Umutsuz İş Kadını
Umutsuz İş Kadını
Umutsuz İş Kadını

En yakının seni incitirse

Bu hayatta herkesin layık olduğu bir vitrin rafı var. Her an görmekten, birlikte bir şeyler paylaşmaktan hoşlandıklarını, senin için en önemlileri ön sıradaki raflarda tutuyorsun. Kıymetlilerin oluyor onlar senin…

Haberin Devamı

Bu hayatta herkesin layık olduğu bir vitrin rafı var.

Her an görmekten, birlikte bir şeyler paylaşmaktan hoşlandıklarını, senin için en önemlileri ön sıradaki raflarda tutuyorsun. Kıymetlilerin oluyor onlar senin…

Daha az önemliler, hatta önemsizler ise daha arka raflarda duruyor.

Zira değer vermediklerini önlerde tutup sürekli göz önünde bulundurarak asabını bozmak istemiyorsun.

Aslında onların seni üzmesi pek de mümkün olmuyor. Yaptıklarını umursamıyorsun bile.

Oysa kendini yakın hissettiğin, her şeyini paylaştığın insanlar her daim hayatında kalsın, hep aynı rafta yer alsın istiyorsun.

Sen istiyorsun istemesine ama, onlar istemiyorsa…

Biliyorlar yumuşak karnını, nasıl davranırlarsa seni daha çok kıracaklarını.

Savunmasız yanlarını…

Haberin Devamı

Önem verdiklerini… Vermediklerini…

Parmaklarını sallıyorlar mesela seninle konuşurken. Kaç yaşında olduğunu umursamadan.

Sonra… Seslerini yükseltiyorlar.

Söyleyeceklerini art arda sıralayıp sen konuşurken kapıyı çarpıp çıkıyorlar arkalarında nasıl kırık bir kalp bıraktıklarını bile umursamadan.

Sana “konuşma” diyorlar yani. “Sesini bile duymak istemiyorum.”

Susturuyorlar seni.

Tehditler savuruyorlar seni incitmek, gözünü korkutmak için.

“Ben böyle istiyorum kendi adıma, canın isterse” tavrını takınıyorlar.

Küçücük bir kız çocuğu oluyorsun o anda kadınlığından sıyrılıp; onlar azarlarken seni.

Duymaktan en nefret edeceğin şeyleri söylemekten geri kalmıyorlar.

Özellikle söylemekten geri kalmıyorlar hatta seni rahatsız edeceğini bildiklerini.

Bilerek, seçerek cımbızla seçiyorlar acı sözlerini.

Sesini bile çıkarmıyorsun, öylece bakıyorsun gözlerinin taa içine, duyduklarına-yaptıklarına inanamaz, afallamış bir ifadeyle.

"Bu mu benim en değerlim?" diyorsun.

Sonra…

Gözünden bir damla yaş akıyor… Uzanıp alıyorsun onu en öndeki raftan, arka sıralara yerleştiriyorsun bir daha hiçbir zaman ön rafa geçemeyeceğini bilerek.

İçin acıyor…