekten önce, seneler sonra kıymetini anladığımız İlhan Şeşen, gitarı ve şarkılarıyla, çiçekler arasında bir böcek olarak yerini aldı. ‘‘Neler Oluyor Bize’’yi hep bir ağızdan söyledik. Aynı zamanda mini konser boyunca hep bir ağızdan konuştuğumuz için Şeşen birkaç kez ‘‘Şşşşt’’ demek zorunda kaldı. Buna rağmen susmadık. Gün bizim günümüzdü, bir erkeğe pabuç bırakacak değildik. Habire uğuldadık.

Sanatçılardan sadece Nilüfer'le Müjde Ar katıldılar yemeğe. İkisini de çok severim.

Müjde sohbetimiz sırasında her zamanki gibi sağlık konusunda tavsiyelerde bulundu. Esas uzmanı olduğu yatırım konusunda ise benim yatıracak param olmadığını bildiğinden tek laf etmedi.

Çok mutlu gördüm Müjde'yi. Ercan Bey'den memnun, kendinden memnun. Komplekssiz, hayatla barışık. İlgi alanını kendisiyle sınırlı tutmayan, projektörlerini hayatın her yerine, dünyanın her köşesine çeviren ender insanlardan biri o.

Nilüfer de çok mutlu görünüyordu. Bir de çok küçük duruyordu. 30'unda bile değil gibi. Hayır, estetik falan değil, estetikliler hemen belli oluyor. Reha Muhtar'ın ‘‘insanı genç ve diri tutma’’ gibi bilmediğimiz bir özelliği var belki de.

Gelelim bizim takıma. Yani gazetecilere. Aslında ben her iki takıma da aitim ama, ikincisini daha çok benimsemişim galiba.

Ayşe Arman'ı ‘‘kadın’’ yönüyle de beğenen erkeklere bir diyeceğim var. Gözünüz aydın. Bu kadarını söylüyorum, arif olan anlar. Zaten son günlerdeki yazılarından anlaşılıyordu, o gün orada canlı canlı teyidini de almış oldum.

Başka ne haberler var diye düşünüyorum. Yok bir şey. Gerisi ‘‘Zayıflamışsın‘‘,‘‘ Kilo almışsın’’, ‘‘N'aber’’, ‘‘Seni iyi gördüm’’.

Çıkışta, ‘‘Sağlıklı Zayıflama Yolları’’nı anlatan bir kitap verdiler elimize. Onca yiyip içmeden sonra bundan uygun hediye ancak birer koşu bandı olabilirdi. Ama takdir edersiniz ki gazeteye biraz pahalıya mal olurdu.

Bir ‘‘Kadınlar Günü’’nü daha böylece idrak etmiş olduk. Darısı bu hususta esas idrak edilmesi gereken şeylerin başına.


BİR KEDİ DAHA


BİRİ Bizi Gözetliyor Evi'ndeki kedicik de öldü. İlgisizlikten, sevgisizlikten, dikkatsizlikten. Zaten baştan beri doğru dürüst ne yemeğini, ne suyunu verdikleri vardı. Bir keresinde leğendeki deterjanlı suyu içtiğini gördüm. En sonunda başını yediler zavallı kedinin. Kabahat bakmayı beceremediklerini gördükleri halde, o kediyi orada bırakmaya devam eden yetkililerde.

Şimdi yapacakları bir şey var. Yataş gibi duyarlı davranmak, kedinin ölümüne sebep olan yarışmacıyı yarışmadan diskalifiye etmek. Kedi geri gelmez ama adalet yerini bulduğundan yüreğimiz biraz soğur belki.

İnşallah siz bu satırları okuduğunuzda bu işi çoktan yapmış olurlar. Ve inşallah bu, dikkatsizliğe kurban giden son kedi olur. Ortalıkta yasa falan olmadığından işimiz ‘‘inşallah’’a kaldı, gördüğünüz gibi.


MIŞ-MUŞ


Erkekler yaşlandıkça yumuşacık oluyorlarmış.

Biliyoruz. Nereden yumuşamaya başladıklarını da.

Ecevit, ‘‘AB'ye üyelik hakkımız, söke söke alırız’’ demiş.

Yaşlılık bir tek Ecevit'te ters tepti; gittikçe sertleşiyor.

Tuğrul Türkeş, ‘‘Babamdan sonra ülkücü yetişmedi’’ demiş.

Cem Karaca yetişti ya.
Yazarın Tüm Yazıları