Şamil Saribaş

YGS öncesi kaygılı aileler için 8 öneri!

7 Mart 2016
Sınav kaygısının olumsuz sonuçlarını yaşamamak için bunlara dikkat!

En temel insani duygularımızdan biri de kaygıdır. Kaygı; bedenimizin içinden ve dışından gelen tüm uyaranlara karşı verdiğimiz doğal tepkiler bütünüdür. Özünde olumlu ya da olumsuz değildir. Şartlara, kişisel yaşantımıza göre değişen sonuçları olur kaygının. Sınav kaygısı da etkisi itibariyle süreci, öğrencilerin performansını olumsuz etkilediği düşünülen kaygı türlerinden biridir.

Eğer çocuğunuz; sağlıklı bir yaşama (uyku, beslenme, dinlenme, eğlenme) sahipse, çalışma alışkanlıklarını kazanmış, olumlu ve gerçekçi bir düşünce yapısına sahipse ve en önemlisi ruhsal açıdan farklı bir problem yaşamıyorsa sınav kaygısı çocuğunuzun sınav performansını olumsuz etkilemeyecektir diyebiliriz. Kaygının olumsuz sonuçlarını yaşamamak ya da en aza indirmek için önümüzdeki YGS öncesi bunlara dikkat edebilirsiniz…

Sınav sürecine ve onun geleceğine dair her zaman doğru bildiğiniz, araştırdığınız bilgileri paylaşın ve mutlaka olumlu senaryolar üzerinden değerlendirmelerde bulunun.

  

Sınav yolculuğunu bir kendini tanıma, bulma süreci olarak düşünün ve mümkün olduğu kadar çocuğunuzu kendini araştırmasına yönlendirin. Bu konuda öğretmenlerinden, rehberlik servisinden ve aile büyüklerinden yönlendirme, destek alması konusunda destekleyin.

Bu sınav hayatlarını belirlemeyecek, kaderlerini tamamen değiştirmeyecek. Sadece bu sınavın sonuçlarına göre tercihlerinde değişiklikler olabilecek. Örneğin çocuğunuz ilerde iyi bir mühendis olmak istiyorsa sınavları çok kötü bile geçmiş olsa hala bu hedefinin önünde gerçek bir engel olmayacak. Ayrıca önemli bir imkanı –YGS/LYS tekrarı olabilen sınavlar- sanki son ve tek şansmış gibi yaşamasına izin vermeyin. Her şey yolunda gitmesine, çok çalışmasına rağmen sınavı iyi geçmeyebilir, sonuç beklediği gibi gelmeyebilir. Dünyanın sonu olmadığını tekrar deneyebileceği ve başarabileceğini hatırlatın.

Bu zorlu süreçte bilmelisiniz ki bu sürecin, stresin bitmesini kesinlikle o sizden çok daha fazla istiyor. Ancak yaptıkları, konuşmaları, çalışma alışkanlıklarıyla bunu gösteremiyor olabilir. Onu sürekli eleştirmek, ona sürekli kendi pencerenizden tavsiyelerde bulunmak yerine onu dinlemeye, duymaya çalışın.

Hayatla ilgili, gelecekle ilgili kendi kaygılarınızı gözden geçirin kontrol etmekte güçlük yaşıyorsanız destek alın. Çoğu zaman çocuklar ebeveynlerin kaygısı nedeniyle kaygılanır ve sınav performansları olumsuz etkilenir. Sizi neler kaygılandırıyor ve bunlarla baş etmek için neler yapıyorsanız gözden geçirin.

Yazının Devamını Oku

Çocuğunuza söylediğinizle duygunuz bir olsun

20 Ocak 2016
Çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurabilmek için dikkat etmeniz gereken 7 şey!

Neredeyse tüm ebeveynlerin ortak merakı ve öğrenmek istediği konu: “Çocuğumla sağlıklı iletişim nasıl kurabilirim, nelere dikkat etmeliyiz, nasıl yaklaşmalıyız?”. Bu soruların tek ve değişmez bir cevabı olmadığını, insan canlısının dinamik, sürekli değişen bir ruhsallığı olduğunu ve her birimizin, çocuklarımızın da biricik olduğunu hatırımızda tutarak hareket etmek bize sağlıklı bir bakış açısı sunacaktır.

