Diz eklemi yüzey alanını büyüterek birim alan başına düşen yük miktarını azaltırlar. Böylece diz eklemindeki aşınmanın engellenmesinde önemli görevleri vardır. Ayrıca eklem içerisinde yer almaları sebebiyle diz ekleminin arkaya-geriye aşırı kayma hareketlerini takoz göreviyle engeller ve dizin dengeli hareketine yardımcı olur.
Menisküslerin elastik bir yapısı vardır ve bu nedenle üzerine gelen direk yüklere karşı oldukça dayanıklıdır. Fakat rotasyon denilen dönme hareketlerine karşı daha zayıftır. Bu nedenle ayak üzerinde zıplamayla menisküs yırtığının olması zor bir ihtimaldir, ancak ayak sabitken diz üzerinde vücudun dönmesiyle menisküs yırtığı kolaylıkla oluşabilir.
Menisküs yırtığının çok büyük oranda sporcularda özellikle de profesyonel sporcularda olduğu yaygın bilinen bir yanlıştır. Bunda en büyük sebep profesyonel sporcularda oluşan menisküs yırtığı tipi problemlerin medyada ve sosyal ortamlarda fazla gündeme getirilmesidir. Aslında menisküs yırtığı sporla uğraşmayan kişilerde de sık karşılaşılan bir problemdir. Gün içerisinde sıklıkla yapılan, mesela buzdolabının alt rafından eğilerek bir şey alma gibi basit ev içi aktivitelerinde bile menisküs yırtığı olabilir. Bu nedenle menisküs yırtığı oluşumlarının altında çok büyük sebepler aramamak gerekir.
En sık görülen ve hastayı tıbbi tedavi aramaya yönelten sebep ağrıdır. Ağrı insanın kilosuna, yaptığı işe ve günlük aktivitelere göre değişiklik gösterir. Aynı yer ve büyüklükteki yırtık, farklı kişilerde farklı derecelerde ağrıya sebep olabilir. Bir diğer bulgu ise takılma ve kilitlenmedir. Bu bulgu büyük menisküs yırtıkları için tipiktir. Ayrıca ilerleyen dönemlerde menisküsün eklem kapsülünü rahatsız etmesine bağlı olarak şişlik meydana gelebilir.
Menisküs yırtığının tek tedavisi cerrahidir. Diğer yöntemler ağrının azaltılmasında fayda sağlasa da, yırtık iyileşmesinde etkisizdir. Menisküs yırtığında, yırtığın tipine bağlı olarak tamir veya yırtık bölgenin alınması olarak 2 seçenek vardır. Dikilebilecek durumdaki menisküs yırtığı tüm yırtıkların ancak %5-10’unu oluşturur. Bu nedenle menisküs yırtığının büyük bölümünde cerrahi yöntem sadece yırtık bölgenin alınması şeklindedir.
Parmak çıtlatma sırasında dar olan parmak eklemi içerisinde bulunan eklem sıvısındaki küçük miktarda hava kabarcıkları birleşir. Çıtlatma sırasında ekleme ani basınç uygulanmasıyla bu birleşmiş olan kabarcıklar kapalı bir alan olan parmak kapsülü içerisinde patlar ve çıtlatma sırasındaki tipik ses oluşur. Hava kabarcıklarının tekrar oluşması için 10-15 dakikalık süre gerekeceği için, aynı parmağın aynı ekleminin üst üste kısa aralıklarla çıtlatılması mümkün olmaz.
Parmak çıtlatma sırasında bağlarda veya kıkırdakta ciddi bir zorlanma olmaz ve ses oluşumunda bir etkisi bulunmaz. Bu nedenle parmak çıtlatmanın eklem yapısı üzerine bilinen ciddi bir olumsuz etkisi yoktur. Bu konuda yapılmış çalışmalar bulunur. Bunların büyük bölümünde parmak çıtlatmanın eklem üzerine bir etkisinin olmadığı gösterilmiştir. Yaşlı nüfus üzerinde yapılan kapsamlı bir çalışmada, parmak çıtlatma alışkanlığı bulunan ve bulunmayanların parmak eklemleri incelendiğinde, kıkırdak aşınması (kireçlenme) açısından bir fark bulunmadığı görülmüştür. Fakat her ne kadar eklem aşınması açısından bir etken olmasa da parmak çıtlatma alışkanlığı bulunanlarda tutma gücünde az da olsa azalma olduğu bilinen bir gerçektir.
