Yıldız Öz Samaha

Ayın vazgeçilmez tatlısı: Ramazan Güllacı

4 Nisan 2023
Bir Ramazan ayıyla daha buluşmanın sevincini yaşıyoruz, fakat bu yıl başka. Bu yıl buruk sevinçle yaşıyoruz Ramazan’ı. Bereketiyle birlikte gelen bu ay, yakın zamanda yaşadığımız deprem felaketi sebebiyle biraz kederli geçse de Ramazan ayının sahip olduğu paylaşma ve dayanışmanın, millet olarak daha fazla kenetlenmemize vesile olacağına inanıyorum.

Bölgeye gidecek yardımlar, Ramazan ayında ayrı bir önem kazanıyor. İşte tam da bu noktada bu özel ayın, dini mali yükümlülüklerini yüzyılın felaketini yaşayan deprem bölgesine ulaştırmanın çok kıymetli olacağını düşünüyorum. Ben ailem ve kardeşlerimle birlikte depremin ilk anından beri Hatay’da bağış ve yardım çalışmalarında aktif rol alıyorum. Yaşanan her afetin ardından tüm civanmertliğiyle yaraları sarmaya çalışan Türk halkının Ramazan’da da yardımlarını ihtiyaç sahiplerine ulaştıracağından hiç şüphe duymuyorum. Fakat naçizane bir çağrıda bulunmak istiyorum; ailemizi, dostlarımızı, komşularımızı iftara alma gibi Ramazan geleneklerimizi bu yıl erteleyelim, harcanacak sofra giderlerini depremden etkilenen vatandaşlarla paylaşalım. Gücü yetenler olarak Ramazan kumanyalarımızı ise bölgeye ulaştıralım. Çünkü oradaki yardım ihtiyacının, bir günlük ya da bir haftalık eylemler değil, sürdürülebilirlik gerektiren çalışmalar olduğuna inanıyorum. Bir düşünün; bizlerin yardımıyla orada kurulacak sahur ve iftar sofraları, manevi bir iklim oluştururken, toplu dualar da bölge insanımıza bir nebze olsun manevi motive sağlayacak. Unutmayın, ancak bu şekilde kenetlenir ve birbirimize sarılırsak kötü günleri geride bırakabiliriz.

Bu haftaki tarifime gelecek olursak, her ne kadar buruk bir Ramazan ayı geçirsek de bereketli Ramazan sofralarının vazgeçilmezlerinden olan ve tarihi Osmanlı’ya kadar uzanan güllacın çok merak edildiğini biliyorum. Oldukça hafif bir tatlı olan güllaç, düşük kalorisi sebebiyle bilhassa uzun açlıkların ardından iftar sonrasında çokça tercih ediliyor. Peki, uçsuz bucaksız zenginliklerle dolu mutfağımızın en gözde lezzetlerinden güllacın hikayesini hiç merak ettiniz mi?

Ramazan ayı yaklaştıkça market raflarında görmeye başladığımız, Ramazan boyunca saltanatını sürüp ay sonunda da sessiz sedasız ortadan kaybolan bu nefis tatlının hikayesi Osmanlı’ya kadar dayanıyor. Osmanlı döneminde yaşayan halk, bundan yaklaşık 600 sene önce mısır nişastasını saklama çabasıyla mısır nişastası, un ve su kullanarak açtığı yufkaları kurumaya bırakıyor, ardından da depoluyordu. Tabii bu öyle kolay bir iş de değildi. İşin püf noktası, her bir güllaç yaprağının 30-35 gram ağırlığında olması gerektiğiydi. Çünkü ağırlık arttığında güllaç lapalaşıyor, azaldığında ise kırılıyordu. Kuruyan yufkalar da süt ve şekerle ıslatılarak tüketilirdi. Zamanla bu karşımın içine gül suyu eklenmesiyle ortaya güllü aş çıktı. Tıpkı sütlü aşın zamanla dilimizde sütlaca dönüştüğü gibi güllü aş da güllaç ismini aldı. 1400’lü yılların sonunda ise Kastamonulu Ali Usta sayesinde saray mutfağında tanınmaya başladı. Saraylıların Kastamonu gezisi sırasında elinde kalan son nişasta yufkalarını sütle ıslatıp misafirlere ikram eden Ali Usta, yaptığı güllaç sayesinde kendini bir anda sarayın mutfağında buldu, hatta sarayın tatlıcı başı oldu. Güllaç, böylece 1489 yılında ilk kez saraya girdi. Gülsuyu değilse de nar ilave edilmesi bir Osmanlı geleneği olarak hala devam ediyor.