Çocukla sağlıklı iletişim… Bunun nasıl bir şey olduğunu düşünmeye geçmeden önce; çocuk, sağlık ve iletişim kavramları üzerine derin düşünülmesi ve anlaşılması gereken kavramlar olduğunu söyleyebiliriz. Çocuk dediğimiz canlı kimdir, gelişimi, istek ve arzuları, yetişkinden farkları nelerdir gibi soruları sorabiliriz. Aynı şekilde iletişim için; iletişim nedir, nasıl iletişim kurarız, tarzlarımız karakterimiz süreci nasıl etkiler, engelleyen faktörler nelerdir, sağlıklı iletişim nedir gibi sorularla da iletişim üzerine düşünebiliriz. Çocukla sağlıklı iletişim üzerine bu sürecin sonunda düşünmek daha ufuk açıcı olacaktır.

Sağlıklı iletişim için anahtar kavram ve duygumuzun empati olması bize her zaman yol gösterici olur. Empati erken dönem çocukluk yaşantısında kazanmaya başlanan ve gelişimimiz süresince gelişmeye devam eden bir becerimizdir. Anne-çocuk ilişkileriyle beslenen empati; bebeğin ihtiyaçlarına karşılık verilmesi, anlaşılmasıyla daha da güçlenir. Karşımızdakini gözlemek, istek, duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmak ve karşı tarafa kendimizi –duygularımızı katmadan sadece anladığımızı- ifade etmek ve ona anlaşıldığını hissettirmektir. Çocuğunuzla iletişiminizde de ne kadar empatik (anlamaya çalışan) olursanız ilişkiniz o kadar sağlıklı olacaktır.

  

En özet haliyle anlamak, anlatmak ve anlaşmak olarak tanımlayabileceğimiz iletişim; ihtiyaç, istek, arzu, kaygı ve korkularımızla şekillenir. Kendimizi tanır, iletişim tarzlarımızı ve ihtiyaçlarımızı da tanıyabiliriz. Sonucunda da çocuğunuzla kurduğunuz iletişimin içeriğini anlama, yorumlama imkanını bulabilirsiniz.

Çocuğunuza eylemler yerine daha fazla duygularınızdan bahsedin, ne hissettiğinizi paylaşın, onun duygularını anlamaya ve anladığınızı ona göstermeye çalışın. Anlaşılmak kadar duyguların da anlaşılması süreci besler.

Yazının Devamını Oku

Çocuğun karnesi nasıl değerlendirilmeli?

20 Ocak 2016
Karne günü yaklaşırken ailelere öneriler...

Çocuğunuz karnesini önce kendisi değerlendirsin ve bırakın özgürce ifade etsin kendisini. Sonra sırasıyla “Ne yaptım? Ne yapabilirdim? Neleri daha iyi yapabilirdim? ve Ne yapacağım?” sorularını kendisine sorsun ve size de anlatsın. Dinleyin, yapıcı bir şekilde eleştirin, sorgulayın ama en önemlisi destek olun.

Öğrencilerin ders başarısı, kişisel ve sosyal becerilerindeki gelişimleri, sosyal etkinlik çalışmaları ve okula devam durumlarını velilere duyurmak için öğrenciye verilen bir tablo ya da belge diyebiliriz. Öğrencinin karnesine göre onu başarılı, zeki, tembel, çalışkan, başarısız gibi sıfatlarla nitelemek, etiketlemek doğru bir davranış mı acaba? Hemen düşünelim ve cevabı beraber bulalım. Bir arabaya 260 km hız yapabilme potansiyeline sahipken, 200 km hız yaptığı için “başarılı” diyebilir miyiz? Peki 180 km hız potansiyeline sahip bir araç 200 km hız yapamıyor diye onun performansı için “kötü” diyebilir miyiz? Peki bu iki aracı birbirleriyle kıyaslayıp o 220 yapıyor sen niye yapamıyorsun diyebilir miyiz?

Öğrencinin yeteneklerini en üst düzeyde kullanma becerisidir. Yani ben sınav gününe kadar 75 alabilecek kadar çalıştıysam ve sınavdan 75 aldıysam başarılıyım, 85 aldıysam çok başarılıyım, 95 alırsam (75’lik çalışmayla) daha az çalışsam da başarılı olabilirmişim diyebilirim. Durum gerçekten de böyle, garip ama gerçek. Her öğrenci 100 almak ister ama 100 alacakmış gibi çalış-a-maz. Her veli çocuğunun 100 almasını ister ama nasıl 100 alınabileceğini anlat-a-maz. Çocuklarımızdan başarılı olmalarını isterken gerçekten neyi kastettiğimizi iyi belirlememiz gerekiyor, yoksa değerlendirmeler ve sonuçlar farklı olabiliyor.