Parmak çıtlatma eklem yapısını bozmasa da eklem yapısı bozulmuş olan romatizmal hastalıklarda parmak ekleminden fazla ses geldiği doğrudur. Bunda parmak çıtlatmanın etkisi yoktur, sadece bozulmuş bir eklemden sürtünmeye bağlı fazla ses gelmektedir.
Sonuç olarak parmak çıtlatmanın parmak eklemleri üzerine aşınma açısından olumsuz bir etkisi bulunmamaktadır. Fakat alışkanlık ve tik haline getirecek derecede bu işlemi yapmaktan da uzak durmak gerekir çünkü aşırı yapılması durumunda bağlarda gevşeme nedeniyle elin tutma gücünde azalma meydana gelebilir.
HÜRRİYET AİLE ÖZEL
Bazı metabolik kemik hastalıklarında da görülse de, osteoporoz en sık menopoz sonrasında kadınlarda rastlanılan bir problemdir. Menopoz sonrasında kadınlarda östrojen hormonunun ciddi derecede azalmasıyla kemik dokuya kalsiyum girişi azalır ve bunun sonucunda kemik mineral yoğunluğunda azalma meydana gelir. Erkeklerde de yaşla birlikte osteoporoz görülebilir fakat erkeklerde kadınlardaki gibi ciddi bir hormonal değişiklik olmadığı için, testosteron hormonu azalsa bile var olan hormon kemik metabolizmasının ileri düzeyde etkilenmesini engellemektedir.
Osteoporozun en sık menopoz sonrasında görüldüğü göz önüne alındığında, özellikle menopoz sonrasında takiplerin önemi anlaşılmaktadır. Yine de, menopoz öncesinde düzenli günlük fiziksel aktivite, yeterli kalsiyum alımı da menopoz sonrasındaki kemik yoğunluğunu koruma açısından önemlidir. Menopoz sonrasındaki ilk 4-5 senede kemik yoğunluğunda belirgin bir azalma olmaz. Asıl azalma menopoz sonrasındaki 5. seneden sonra başlar. Menopoz sonrasındaki ilk 4-5 senede hormon destek tedavileri önemlidir. Bu tedaviler hem kemik yoğunluğunun korunmasında hem de menopoz sonrasındaki ateş basması, psikolojik problemler gibi sorunların aşılmasında da fayda sağlar. Menopozdan sonraki dönemde aralıklı olarak kemik yoğunluğu ölçümlerinin yapılası önemlidir. Özellikle menopozdan 5 sene sonra kemik yoğunluğu ölçüm sonuçlarına göre farklı ilaç tedavileri başlamak gerekebilir.
Osteoporozda kemik mineralizasyonunda ve taşıma kapasitesinde farklı derecelerde azalma vardır. Osteoporoz özellikle bel ve kalça bölgesini yoğunlukla etkiler. Bu nedenle bel bölgesinde çökme kırıkları ve kalça kırıkları görülebilir. Bazı durumlarda kemik yoğunluğundaki azalma o derece yüksektir ki günlük aktiviteler sırasında hatta öksürme ve hapşırmayla birlikte bel bölgesinde çökme kırıkları olabilir. Kalça kırıkları düşme veya çarpmaya bağlı gelişebilir fakat bazen ayakta dururken bile kalça kırığı oluşabilir. Bu nedenle özellikle yaşlı ve ileri derecede osteoporozu bulunanlara oturarak çorap giyme ve abdest alırken ayak yıkama sırasında tek ayağın üzerine yük binmesi nedeniyle oturarak abdest alma tavsiye edilmektedir. Ayrıca evde mümkünse ayak takılmasını önlemek için saçaklı halıların kullanılmaması hatta halıların kaldırılması önerilmektedir. Bu basit önlemler bile osteoporoza bağlı kalça kırıklarının azaltılması bakımından önemlidir.