Bana sorsalar mideyi yormayan özelliğiyle güllaç, geriye kalan 11 ay boyunca da afiyetle yenebilir. Çünkü bu tatlı, bir de yaz meyveleriyle buluştuğunda tam bir lezzet şöleni yaşatıyor. Tabii kış aylarına denk gelen Ramazan aylarında taze frambuaz ya da çilek bulmak çok da mümkün olmuyor. Bu nedenle ben böyle zamanlarda güllaç tariflerimde dondurulmuş meyveler tercih ediyorum.

Yazının Devamını Oku

Tahin bu kez pekmezle değil elmayla buluşuyor: Tahin ezmeli elmalı tart

25 Ocak 2023
Kış gelince, tezgâhları çeşit çeşit elmalar sardığında elim hemen elmalı tariflere gidiyor. Elmalı turta, elmalı kek derken tabii ki yetmiyor ve daha farklı arayışlara yöneliyorum. Tam da bu noktada imdadıma kış mevsiminin vazgeçilmez lezzeti olan tahin yetişiyor ve kendimi elma ile tahini buluşturduğum bu enfes tarifi hazırlarken buluyorum. Buram buram elma ve tahin kokusu eve yayıldığında o kadar mutlu olurum ki, tart fırında pişerken onu yemekten çok kokusunu duymaktan keyif alıyorum.

Biliyorsunuz ki tahin, Türk mutfağında mezeden tatlıya her türlü tarifin lezzetini taçlandıran harika bir gıda. Hammaddesi susam olan tahin, ülkemizin kimi bölgelerinde ‘tahan’ ismiyle de anılıyor. Bu kıymetli besin, susamlar ezilerek ve çeşitli işlemlerden geçirilerek üretiliyor. Özellikle de kış aylarında sıklıkla tüketiliyor. Türk mutfağında kış kahvaltılarının sevilen lezzetleri arasında zirveye oturuyor ve pekmezle buluştuğunda hem vitamin hem de lezzet patlaması yaşatıyor. İçeriğinde barındırdığı vitaminler ve mineraller ile oldukça besleyici ve doyurucu bir gıda maddesi olan tahin, insan vücudu için sayısız fayda taşıyor. Elmanın faydalarından ise zaten artık bahsetmeme dahi gerek yok diye düşünüyorum, tam bir bağırsak dostu. Hal böyle olunca mutfaklarımızı neden tahinli elmalı tart kokusu sarmasın ki dostlar, ne dersiniz?

Ben bu tarifi yaparken tart hamurumu parmaklarım yardımıyla kalıba eşit şekilde yayıyorum. Ardından tahinli dolguyu ekleyip yine parmaklarımla yaydıktan sonra üzerine Antep fıstığı seriyorum. İnce ince dilimlediğim elmaları da dizdikten sonra son olarak daha çıtır bir kıvam elde edebilmek için üzerine tereyağı ve toz şeker serpiyorum. Ortaya çıkan lezzete inanamayacaksınız. Bu arada hazırlık aşamasında tart ya da kek kalıbınız yoksa orta boy bir borcam da kullanabilirsiniz.Fakat piştikten sonra tartı özel kalıbından çıkarmak borcamaoranla daha kolay olacaktır.

İpuçlarını da paylaştığıma göre elma, tahin ve ağızda dağılan hamurun mükemmel uyumunu hissedeceğiniz bu tatlının yapım detaylarına geçebiliriz. Sorularınız, merak ettikleriniz ve diğer leziz tariflerime ulaşmak için beni Instagram’da@cheffyildiz hesabımdan takip edebilirsiniz. Tarifimi denediğinizde de benimle Instagram’dan paylaşmayı unutmayın.

