Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Post-modern çöpçatanlık

Ben delirdim!

İşi gücü bırakıp bir ‘‘çöp köşesi’’, ya da ‘‘çöp sayfası’’ hazırlamayı düşünüyorum. ‘‘Post-modern’’ bir ‘‘çöp-çatanlık’’tan söz ediyorum. Hem hep birlikte eğlenebileceğimiz, hem de ciddi ciddi fonksiyonel olabilecek bir şey. Kendim için istiyorsam namerdim, benim sevgilimin ‘‘son kullanma tarihine’’ daha epeeey bir zaman var, sadece sizi düşünüyorum. Bir de ortalıktaki herşey o kadar içkarartıcı ve anlamsız ki, gülelim, keyiflenelim, flört edelim istiyorum. Hani bir zamanlar Hafta Sonu'nda vardı, hala var mı bilmiyorum, onun daha ‘‘marjinali’’ belki. Evlenmek isteyenler için değil, rica ederim, daha az ‘‘köylü’’ bir şey, daha ‘‘kentli’’ bir şeyden bahsediyorum.

*

Ama altından kalkamam diye korkuyorum.

Çünkü bu köşede bir erkeğin içtenlikle kaleme alınmış bir mektubu yayınlanınca, farkettim ki, şu son zamanlarda onunla tanışmak isteyen ‘‘adam gibi kadınlardan’’ bir dolu mektup gelmeye başladı.

Ciddiyim.

Böyle bir potansiyel var.

Ama nasıl formüle edilir henüz bilmiyorum.

Bazen sizlerden gelen mektupları okuyunca, A mektubunu yazanla B mektubunu yazan aslında farkında olmadan ne kadar da birbirine yakın şeylerden söz ediyor diye düşünüyorum. Ben sizin ortak paydanız gibi oluyorum ama biliyor musunuz, bir yolu olmalı, arada ben olmadan da sizler görüşebilmelisiniz.

*

Mesela aşağıda bir mektup okuyacaksınız.

Ben bu n.g'ye bayıldım, erkek olsam Allah belamı versin onun peşine düşerdim, çünkü o kadar güzel ifade etmiş ki kendini, üstüne üstlük bir de komik. Bu arada tabii, ben de ‘‘sütten çıkmış ak kaşık’’ değilim, ben n.g'lerin okuyucum olmaya devam etmesini istiyorum, bilmem anlatabiliyor muyum. Yani birilerinin mektubunu burada yayınlıyorsam, her zaman, o gün yazı yazmak istemediğimden değil, bu ‘‘gözlük’’ denilen şeyin biraz da ‘‘inter-aktif’’ birşey olmasını istediğim için.

Yani söyler misiniz, ben burada değerli fikirlerimi yazıp yazıp dursam kaç yazar, siz bana nefret ettiğinizi ya da sevdiğinizi ya da başka bir fikrinizi, düşüncenizi iletmezseniz!

‘‘Tek kale top oynamak’’ gibi bir şey.

Üstelik onu yeterince yapıyorlar!

Yemin ederim, günün birinde yaptığım işin ‘‘tek kale top oynamaya’’ benzediğine inanırsam, o gün gidip çocuk doğurur bu işleri bırakırım, en azından evde kocamdan ve oğullarımdan ne kadar saçmaladığımın yorumlarını dinlerim. Ben size kendimi yeterince anlatabiliyor muyum? Ben yaşam istiyorum, hayat istiyorum, hareket istiyorum. Haber bunların içinde var, trend bunların içinde var, gençlik bunların içinde var. Ben sizlerden çok şey öğreniyorum ve çok eğleniyorum. Anasını satayım gerisi de boş zaten...

*

Başınıza gelenleri, virgülüne dokunmadan anlatıyorsunuz ya...

Ben de özendim.

İki ay önce çok yakın bir arkadaşım benim için ‘‘uygun gördüğü’’ bir arkadaşını, bana haber vermeden, yemeğe çağırmış.

‘‘Hadi gel, hamsi yaptım’’ diye beni zar zor kandırdı.

Havamda değildim ama ayıp olmasın diye kalkıp gittim.

***

Üzerimde abimin ‘‘geri zekalı’’ eski kız arkadaşının hediye ettiği ve sadece evde kimse yokken, aynaya bakmayacağım günlerde giydiğim, önünde yarış arabası olan ‘‘b.k’’ renkli sweat-shirt, saçlarımı yıkamadığım haftanın tek gününde, ceviz kabuğu soyduğum için iki gündür çıkmayan ‘‘yeşil tırnak aralarım’’, bir de regl olduğum için burnumun ve çenemin üzerinde iki koca sivilce ile ona gittim.

Alt tarafı hamsi yiyeceğiz...

Üstelik o hafta ‘‘sigarayı bırakma haftam’’.

Bende haftanın isimleri vardır:

a) sigara bırakma haftası

b) zayıflama haftası

c) seminer haftası

Bu haftalar bu işlere ayrılır, ya sevilir, sıkı sarılınıp devam edilir ya da bıkılır, olmayacağı anlaşılır, konu kapatılır. Şimdiye kadar tek bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar olanı işe yaradı: Fransız mutfağından çok şık beş yemek nasıl yapılır öğrenildi. İstanbul'un tarihi yerleri, ‘‘gerçek tarihleri’’yle işin ehlinden kapıldı. Dört kilo zayıflandı. İşte söz konusu olayın geçtiği hafta da ‘‘sigara bırakma haftası’’ydı. Tabii onun altından kalkılamadı!