Bazı metabolik kemik hastalıklarında da görülse de, osteoporoz en sık menopoz sonrasında kadınlarda rastlanılan bir problemdir. Menopoz sonrasında kadınlarda östrojen hormonunun ciddi derecede azalmasıyla kemik dokuya kalsiyum girişi azalır ve bunun sonucunda kemik mineral yoğunluğunda azalma meydana gelir. Erkeklerde de yaşla birlikte osteoporoz görülebilir fakat erkeklerde kadınlardaki gibi ciddi bir hormonal değişiklik olmadığı için, testosteron hormonu azalsa bile var olan hormon kemik metabolizmasının ileri düzeyde etkilenmesini engellemektedir.
Osteoporozun en sık menopoz sonrasında görüldüğü göz önüne alındığında, özellikle menopoz sonrasında takiplerin önemi anlaşılmaktadır. Yine de, menopoz öncesinde düzenli günlük fiziksel aktivite, yeterli kalsiyum alımı da menopoz sonrasındaki kemik yoğunluğunu koruma açısından önemlidir. Menopoz sonrasındaki ilk 4-5 senede kemik yoğunluğunda belirgin bir azalma olmaz. Asıl azalma menopoz sonrasındaki 5. seneden sonra başlar. Menopoz sonrasındaki ilk 4-5 senede hormon destek tedavileri önemlidir. Bu tedaviler hem kemik yoğunluğunun korunmasında hem de menopoz sonrasındaki ateş basması, psikolojik problemler gibi sorunların aşılmasında da fayda sağlar. Menopozdan sonraki dönemde aralıklı olarak kemik yoğunluğu ölçümlerinin yapılası önemlidir. Özellikle menopozdan 5 sene sonra kemik yoğunluğu ölçüm sonuçlarına göre farklı ilaç tedavileri başlamak gerekebilir.
Osteoporozda kemik mineralizasyonunda ve taşıma kapasitesinde farklı derecelerde azalma vardır. Osteoporoz özellikle bel ve kalça bölgesini yoğunlukla etkiler. Bu nedenle bel bölgesinde çökme kırıkları ve kalça kırıkları görülebilir. Bazı durumlarda kemik yoğunluğundaki azalma o derece yüksektir ki günlük aktiviteler sırasında hatta öksürme ve hapşırmayla birlikte bel bölgesinde çökme kırıkları olabilir. Kalça kırıkları düşme veya çarpmaya bağlı gelişebilir fakat bazen ayakta dururken bile kalça kırığı oluşabilir. Bu nedenle özellikle yaşlı ve ileri derecede osteoporozu bulunanlara oturarak çorap giyme ve abdest alırken ayak yıkama sırasında tek ayağın üzerine yük binmesi nedeniyle oturarak abdest alma tavsiye edilmektedir. Ayrıca evde mümkünse ayak takılmasını önlemek için saçaklı halıların kullanılmaması hatta halıların kaldırılması önerilmektedir. Bu basit önlemler bile osteoporoza bağlı kalça kırıklarının azaltılması bakımından önemlidir.
Vücuttaki bazı eklemler zaman içerisinde aşınırlar. En sık etkilenen eklemler kalça ve diz eklemleridir. Aşınmaların büyük bölümünde belirgin bir sebep yoktur fakat kilo, kötü kullanım gibi tahmin edilebilen sebepler olabilir. Fakat bazı durumlarda ise altta yatan sebep vardır. Kalça ekleminde kıkırdak aşınmasının altta yatan en sık sebeplerinden birisi kalça eklemindeki doğuştan gelen “displazi” denilen açı farklılıklarıdır. Kalça eklemi yuvasındaki küçük açı değişiklikleri bile zaman içerisinde yük dağılımını bozacağı için 30-40’lı yaşlarda kalça ekleminde kıkırdak aşınmasına yol açabilir. Kalça eklem aşınmasının diğer sık sebeplerinden birisi de, kalça eklemindeki sıkışma sendromudur. Bu olayda da, hareketli kalça eklemindeki sıkışma nedeniyle zaman içerisinde kalça hareketleri merkezi hareketini yapamayarak yalpalamaya başlar ve ilerleyen dönemde kıkırdak aşınması gelişir.