Malzemeler

Tartı için

100 gr tereyağı

1 su bardağı un

Yazının Devamını Oku

Minik sağlık topları: Ayvalı terbiyeli Brüksel lahana

11 Ocak 2023
Standart yemek çeşitlerinden sıkılan, akşam yemekleri için farklı bir tarif arayan okuyucularım için yepyeni bir tarifle geldim bu hafta; ceviz büyüklüğünde ufak yumrular şeklinde büyüyen, katmanlı yapıya sahip bir sebze desem? Evet, bildiniz! Brüksel lahanası… Üstelik ayvalı terbiyeli…Birçoğunuzda lahana ismini duyar duymaz “Hımmteşekkürler, ben almayayım.” tepkisi uyandığını biliyorum.Fakat vereceğim bu tarifle, Brüksel lahanasına olan bakış açınızı hatta bu sebzeyle olan ilişkinizi değiştireceğime inanıyorum.

Kökleri oldukça eskiye dayanan bir sebze olan Brüksel lahanası, takvimler 13. yüzyılı gösterdiğinde Brüksel’de görüldüğü için ismini bu şehirden alıyor. Bu sebeptendir ki Brüksel lahanası, yalnızca bizde değil başka dillerde de bu isimle anılıyor. Her ne kadar tarihin en derinlerinde yer alsa da bu köklü sebze ne yazık ki diğer sebzeler kadar popüler olmayı başaramıyor. Ben Brüksel lahanasının hak ettiği değeri görememesinin nedeninin de doğru pişirilmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü bu minik lahanalar gereğinden fazla pişirildiğinde içeriğindeki kükürt açığa çıkıyor, bu durum da kokusunu ve tadını olumsuz yönde etkiliyor. Brüksel lahanasını çiğ tüketmeniz de mümkün olmuyor tabii. Bunun sebebi de çiğken lezzetsiz ve sindiriminin zor olması. Kısacası bu şifa deposu sebzenin püf noktasını ne aşırı yumuşatacak kadar ne de çiğ bırakacak kadar pişirmek, yani tam ortasını tutturabilmek oluşturuyor.

Minik boylara sahip bu sevimli lahanalar, bünyesinde sağlığımıza yararlı pek çok vitamin ve mineral barındırıyor.Brokoli ve karnabahar gibi turpgiller ailesinde yer alan bu sebze, zengin lif içeriğiyle kan şekeri seviyesini sabit tutmada önemli rol oynuyor. Kalp sağlığının korunmasına yardımcı olan Brüksel lahanası, kanser riskini de azaltmasıyla biliniyor.Balık tüketimiyle vücuda alındığı bilinen Omega-3 yağ asidinin bitkisel formunu içeren Brüksel lahanası, içeriğindekiC vitamini ile de bağışıklığı arttırıyor. Ayrıca bağ dokusu ve kemiklerin yapısında bulunan kolajen üretimini de destekliyor. Tabii bağırsakların çalıştırılması ve kolesterolü düşürmesi gibi kıymetli özelliklerini de unutmamak gerek. Folik asit içeriğiile anne ve bebek sağlığını koruduğundan riskli gebelik durumlarının da önüne geçiyor. Bunların yanı sıra K vitamini açısından da besin zenginliği sunan Brüksel lahanası, kemiklerin güçlenmesine de büyük destek sağlıyor. Saymakla bitmeyen faydalarıyla bu sebze, anlayacağınız sofralardan eksik edilmemesi gereken besinler arasında zirveyi zorluyor.

100 gramı sadece ve sadece 36 kalori içeren Brüksel lahanasının bir diyet sebzesi olduğunu da atlamak gerektiğini düşünüyorum. Yüksek lif barındıran bu değerli sebze, bağırsakların işleyişini hızlandırmada da önemli bir görev üstleniyor. Düzenli tüketildiğinde ise kilo verme sürecinin hızlanmasına destek sağlıyor. Fakat uzmanlar tarafından haftanın yalnızca birkaç günü tüketilmesi öneriliyor. Fazlası sindirim sistemini yorabiliyor.