*

Yaklaşık iki yıldır kimse yok hayatımda ya...

Arkadaşlarıma dert oldu. Canım sıkkın, moralim bozuk, işim iyi ama araba taksidi, kira ve vesaire yüzünden alıştığım güzel tatilleri yapamamışım. Sinirden antenleri açıp da kimseye bakamıyorum. Zaten artık kimseleri beğenmiyorum. Kimseler kesmiyor beni.

Kendime bir güven geldi, haddi hesabı yok.

Erkek diye her pantalonluya bakamam ya...

O yüzden kısır döngü.

Ama onlar, ben mahvoldum, erkeksiz kaldım kafayı yedim sanıyorlar.

Arkadaşlarım -ki dört tanedir onlar- pek telaşlı.

Herkes ayrı ayrı akıl veriyor.

Halbuki, toplaşıp akıl yerine bana para verip, güzel bir tatile gönderseler olay çözülecek haberleri yok!

*

Neyse arkadaşımın evine gittim.

Giderken de boş gitmeyeyim diye kapıdan 2 kilo muz aldım.

Elimde muz paketi.

Toptan hepsini hayal edin...

Kapı açıldı.

Arkadaşım, yemin ediyorum yüzüme tekrar kapadı. Ağzım açık, ‘‘N'oluyor şaka mı bu?’’ diye düşünürken, tekrar aralandı kapı. Arkadaşım bana baktı, eliyle ‘‘Git git, beş dakika sonra falan gel’’ yapıyor.

Saçım kirli, ‘‘sigara bırakma haftamdayım’’, yorgunum, tatilim gelmiş, sivilceliyim ve ‘‘b.k’’ renkli aptal bir sweat-shirt üzerimde, zorla davet edildiğim evin kapısında, elimde muz poşeti, kapı suratıma kapatılmış!

Twilight Zone filminde miyim neyim diye düşünüyorum.

Abimden sık sık duyduğum küfürlerden savuruyorum, bir elim de sürekli zilde. Karşı komşu kapıyı açıyor, üst kattakiler sarkıp bakıyor, asansör kata doğru geliyor. Neyse kapıcı beni görünce, ‘‘Ha abla sen misin, evde kimse yoksa gel bi çayımızı iç’’ diyor, suratımdaki ifadeden korkup, kaybolup gidiyor.

Az biraz sonra kapı tekrar açılıyor.

Arkadaşım bu kez kapının dışına gelip fısıltıyla benim hemen eve gidip, ne yapıp edip ‘‘düzelip’’ gelmemi söylerken ve ben ona yumruk atmaya hazırlanırken, kapıda bir adam beliriyor...

Ben muzları kapının önüne döküp...

Koşarak aşağıya iniyorum ve arabada hüngür!

*

Bu iki yılda en acıklısı bu olmak üzere senaryolar, senaryolara bağlandı. Ama arkadaşlarım bana hala ‘‘çöp çatamadı’’.

Hani diyorum acaba siz bana bir akıl verebilir misiniz...

Hayır, hayır nasıl bir adam bulurum diye akıl istemiyorum (sizin en sevdiğim yönünüz akıl vermeyi hep reddetmeniz).

Bu manyaklara şu an gerçekten erkek istemediğimi, tatilden başka bir şey istemediğimi, onlar bensiz erkek arkadaşlarıyla gezince kıskanmadığımı, evde oturup ağlamadığımı, depresyona gireceksem, onlarsız da girebileceğimi, son sevgilimin evlenmesini gurur yapmadığımı, işime düşkünlüğümün sebebinin erkeksizlik olmadığını anlatabilmek konusunda akıl fikir istiyorum.

*

Biz kadınlar kendi kendimizi nasıl da şartlamışız yahu...

Sanki hayat onlarsız yok!

Sanki erkeksiz kadın eşittir bunalımlı, mutsuz kadın.

Halbuki ben artık çok seçiciyim.

Hayır, ben seçerek ve bilerek bu dönemi böyle yaşıyorum.

Hayır, paylaşmasını bilen, espri anlayışı olan, okuyan ve tercihen yazan, 35 yaş civarında, kasılmayan, tatilden zevk alan, İstanbul'u benim kadar seven, tercihen 1.17'in üzerinde boyu olan, güzel konuşan ve kokan, beni sahiplenmeyen ama değer veren, kıskanmayan ama kollayan, demokrat, aydın, blues seven, güzel elleri olan, güzel bakan, iyi sevişen, iyi öpen, ‘‘nasıldım’’ diye sormayan, kötüyse de takmayan...

BİR ADAM BULAMAZSAM BEN ERKEK İSTEMİYORUM.

Çok mu istiyorum?

N'olur anlayın beni.

Öptüm sizi.

n.g

HAMİŞ: sevgili n.g, ya biliyorum ben bir kadınım işine yaramam ama diyorum ki, beni bir arasan, ben sana extra lux duble zeytinli bir martini ısmarlamasam, beğenmezsen bol kremali bir cappucino'ya çevirsem ve bir iki saat sohbet etsek. Yalnız bu aralar poromosyon değil, bir aşk gezisine çıkıyorum, dönüşüm Kasım'ın ilk Çarşambası olacak. Ara canım!

Yazarın Tüm Yazıları