Protez yapılmasının en geçerli sebebi kalça eklemindeki ağrıdır. Bu ağrı genelde kasık bölgesinde olur fakat bazen bacak ön tarafından diz eklemine kadar yayılan ve yansıyan ağrı olabilir. Ağrının derecesi kalça eklemindeki aşınma miktarına, hastanın kilosuna, yaptığı günlük aktivitelere göre değişiklik gösterir. Hastanın ağrıları çok artmışsa, cerrahi dışı tedavi yöntemlerine rağmen yürüme mesafesi 200-300 metreye kadar düşmüşse ve özellikle gece ağrısı oluyorsa, protez yapılmasının zamanı gelmiş demektir. Kalça kıkırdak aşınmasında ağrı haricinde kalça eklem hareketlerinde kısıtlanma ve kışlama da diğer şikayetlerdendir. Eklem hareket kısıtlılığı bazen çorap giymeyi ve merdiven inip çıkmayı imkansızlaştıracak şeklide ilerlemiş olabilir. Fakat buna rağmen hareket kısıtlılığı genelde tek başına nadiren protez sebeplerindendir.
Ameliyat yaklaşık 2 saat sürmektedir. Protezin çimentolu ve çimentosuz tipleri bulunmaktadır. Genç hastalarda çimentosuz tipi tercih edilmektedir. Ameliyat sonrasında hastane yatış süresi 3-5 gün civarında olmaktadır. Ameliyattan 1 gün sonra hasta oturtulmakta ve destekle yürütülmektedir. Üzerine kısmi yük verilebilir fakat destekle yürüme 1-1,5 ay sürmektedir.
Protez ameliyatlarında damar tıkanıklığı, akciğer embolisi, enfeksiyon gibi riskler bulunmaktadır. Fakat bunların önlenmesine yönelik ameliyat öncesindei sırasında ve sonrasında gerekli tedbirler alınmaktadır. Bu nedenle toplam risk sadece %1-3 civarındadır. Kalça protezinde hasta memnuniyeti oldukça yüksektir ve %95 civarında bulunmaktadır.
Vücuttaki bazı eklemler zaman içerisinde aşınırlar. En sık etkilenen eklemler kalça ve diz eklemleridir. Aşınmaların büyük bölümünde belirgin bir sebep yoktur fakat kilo, kötü kullanım gibi tahmin edilebilen sebepler olabilir. Fakat bazı durumlarda ise altta yatan sebep vardır. Kalça ekleminde kıkırdak aşınmasının altta yatan en sık sebeplerinden birisi kalça eklemindeki doğuştan gelen “displazi” denilen açı farklılıklarıdır. Kalça eklemi yuvasındaki küçük açı değişiklikleri bile zaman içerisinde yük dağılımını bozacağı için 30-40’lı yaşlarda kalça ekleminde kıkırdak aşınmasına yol açabilir. Kalça eklem aşınmasının diğer sık sebeplerinden birisi de, kalça eklemindeki sıkışma sendromudur. Bu olayda da, hareketli kalça eklemindeki sıkışma nedeniyle zaman içerisinde kalça hareketleri merkezi hareketini yapamayarak yalpalamaya başlar ve ilerleyen dönemde kıkırdak aşınması gelişir.