“Bir Brüksel lahanası yemeği için amma uzun bir giriş yazısı yazmışsın.” dediğinizi duyar gibiyim. Fakat böylesine faydalı bir sebzeyi siz sevgili okuyucularıma da sevdirebilirim düşüncesiyle bildiklerimi aktarmak istedim. Biraz da paylaşacağım tarife değinmem gerekirse, ayvalı terbiye ile buluşan Brüksel lahanasının çok farklı bir lezzet sunduğunu belirtebilirim. Bilhassa özel sosun lahanaya çok yakıştığının altını çizmem gerekir. Bu yemek, sebzeseverler için adeta bir mutluluk tablosu olacak. Siz de bu kıymetli sebzeye mesafeli yaklaşıyorsanız, ayva terbiyesi ile Brüksel lahanasının mucizevi buluşmasına mutlaka şahit olmalı, hatta bu enfes lezzeti mutlaka deneyimlemelisiniz. Haydi, kış mevsiminin en faydalı sebzelerinden olan Brüksel lahanası, kereviz sapı, havuç ve ayvanın birleşimiyle nefis bir lezzet hazırlamak için kolları sıvayın! İşte tarif…

Yazının Devamını Oku

2023 Yılbaşı Menüsü: 5 Leziz Tarifle Kocaman Bir Yeni Yıl Sofrası

27 Aralık 2022
Merhabalar sevgili dostlar. Acısıyla tatlısıyla, iyisiyle kötüsüyle, hüznüyle mutluluğuyla bir senenin daha sonuna geldik. Eminim ki aramızda yılbaşını sıradan bir gün sayanlarımız ve herhangi bir özel hazırlığa gerek duymayanlarımız da vardır fakat ben “yeni yıla ancak enfes yılbaşı sofralarıyla girilir” diyenlerdenim. Bunun için de benim gibi düşünen ve yeni yıla lezzetli bir başlangıç yapmak isteyen hatırı sayılır bir kitlenin olduğunu varsayarak yine enfes öneriler hazırladım.

Benim kalabalık ve kocaman masalar etrafında toplanan, mutlu anları en özel yemeklerle taçlandıran bir aile içinde yetiştiğimi artık birçoğunuz biliyorsunuz. Geçmişimden gelen meze kültürüne de ne kadar aşık olduğuma aşinasınızdır sanıyorum. Benim gibi kökleriyle mutfağa sıkı sıkıya bağlı biri için de her yıl birbirinden farklı ve leziz yılbaşı menüleri oluşturmak her zaman büyük zevk olmuştur. Yılın son gecesini sevdiklerinizle birlikte geçirmek istiyorsanız güzel bir menü şart. Ancak keyifli bir yılbaşı sofrası için yeni yıl ruhunu yansıtacak, mumlar, yılbaşı süsleri ve dekoratif objelere de ihtiyacınız olacak tabii, orasını tamamen sizin zevkinize bırakıyorum. Ben menü seçenekleri konusunda destek vermeye geldim! Misafirlerinize unutulmayacak, yılbaşına yakışır tariflerle harikalar yaratabileceğiniz bir menü oluşturabilmeniz için size tam beş tarif önerim olacak.

Menü listemin başında akşam yemeklerine çorba ile başlamayı sevenler için tabii ki yılbaşı masalarınıza renk katacak balkabağı çorbası geliyor. Tadı ve görüntüsü ile adeta yeni yılınızı kutlayan balkabağı çorbasını ikinci sırada birçok kişi için geleneksel hale gelen yılbaşı hindisi izliyor. Üçüncü sıra ile bir farklılık yapıp sofralarınıza yılbaşının sembollerinden narla, lezzetiyle her tarifin lezzetini arşa çıkaran patlıcanın buluştuğu muhteşem bir tarifi taşıyorum; narlı patlıcan çevirme. Dördüncü sırayı yılbaşı ruhuna çok yakışan, görüntüsü ile ise büyüleyen kekten yılbaşı evi izliyor. Pişirme sırasında yayılan mis kokusuyla evinizi yılbaşı ruhuna doyuran, birbirinden güzel şekilleri ve süslemeleriyle küçükten büyüğe herkesin kalbini çalan kurabiyeleri de unutmuyoruz ve beşinci sıra ile finali enfes yılbaşı kurabiyeleri ile yapıyoruz. Böyle bir geceye bol çeşitli mezeler de çok yakışacaktır. Siz alternatif olarak yılbaşı sofranıza en sevdiğiniz meze çeşitlerini de ekleyebilirsiniz.

