Bağdat ikilemi

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Körfez yine ısınıyor. Dün kalabalık yerleşim merkezlerini vurup çok kişiyi öldüren büyük füzeler, keşif uçaklarının üstüne radar kilitlenince atılan küçüklerden farklı.

Yeni harekâtın başlangıcı mı?

Güneyden geldiğine göre, gemilerden değil de, Suudi Arabistan'dan veya Kuveyt'ten kalkan uçaklardan mı fırlatılmış?

Saddam yönetimini kızdırıp ölçüsüz diye nitelendirilecek bir tepkiye zorlamak için girişilmiş bir hareket mi?

Dehşet salıp halkı ayaklandırmak üzere bilinçli yapılmış bir saldırı mı?

Bilinmiyor.

Irak liderinin olupbitenleri kendine göre izah eden bir açıklaması var. Hafta sonu Bağdat gazetelerinin baş sayfalarında yayınlanan yazısında, ‘‘Amerika ve Ortadoğu'daki yandaşları, petrol fiyatlarıyla ilgili olarak ortak bir oyun oynamaktalar’’ diyor, ‘‘Bir gerginlik, bir durgunluk; bir gerginlik, bir durgunluk! Daha önce zaten OPEC'e, yani Petrol Dışsatımcısı Ülkeler Örgütü'ne baskı yapıp üretim kotalarını serbest bıraktırmış olan Suudi Arabistan ve Kuveyt yöneticileri durgunluk dönemlerinde üretimi artırıp fiyatları iyice düşürüyorlar; o sırada Amerikan petrol şirketleri çok alım yapıp büyük stok oluşturuyorlar. Gerilim dönemi geldiğinde fiyatlar yükselince, bu stok satışa çıkarılarak bol para kazanılıyor.’’

Doğru da olabilir. Ama, tek açıklama bu değil. ‘‘Monica olayı yine ters tepmeye başladı; onunla ilişkili olabilir’’ diyenler var. ‘‘Ağır bombardıman sonrasında, Amerika'nın 93 milyon dolar dağıttığı ‘muhalif gruplar'ın eylemleri başlayacak; ona hazırlık’’ diyenler de.

Kimse tam bilmiyor. Peki, Amerika’yı yönetenler ne yaptıklarını veya yapmak istediklerini tam olarak biliyorlar mı?

Çok şüpheli.

Bu durum, uzaktan seyredenlere gülünç gelebilir.

Ama, Türkiye için, hele İncirlik üssüne ‘‘patriot’’lar yerleştirildikten sonra, işin şakası yok. Ayrıca, Ankara'daki Amerikan Büyükelçiliği müsteşarının Irak'ı içten karıştırmak üzere görevlendirildiğini bildiren bir Washington açıklaması söz konusu. Hepsi, Türkiye'nin başını belaya sokabilir.

Irak konusundaki Amerikan tutumunu eskiden beri kuşkuyla izleyen Türkiye Başbakanı'nın, haklı olarak, ‘‘Böyle şey olmaz!’’ demesi ve Büyükelçi'nin Amerika'nın gerçek niyetini kendisine anlatmak için ‘‘nezaket’’ ziyaretinde bulunması bu yöndeki çabaları durdurmaya yetecek mi?

Belli değil.

Belli olan bir şey var: Önümüzdeki günlerde IMF heyeti, Ankara'ya yine geliyor; 1999'da toplayacağı tüm vergi gelirinin yüzde 66'sını borç faizlerine ödemek zorunda olan Ankara, muhtaç olduğu yeni krediler için heyetten ‘‘yeşil ışık’’ bekliyor. Üstelik, Türkiye Başbakanı geçen cuma günü Sedat Ergin'le konuşurken, ‘‘ABD'nin IMF kararlarında etkili olduğu bir gerçek; bu etkinin kullanılmasını memnuniyetle karşılarız’’ demiş.

Yıllardır sürdürülen batakçı ekonomik tutumların dış politika açısından ülkeyi ne gibi ikilemlere sürüklediğini gösteren bundan daha iyi örnek olabilir mi?



Yazarın Tüm Yazıları