Protez yapılmasının en geçerli sebebi kalça eklemindeki ağrıdır. Bu ağrı genelde kasık bölgesinde olur fakat bazen bacak ön tarafından diz eklemine kadar yayılan ve yansıyan ağrı olabilir. Ağrının derecesi kalça eklemindeki aşınma miktarına, hastanın kilosuna, yaptığı günlük aktivitelere göre değişiklik gösterir. Hastanın ağrıları çok artmışsa, cerrahi dışı tedavi yöntemlerine rağmen yürüme mesafesi 200-300 metreye kadar düşmüşse ve özellikle gece ağrısı oluyorsa, protez yapılmasının zamanı gelmiş demektir. Kalça kıkırdak aşınmasında ağrı haricinde kalça eklem hareketlerinde kısıtlanma ve kışlama da diğer şikayetlerdendir. Eklem hareket kısıtlılığı bazen çorap giymeyi ve merdiven inip çıkmayı imkansızlaştıracak şeklide ilerlemiş olabilir. Fakat buna rağmen hareket kısıtlılığı genelde tek başına nadiren protez sebeplerindendir.
Ameliyat yaklaşık 2 saat sürmektedir. Protezin çimentolu ve çimentosuz tipleri bulunmaktadır. Genç hastalarda çimentosuz tipi tercih edilmektedir. Ameliyat sonrasında hastane yatış süresi 3-5 gün civarında olmaktadır. Ameliyattan 1 gün sonra hasta oturtulmakta ve destekle yürütülmektedir. Üzerine kısmi yük verilebilir fakat destekle yürüme 1-1,5 ay sürmektedir.
Protez ameliyatlarında damar tıkanıklığı, akciğer embolisi, enfeksiyon gibi riskler bulunmaktadır. Fakat bunların önlenmesine yönelik ameliyat öncesindei sırasında ve sonrasında gerekli tedbirler alınmaktadır. Bu nedenle toplam risk sadece %1-3 civarındadır. Kalça protezinde hasta memnuniyeti oldukça yüksektir ve %95 civarında bulunmaktadır.
Türkiye’de 2,5 milyon skolyoz hastası mevcuttur. Skolyoz hastaları üzerine Türkiye’de yapılmış özel araştırma olmasa da ortopedi uzmanlarının birleştikleri nokta, hastalığın kız çocuklarında çok daha sık görüldüğüdür. Fakat bunun sebebi henüz bilinmemektedir. Özellikle 20°’yi geçen skolyozlar kızlarda erkeklere oranla sekiz kat fazla görülmektedir. Skolyoz çok çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilmektedir. Mesela spastik çocuklarda ya da çocukluk çağında felç geçirenlerde görülmektedir.
Ancak sıklıkla karşılaşılan skolyozlar, daha çok 10’lu yaşlarda ortaya çıkan ve nedeni tam olarak halen bilinmeyen (idiyopatik) grupta görülen skolyozlar ile anne karnındaki etmenler nedeniyle ortaya çıkan ve doğuştan itibaren bulgu veren doğumsal (konjenital) skolyozlardır.Konjenital skolyoza ise gebelik sırasında geçirilen enfeksiyonlar, şeker hastalığı, bazı vitamin eksikliklerinin neden olduğu düşünülmektedir. Bu durum genellikle omurgadaki bir kusura veya birbirine kaynamış kaburgalara bağlıdır.
Hayır. Skolyoz hastalarının gebe kalmasında bir sakınca yoktur. Ayrıca normal bir gebelik süreci yaşarlar.
Gebelerde karşılaştığımız skolyoz düşük ya da yüksek açılı da (tedavisiz kalmış) olabilir. Gebelikten bağımsız olarak yüksek açılı skolyozlar (50° üzerinde) ilerlemeye devam edebilir. Ancak düşük açılı skolyozların ilerlemeyeceği söylenebilir.
Gebe kalınan yaşlarda kadınlar kemik gelişimini tamamlamış olurlar. Boy uzaması da bitmiştir. Bu yüzden skolyozun ilerleyeceği düşünülmez.
Doğum sayısının skolyozun ilerlemesi üzerinde bir etkisi yoktur.