Şimdi yılbaşını sevdiklerimizle birlikte kucaklamanın tam zamanı. Herkese 2023 yılının en başta sağlık, daha sonra huzur, mutluluk ve barış getirmesini diliyorum. Yeni yıl, yeni umutları da beraberinde getirsin, geçmişteki kayıplarımızdan aldığımız dersler, gelecekteki kazançlarımızın temelini oluştursun. Kayıplarımızın az, kazançlarınızınsa bol olmasını diliyorum. Her şey dilediğiniz gibi olsun. Malzemeleriniz hazırsa, yeni yıl sofrasını güzelleştirecek yılbaşı menümüzün detaylarını birlikte görelim.

Sorularınız, merak ettikleriniz ve diğer leziz tariflerime ulaşmak için beni Instagram’da @cheffyildiz hesabımdan takip edebilirsiniz.

Balkabağı Çorbası Tarifi

Malzemeler

2 dilim tatlı kabak

Yazının Devamını Oku

Dışı çıtır çıtır, içi lokum gibi: Susamlı patlıcan pane

19 Aralık 2022
Herkese merhaba sevgili dostlarım. Bu hafta patlıcanseverleri çok mutlu edecek bir tarifle geldim, üstelik galeta unu ve susamla buluşturduğum enfes bir versiyonu ile: susamlı patlıcan pane. Patlıcan, birçok yemek çeşidi çıkarılabilen, mutfaklarımızın olmazsa olmaz meyvelerindendir. Evet, meyve dedim, yanlış görmediniz.Patlıcanı çoğumuz sebze olarak kabullenmiş olsa da kesilip yakından incelendiğinde görülen, ete gömülü küçük tohumları patlıcanı meyve olarak niteler. Yani kısacası, çekirdekli ve tohumlu tüm besinler meyve sınıfında adlandırılır. Kızartmak, sotelemek, fırınlamak gibi farklı seçenekli yemeklere eşlik edebilen patlıcan, pek çok kültürde de oldukça sevilir. Cilt pigmentlerini geliştirmeye olan katkısı ve birden fazla içerdiği flavonoid ile de sahip olduğı antioksidan özellikler sayesinde beslenme uzmanları tarafından tüketimi sıkça tavsiye edilir. Fakat kendine özgü tadı nedeniyle patlıcanı bir de sevmeyen hatır sayılır kitlesivardır. Eğer onlardan biriyseniz, her yemeğin lezzetinin onu nasıl yaptığınıza ve hangi malzemeleri kullandığınıza bağlı olduğunu unutmayın. Bunun için de size pane yönteminden bahsetmek istedim.

Bir çoğumuzun mutfağında sıkça kullandığı yöntem olan pane dış yüzey, en basit anlamıyla tabaka olarak adlandırılır.Paneleme işlemi de pişirilecek ürünü sırasıyla yumurta ve galeta unundan geçirme işlemiyle yapılır. Tabii tercihe göre yumurtadan sonra una, ekmek kırıntısına veya ufalanmış mısır gevreğine bulama yöntemiyle de uygulanabilir. Böylece pane yöntemi ile pişirilecek etin ya da sebzenin fazla yağ emmesinin önüne geçilir. Pane harcını beyaz et, kırmızı et, balıklar ve sebzeler olmak üzere ana yemek kategorisinde rahatlıkla kullanabileceğiniz gibi, soğan halkası, peynir veya patates kroket gibi aperatif seçeneklerde de tercih edebilirsiniz.

Susamlı pane için patlıcanın en leziz hallerinden biri diyebilirim. Üstelik bir de kuzu kuşbaşı ile renkli biberler, yeşil soğan ve kereviz sapı gibi sebzelerle buluştuğunda ortaya inanılmaz bir lezzet çıktığını belirtmeden geçemeyeceğim. Paneyi bir tür kızartma tarifi olduğundan, yapmaktan çekinenleriniz olabilir. Dilerseniz patlıcanlarınızı 180 derecelik fırında iyice kızarana kadar da pişirebilirsiniz. Eğer vaktiniz varsa yumurtaya ve galeta ununa buladığınız patlıcanları buzdolabında bir saat bekleterek çıtırlığını daha da artırabilirsiniz. Hazırsanız tarifin diğer detaylarına geçebiliriz.

