Böylesi hiç görülmedi...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Metin Göktepe olayı önceleri sadece, bir gazetecinin görev yaparken, artık maalesef alışılagelen türden bir saldırıya uğramasından ibaret idi.

Gazeteci, olayın bulunduğu her yerde görev yapar. Ama son on yıldan -özellikle Turgut Özal döneminden- beri öğrendiğimiz bir gerçek daha var:

Aynı yere bir de polis gelirse, orada sorun çıkar. Polis, -istisnalar olsa da- kendi işini yapmadan önce gazeteciyi döver. Çünkü gazeteci, polisin tutumunu da kamerayla tespit eden ve gözler önüne koyan insandır.

O nedenle önce gazetecinin pasifize edilmesi gerekir ki, polisin eli serbest kalsın. (Buradaki polis kavramı sadece amirleri ifade etmektedir.)

Göktepe işte böyle bir anlayışın egemen olduğu Türkiye'de, 9 Ocak 1996 günü polis tarafından döve döve öldürüldü.

Böylece olayın boyutu genişledi. Çünkü bir cinayet işlenmiş oldu.

Ama o sırada İçişleri Bakanı sıfatını taşıyan bugünkü İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan'ın olay ardından basına verdiği resmi bilgiye göre, Metin Göktepe öldürülmemişti. Olay yerindeki duvardan atlarken düşmüş, ölmüştü.

Sonra anlaşıldı ki, Sayın Bakan'ın sözleri düpedüz ‘‘yalan''dır.

Ve bu suretle yeni bir gerçek daha ortaya çıktı:

Polisteki işleyiş, gerçeği kendi bakanından bile gizlemeye, onu yalan söyleyen bakan durumuna düşürmeye müsaittir.

Devletin kamuoyuna resmen yalan söyleyebileceği, böylece bir kere daha ispat edilmiş oldu.

Ama olay orada bitmedi.

Sanık eğer güvenlik kuvvetlerine mensup ise, suçlunun bulunup ortaya çıkartılmasının nerdeyse imkânsız olacağını sonraki gelişmeler gösterdi.

Bunlar bulununca suçluların imdadına Memurin Muhakematı Hakkında Kanun'un yetişeceği ve sanıkların adalet önüne çıkarılmasının bir de bu yolla engellenebileceği anlaşıldı.

Ancak kamuoyu baskısı buna da izin vermeyince, adaleti engellemenin yeni bir yolunu bulmak icap etti.

Bunun için İstanbul'da işlenmiş olan cinayetin davası önce Aydın'a, oradan da Afyon'a nakledildi. Yani yorgunu yokuşa sürmekten medet umuldu.

Ama o da olmadı. Çünkü davaya gösterilen iç ve dış ilgi o kadar yoğunlaştı ki, sanıklarla onların koruyucuları başka bir yol buldular: Suçlu sanılan polisleri adalete hesap vermekten kurtarmak için, duruşmaya katılmamalarını sağladılar.

Ama kamuoyu yakalarını bırakmadı. Nitekim yargıç, duruşmaya katılmayan 5 polisin tutuklanmalarına karar verdi. Bunun üzerine polisimiz, kendileriyle ilgili tüm bilgilere sahip oldukları 5 memuru bulup dün Afyon'da yapılan duruşmada yargıç önüne çıkartamadı.

Veya daha vahimi: Bizzat Başbakan Mesut Yılmaz'ın talimatına rağmen çıkartmadı.

Ve böylece ülkemizin, Başbakan'ın talimatını da yerine getirmeyen bir güvenlik gücüne sahip olduğu ispat edilmiş oldu.

Durumu öğrenmek için daha ne istersiniz?

Yazarın Tüm Yazıları