Gebe skolyoz hastalarının sırt ağrısı sıklığı omurgası normal olan hanımlardan farklı değildir. Bel ağrısı, skolyozu olmayan gebelerde bile sık karşılaşılan problemlerden biridir. Gebelerin yarısında görülür. Gebe kalmadan önce bel ağrısı yaşayanlarda gebelikte daha da sıktır. Sıklığı annenin ilerlemiş yaşı ve doğum sayısıyla doğru orantılıdır. Yurtdışında yapılan çalışmalarda bel ağrısı ile annenin boyu, kilosu, aldığı kilo, bebeğin kilosu arasında bir bağlantı saptanmamıştır. Gebelikte anne rahminin boyutu artar, bu bel çukurunun artışı ile telafi edilir. Sonuçta bel yükünde artış ve ağrı olur. Gebelik boyunca artan progesteron ve relaxin annenin eklem ve bağlarında gevşemeye neden olarak doğum için anneyi hazırlar. Bağlardaki gevşeme de bel kasları üzerinde yükü artırarak ağrıya neden olabilir. Tüm saydığım bu mekanizmalara bağlı olarak bel bölgesinde skolyozu olan ameliyat olmamış gebelerde bel ağrısı daha sıktır. Bel bölgesi skolyozu nedeniyle ameliyat olmuş gebelerde ise bel ağrısı genelde gözlenmez.
Skolyoza bağlı doğum sırasında bir sorun yaşanmaz. Doğum, omurgası normal olan kadınlardan farklı değildir.
Türkiye’de 2,5 milyon skolyoz hastası mevcuttur. Skolyoz hastaları üzerine Türkiye’de yapılmış özel araştırma olmasa da ortopedi uzmanlarının birleştikleri nokta, hastalığın kız çocuklarında çok daha sık görüldüğüdür. Fakat bunun sebebi henüz bilinmemektedir. Özellikle 20°’yi geçen skolyozlar kızlarda erkeklere oranla sekiz kat fazla görülmektedir. Skolyoz çok çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilmektedir. Mesela spastik çocuklarda ya da çocukluk çağında felç geçirenlerde görülmektedir.
Ancak sıklıkla karşılaşılan skolyozlar, daha çok 10’lu yaşlarda ortaya çıkan ve nedeni tam olarak halen bilinmeyen (idiyopatik) grupta görülen skolyozlar ile anne karnındaki etmenler nedeniyle ortaya çıkan ve doğuştan itibaren bulgu veren doğumsal (konjenital) skolyozlardır.
Konjenital skolyoza ise gebelik sırasında geçirilen enfeksiyonlar, şeker hastalığı, bazı vitamin eksikliklerinin neden olduğu düşünülmektedir. Bu durum genellikle omurgadaki bir kusura veya birbirine kaynamış kaburgalara bağlıdır.
Hayır. Skolyoz hastalarının gebe kalmasında bir sakınca yoktur. Ayrıca normal bir gebelik süreci yaşarlar.
Gebelerde karşılaştığımız skolyoz düşük ya da yüksek açılı da (tedavisiz kalmış) olabilir. Gebelikten bağımsız olarak yüksek açılı skolyozlar (50° üzerinde) ilerlemeye devam edebilir. Ancak düşük açılı skolyozların ilerlemeyeceği söylenebilir.
Gebe kalınan yaşlarda kadınlar kemik gelişimini tamamlamış olurlar. Boy uzaması da bitmiştir. Bu yüzden skolyozun ilerleyeceği düşünülmez.
Doğum sayısının skolyozun ilerlemesi üzerinde bir etkisi yoktur.
Genetik etkenler, kas hastalıkları, düztabanlık ya da şeker hastalığı gibi faktörler “Halluks Valgus” denilen ayak şekil bozukluğunun oluşmasına neden oluyor. Bu etkenlerin yanı sıra giyilen topuklu ve sivri burunlu ayakkabılar da ayakta şekil bozukluğunun oluşum hızını artırıyor. Ayakkabı seçiminde yapılan bu hatalar nedeniyle kadınlarda ayak şekil bozuklukları çok daha fazla görülüyor.
Ayakta şekil bozukluğunun oluşumuna neden olan birçok faktör bulunuyor. Ancak en sık görülen nedenler şu şekilde sıralanıyor:
Topuğu 8-10 cm’den yüksek ve sivri burunlu ayakkabı giymek ayakların en büyük düşmanı. Topuklu ayakkabı ayağın ön kısımlarına büyük yük binmesine neden oluyor. Bir de üzerine ayakkabının sivri burunlu olması parmakları sıkıştırıp üst üste bindiriyor. Bu durumda da başparmak ikinci parmağın üzerine biniyor ve şekil bozukluğu oluşuyor.