Sorularınız, merak ettikleriniz ve diğer leziz tariflerime ulaşmak için beni Instagram’da @cheffyildiz hesabımdan takip edebilirsiniz.



Yazının Devamını Oku

Türk ve dünya mutfaklarının ortak lezzeti: Yahni tarifi

6 Aralık 2022
Yahninin, Osmanlı mutfağının vazgeçilmez reçetelerinden biri gibi görünse de aslında tüm dünya mutfaklarının ortak lezzeti olduğunu biliyor muydunuz? Evet, çok iddialı gibi görünse de hiçbir konu hakkında fikir birliği sağlayamayan dünya, söz konusu yahninin lezzeti olduğunda hep aynı görüşü savunuyor. Bunu da yahninin Rum, Ermeni, Gürcü, Fransız, İran, Orta Doğu ülkeleri ve daha birçok mutfağın yıllardır süregelen lezzetlerinden biri olmasından anlayabiliyoruz. Fakat dünyanın her köşesinde bu denli büyük öneme sahip olan yahninin neden değerinin gerektiği kadar vurgulanmadığını hiç anlayamıyorum esasen. Yüksek müsaadenizle bu haftaki köşemde ben biraz yahninin önemine değineceğim.

Yahninin dünyanın en eski yemeklerinden biri olduğunu söylesem çok da abartmış sayılmam sanırım. Öyle ki bir araştırmaya göre, yahninin 8 bin yıllık bir geçmişi olduğu savunulur. Kendi mutfağımızdan bahsedecek olursak; Farsça kökenli bir kelime olan yahni, Osmanlı mutfağında ‘suda haşlanmış et’ anlamını taşır. Türk tarihinin en eski çağlarından bu yana geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan atalarımız, et ve sebzelerden oluşan yemekleriyle oldukça zengin bir mutfağa sahiplerdi. Yıllar içerisinde yaşanan fetihlerin getirdiği kültür kaynaşması da Türk mutfağına ayrı bir zenginlik kattı. Osmanlı dönemine ait yemek kitaplarında zaten hemen hemen her çeşit etle yapılan yahni reçeteleri var ve bu yemeklerin çoğu da günümüze ulaşmış durumda. Türklerin yahniyi bu denli sevmesinin nedenlerinin başındaise yemeğin Türk insanının en sevdiği yiyecekler olan et, soğan, havuç, patlıcan ve domates alternatifleri ile yapılması geliyor. E tabii, suyuna ekmek doğrama kültürü de bir diğer sevilme nedeni olarak öne çıkıyor.

Temelde kuşbaşı et, arpacık soğan, havucun birleşiminden oluşan yahninin lezzeti içine eklenen sirke ile arşa çıkıyor.Yahninin daha enfes bir hal alabilmesi için ise kullanılacak etin önceden yağda iyice mühürlenmesi gerekiyor. Tabii daha da enfes bir yahni elde etmek istiyorsanız, soğanı yağda lezzetlendirmeniz ve sebzeleri de bir miktar yağda kavurmanız büyük önem taşıyor. Dilerseniz çocuklarınız için daha besleyici bir yahni elde edebilmek için içine et veya kemik suyu da ekleyebilirsiniz. Ayrıca dibinde kalacak suyu herhangi bir çorbada aromatik alt lezzet olarak kullanabilirsiniz. Küçük bir de ipucu paylaşmak istiyorum; yapacağınız yahni bir gün beklettikten sonra hep daha lezzetli olur. Davet sofralarınız için hazırlayacağınız bu tarifi bir gün önceden yapmanızda faydalı olacaktır. Salça ve baharatlarla lezzetlendirilen, sebze suyunda ağır ateşte pişirilen ve sonucunda lokum kıvamında etler elde edeceğiniz bu efsane lezzetin yapım aşamalarına gelin hep birlikte bakalım…

Sorularınız, merak ettikleriniz ve diğer leziz tariflerime ulaşmak için beni Instagram’da @cheffyildiz hesabımdan takip edebilirsiniz.