Birçok rahatsızlıkta olduğu gibi ayaktaki şekil bozukluğunda da genler büyük rol oynuyor. Özellikle anne tarafında bu sorunu yaşayan kişiler varsa kişide de bu durumun ortaya çıkması olası.
Düztaban kişilerde orta ayakta normalde olması gereken ark düzleşiyor. Bu nedenle zaman içerisinde gelişen kas dengesizliği ayakta şekil bozukluğuna neden olabiliyor.
Ayakta şekil bozukluğunun oluşumunda kasların büyük önemi bulunuyor. Eğer kişide herhangi bir kas rahatsızlığı varsa kaslarında deformite çok daha kolay oluşuyor. Sonuç olarak da kasların yıpranmış olması parmakların birbirlerinin üzerine çıkmasına neden oluyor.
Diyabet (şeker) hastalığı vücutta birçok organa etki ediyor. Ayak da diyabet hastalığının zarar verdiği bölgeler arasında yer alıyor. Ayaktaki his kusuruna bağlı olarak yaralar ve parmaklarda şekil bozuklukları oluşabiliyor.
Yaşın ilerlemesiyle birlikte deformite artıyor ve kaslar elastikiyetini kaybediyor. Hayatı boyunca hiç ayakkabı giymeyen birisinin dahi 60 yaşından sonra ayaklarında şekil bozukluğu oluşabiliyor.
Diz ekleminde kıkırdağın aşınması eskiden 35 yaşın altındaki kişilerde en fazla %2 oranında görülürken, yapılan bazı araştırmalar bu oranın günümüzde %8’lere ulaştığını gösteriyor. Bu artışın en önemli nedenleri ise bilinçsizce yapılan spor ve obezite. Diz ekleminde kıkırdağın aşınmasına ait belirtiler ortaya çıkmaya başladığında ise zaman kaybetmeden hekime başvurmak gerekir. Çünkü hastalık ilerledikçe tedavi hem daha zorlaşıyor hem de ameliyat gibi daha girişimsel işlemlere ihtiyaç duyulabiliyor.
Dizdeki kireçlenmenin en temel belirtisi ağrıdır. Ağrıyı zamanla hareket kısıtlılığı takip ediyor. Diz çevresinde şişlik, ses gelmesi, takılma, kilitlenme gibi şikayetler de görülebiliyor. Daha da ileri aşamalarda diz eğrilme başlayabiliyor. Oluşan bu tablo sonucunda hasta her gün ağrı kesici ilaçlar kullanmak zorunda kalabiliyor, hareket kısıtlılığı nedeniyle evden dışarıya çıkamaz noktaya gelebiliyor.
Dizde kireçlenmenin nedeni bilinen ve bilinmeyen olmak üzere iki gruba ayrılır. Özellikle romatoid artrite bağlı gelişen romatizmal hastalıklar, eklemi ilgilendiren kırıklar sonrası gelişen kireçlenmeler nedeni bilinen kireçlenmeler arasında bulunuyor. Nedeni tam olarak bilinmeyen kireçlenme ise en sık görülen tiptir.
Bu tip kireçlenmede genetik etkenlerin rol aldığı ve ileri yaş, kadın olmak, fazla kilo, kontrolsüz sporlar ile diğer nedenlerle dize yapılan aşırı yüklenmelerin etkilediği, kasların zayıf olması ile diz travmaları gibi bazı etkenlerin de kıkırdağın bozulmasını hızlandırdığı düşünülüyor.
Diz kireçlenmesi eskiden 35 yaşın altındaki kişilerde sadece %1-2 oranında görülürken yapılan bazı araştırmalar bu oranın günümüzde %8’e yükseldiğini gösteriyor. Diz kireçlenmesinin artık genç yaştaki kişileri de etkilemesindeki en önemli etkenlerden biri bilinçsizce yapılan spordur. Spora olan eğilim günümüzde gittikçe artıyor. Spor bilinçli yapıldığında çok önemli faydalar sağlıyor.