Yazının Devamını Oku

Bu dolmanın sırrı, iç harcında saklı: İç pilavlı kabak

24 Kasım 2022
Yine koştur koştur başlayan bir haftadan herkese merhaba. Kasım ayını yavaş yavaş geride bırakıp çetin geçen kış aylarını karşılamaya hazırlanıyoruz. Tabii ki İstanbul yine bir sıcak, bir serin ve kararsız. Hala baharın o tatlı günlerini yaşıyorken ve kabak mevsiminin zamanı geçmeden, son hasatları değerlendirmek istedim ve kabakla yıldızı barışmayanlar için şahane bir tarifle geldim. Dışarıdan bakıldığında klasik kabak dolması görünümüne sahip ama içi sürprizli bir dolma tarifi vereceğim bu kez 'iç pilavlı kabak'...

Dolma tariflerini çok severim. Hatay ve Mardin mutfağında da sayısız çeşidi yapılır ve en güzel sofralarda baş köşeyi alır. Her ne kadar köklerimin uzandığı mutfaklarda etli dolmalar tercih edilse de ben zeytinyağlı tarifleri de severek yapmaya ve yemeye bayılırım. Dolma dendiği zaman akla sıklıkla biber ve patlıcan dolması gelse de ben kabakla yapılanlarını da ayrıbir severim. Bu hafta vereceğim kabak dolması tarifi de klasik kabak dolmaları arasından sıyrılacak ve bu sebzeyle arasında buzdan dağ olanları dahi sevdalısı haline dönüştürecek. Enfes lezzeti ve aromatik kokusuyla damaklara lezzet şöleni yaşatan zeytinyağı ise şüphesiz bu tarifin yıldızı olacak. Tabii, tarifin başrolü kabakları da atlamamak gerek; onları da en olgunlarından seçmek gerekecek. Her evde bulunabilecek yada rahatlıkla temin edilebilecek malzemelerden yapılan bu tarif, bütçe açısından da yüzleri güldürecek.

Kabak herkes tarafından çok sevilmese de, sevenin de mutfağından eksik etmediği sebzelerin başında geliyor. Diyet tutkunlarının çorbasını, makarnasını, salatasını hatta mezesini yaptığı adeta bir velinimettir kabak.Çünkü bu sebze, içerdiği yüksek su oranı, düşük kalori özelliği ile antioksidan, vitamin ve mineraller açısından şifalı bir sebze olma özelliği taşıyor. Kabağın içeriğindeki antioksidanlar sayesinde cilt ve göz sağlığı için de birebir olduğu biliniyor. Kabaktaki düşük sodyum ve yüksek potasyum, kan basıncını dengelerken,yüksek tansiyonu düşürmeye yardımcı oluyor. Ayrıca içeriğindeki pektin gibi lifler de kolesterol seviyelerini düşürüyor. Kansere karşı oldukça fazla koruyucu özellik taşıyan kabak, tümör hücrelerinin kısa sürede vücuttan atılmasına katkı sağladığı için her türlü kanserin önlenmesine de katkı sağlıyor. Yani kabak öyle faydalı bir sebze ki tüm dünyada yalnızca meyvesinden değil, çekirdeklerinden, hatta çiçek kısımlarından dahi faydalanılıyor. Böyle bir sebzeyi sevmemek artık kendimize haksızlık olur sanıyorum ki.

Tarife geçmeden yine birkaç ipucu paylaşmak istiyorum. Ben iç harcını kavurarak yapmayı tercih ediyorum, böyle daha lezzetli olduğuna inanıyorum. Kabaklarımı soymadan fırınlıyorum. Doldurduğum kabaklarda da biraz boşluk bırakıyorum. Böylece pirinçlere pişmesi için alan bırakmış oluyorum. Dolma içiniz artarsa buzdolabı poşetlerine doldurup dondurucuda saklayabilirsiniz. Ben yemeklerimde soğanı küp küp doğramayı tercih ediyorum, siz dilerseniz rendeden de geçirebilirsiniz. Şimdi hazırsak tarife geçebiliriz!
Sorularınız, merak ettikleriniz ve diğer leziz tariflerime ulaşmak için beni Instagram’da @cheffyildiz hesabımdan takip edebilirsiniz.


Yazının Devamını Oku

Bu köfteler denizden: Palamut köftesi

15 Kasım 2022
Bu hafta yine dolu dolu geçen bir hafta sonu orgnizasyonunda yer aldım. Pazar günü, yoğun bir katılımla gerçekleşen Şile Palamut Festivali’nin konuğuydum. Söyleşiler, dans gösterileri ve müzik dinletilerinin yer aldığı festivalde,birbirinden değerli şef arkadaşlarımla çok keyifli yemek atölyelerine imza attık. Emektar balıkçıların öykülerini anlattığı Şile Palamudu Festivali’nde, ünlü akademisyenler de sürdürülebilir balıkçılık ile ilgili önemli bilgiler verdi. Şile palamudunun değerinin ve öneminin vurgulandığı festivalin gelenekselleştirilmesi de 1. Şile Palamut Festivali’nde hedeflenenler arasındaydı.

Bildiğiniz üzere Şile, geçmişten günümüze balıkçılığın yaşatıldığı en önemli ilçelerinden biridir. Şile, palamut balığının da en verimli adreslerinin başında gelir. 1 Eylül av yasağının da kalkmasıyla Marmara Bölgesi’nde Palamut balığının avlanıldığı ilk limandır. Öyle ki bu güzel ilçe,günümüzde Şile palamudu ismiyle özdeşleşmiş, hatta bir marka haline gelmiş durumda.

Bu sevimli sahil kasabasından söz etmişken biraz da Şile palamudundan bahsetmek isterim.Hem Karadeniz’in hem de Marmara’nın en ünlü balıklarından biri olan palamut, beslenme ihtiyacını karşılamak için bahar aylarında Karadeniz’e, sonbaharda ise Marmara’ya iner. Bu yolculuk Çanakkale’ye kadar ilerler. Uskumru, kolyoz, istavrit, hamsi ve sardalya gibi balık türleriyle beslenen palamut, Marmara’dan Boğaz’a geçiş yapmadan önce Şile bölgesinde yemlenir. Palamutların rotasını Şile’ye çevirmesinin en önemli sebeplerinin başında ise Şile’nin kayalıklarda yaşayan küçük balıkları ve kabuklu deniz canlıları açısından zengin bir bölge olması gelir. Palamutlar burada beslendiği süre boyunca büyür, yağlanır ve en lezzetli halini halır. Şile’den de en taze şekilde diğer şehirlerimize ulaşır.

Şile’ye yolunuz düşerse çok fazla balık alternatifi deneyebilirsiniz. Fakat özellikle sonbaharda yerliler ve turistler tahmin edebileceğiniz gibi en fazla palamudu tercih ediyor. Köfte harcına kıyma yerine palamut eklendiğinde de ortaya bambaşka bir lezzet çıkıyor. Ben de mutfağıma böylesine lezzetli bir balık almışken yağda veya fırında yapılan palamut seçeneklerinden sıkılan okuyucularım için çok farklı bir tarif hazırlamak istedim; palamut köftesi.

Alışılmışın aksine denizlerden gelen bu köfte, palamudun kılçıklarından ayrılması ile elde edilen filetolar ile hazırlanıyor. Buradaki önemli püf noktayı ise balıkları fileto haline getirirken içinde kılçık kalmaması oluşturuyor. Bir diğer önemli nokta ise palamut köftelerinin çok fazla pişirilmemesi. Çünkü palamut köftesinde kullanılan galeta unu dokusu sebebiyle çok pişirildiğinde köfteleri kurutma riski doğurabiliyor.

Ardından dilimlenen filetolar geniş bir kaba alınıyor. Ben lezzetlendirme aşamasında kimyon, karabiber ve tuz tercih ettim ancak siz damak zevkinize uyacak daha çeşitli baharatlar ekleyebilirsiniz. Bu tarifi yağda kızartabileceğiniz gibi yine tamamen tercihinize göre 180 derecelik fırında 30 dakika kadar pişirebilirsiniz. Atom, haydari ve abugannuş gibi enfes mezeleri, çıtır palamut köftelerinin yanında iyi bir tamamlayıcı lezzet olarak tercih edebilirsiniz. Vereceğim bu tarif çocuklara balığı sevdirebilmek için de önemli bir alternatif olacaktır. “Ama kılçıkları?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.Endişe etmeyin, palamudun kılçıkları diğer balıklara oranla daha kolay temizlendiği için köfte yapmak da oldukça kolay olacaktır. Artık malzeme listemize geçebiliriz!

Yazının Devamını Oku