Ancak kontrolsüz, aşırı yüklenme içeren ve yeterli ısınma yapılmadan uygulanan spor diz eklemlerinde kireçlenmeye neden olabiliyor. Bunun yanı sıra günümüzün önemli problemlerinden biri olan obezite, dizde bağ ve menisküs yaralanmalarının zamanında tedavi edilmemesi gibi nedenler de genetik yatkınlığı olan kişilerde hem hastalığın daha erken görülmesine yol açıyor, hem de özellikle tedavi edilmeyen diz yaralanmaları doğrudan kıkırdağın aşınmasına neden olabiliyor.
Dizlerde kireçlenmenin pek çok tedavisi vardır. Hangi tedavinin uygulanacağı; hastanın yaşı, ağrısının şiddeti, günlük aktivitelerinin etkilenme durumu, diğer hastalıkları ve sosyal durumu göz önüne alınarak veriliyor.
Hastalığın başlangıç aşamasında egzersizler, kilo verilmesi ve ağrı kesiciler yararlı olabiliyor. Kıkırdak destekleyici ilaçlar da hastaların bir kısmında ağrıyı azaltabiliyor.
Kamburluk sırt omurgasında doğru zaman içerisinde artan, öne doğru eğilmedir. İleri boyutlara ulaşmadığı sürece ağrı oluşturmaz ve bu nedenle tıbbi çözüm arayan ferdin kendisi değil onu gözlemleyenlerdir. Sırt omurgası yandan bakıldığında tam düz değildir ve 20-40 derece civarında öne doğru bir eğilme açısı vardır. Kamburluk yani kifoz, bu açının daha fazla olduğu durumlara verilen isimdir. Uzun süre uygunsuz ve desteksiz pozisyonda oturan gençlerde zaman içerisinde oluşabilir ve artış gösterir. Ayrıca uzun süre aktiviteden uzak kalan gençlerde sırt kaslarının zayıflaması da kambur duruş oluşumunda sebeplerdendir. Genç kızlarda ergenlik döneminde göğüslerin belirmeye başlamasıyla bundan rahatsızlık duyan ergenin saklama amaçlı öne doğru eğilmesi de kambur duruş sebeplerinden birisidir.
Kambur duruş bulunanlarda ön ve yan omurga filmlerinin çekilmesi önemlidir. Film ayakta ve ileriye veya geriye doğru kasılma olmadan serbest duruş pozisyonunda çekilmelidir. Bu hem açı ölçümü için hem de varsa altta yatan bir patolojinin varlığının tespitti için gereklidir.
Kambur duruşun tedavisi büyük oranda cerrahi dışı yöntemlerle yapılmaktadır. Bunda en etkili tedavi sırt kaslarını güçlendirecek egzersizlerin yapılmasıdır. Yüzme ve ters mekik denilen yerde yatarken geriye doğru esneme hareketleri sırt kaslarını güçlendirerek kambur duruşun önlenmesinde faydalı olacaktır. Her ne kadar ailelerin yoğun şekilde korse talebi bulunsa da, kambur duruşta korse kullanımı sınırlıdır. Korsenin faydalı olabilmesi için kambur duruşun ergenlik döneminden önce olması ve yüksek açılarda bulunması gereklidir. Halbuki kambur duruş genelde ergenlik döneminin sonlarında belirgin olur ve genelde çok yüksek açılarda değildir. Ayrıca korse kullanımı öne doğru eğik duruşu geçici olarak engellese de, korsenin çıkarılmasıyla daha da zayıflamış olan sırt kasları nedeniyle deformitede artış olabilmektedir.
Nadir olmakla birlikte, ergenlik sonrasında tespit edilen ve 80 derece üzerindeki ağrılı kifozlarda ilerleyen zamanla birlikte eğikliğin artabileceği göz önüne alınarak cerrahi düzeltme yöntemleri uygulanabilir.