Göz ardı ettiğimiz ama etmememiz gereken en önemli konu: Bireysel farklılıklar. Her çocuk farklıdır, ilgileri farklıdır, istekleri farklıdır, gelişimleri farklıdır ve zeka gelişimleri de farklıdır. Zeka gelişiminden kastımız IQ seviyesi değil, zeka türleridir. Yani zekanın sözel, müziksel, görsel, mantıksal, sosyal, doğa, içsel ve bedensel boyutlarının her çocukta farklı geliştiğini göz ardı etmemeliyiz. Şu kadarını söyleyebiliriz ki her öğrenci matematik yapabilir evet ama matematikten 100 alamayabilir, her öğrenci resim yapabilir ama sergi açacak düzeyde yapamayabilir, şiir yazabilir ama şair olamayabilir, örnekler genişletilebilir.

Başarıyı bizim beklentilerimizin karşılanması olarak değil de çocuğumuzun belli bir ders içerisinde kendi şartları çerçevesinde gösterdiği gelişim ve bunun sonuçları olarak görebilirsek o zaman doğru değerlendirmelerde bulunuyoruz diyebiliriz. Unutmayın “Başarılı Olmak Öğrenilebilir” bir durumdur. Başarısız olmayı öğrendiğimiz gibi başarılı olmayı da öğrenebiliriz.

Çocuğunuz karnesini önce kendisi değerlendirsin ve bırakın özgürce ifade etsin kendisini. Sonra sırasıyla “Ne yaptım? Ne yapabilirdim? Neleri daha iyi yapabilirdim? ve Ne yapacağım?” sorularını kendisine sorsun ve size de anlatsın. Dinleyin, yapıcı bir şekilde eleştirin, sorgulayın ama en önemlisi destek olun. Şikayetçi, sorgulayıcı değil destekleyici olduğunuzu, onun yanında olduğunuzu gösterin ona, sevginizi ifade edin, sevin onları. Karşılıksız sevginizi gösterebileceğiniz en güzel fırsat dönemleridir karne dönemleri, bu fırsatı değerlendirin.

Yazının Devamını Oku

Çocuklara sorumluluk bilinci nasıl kazandırılır?

28 Aralık 2015
Çocuğunuzu bu süreçte destekleyip cesaretlendirmelisiniz!

Çocuklarımıza sorumluluk kazandırma işine girişmeden önce “sorumluluk” kavramı, bilinci, durumu üzerine yeterince düşünmüş olmak işimizi epeyce kolaylaştıracaktır. Bize şu sorular eşlik edebilir:

Sorular uzatılabilir ancak biz burada bırakalım. Bu soruların cevaplarını daha sonra çocuğumuza sorumluluklarının reklamını yapmak, sevdirmek için kolaylaştırıcı olarak kullanabiliriz.

Sorumluluk, tohumları çok erken yaşlarda atılan bir bilinçtir. İzin verildiğinde ve şartlar uygun hale getirildiğinde çocuklar sorumluluk almak ve öğrenmek konusunda aslında çok hazır durumda olmaktalar. Yaşına, gelişimine uygun yapabileceği ve yapmak istediği işleri onun hoş karşılayacağı bir dille ifade ettiğinizde keyifle yapacaktır. Çoğu kez sadece cesaretlendirmek, yönlendirmek ve bilgi vermek çocukları rahatlatıp sürece çok olumlu katkılar sunmaktadır.

Ev işlerinde çocukların yapabileceği birçok iş vardır. İyi bir planlamayla evde kimin ne zaman neleri yapacağı (sorumlu olduğu) planlanırsa; çocuk hem ortak yaşamın sorumluluğunun ne anlama geldiğini erken yaşlardan itibaren öğrenmiş olur hem de kendisini ailenin sahici bir üyesi, parçası hisseder.

  

İş bölümü çocuğun ilgilerine, gelişimine ve ihtiyaçlarına uygun yapıldıysa, özellikle seçim hakkı sunulduysa, bundan sonrası kararlı olmakla sağlanacaktır. Çocuk zorlanabilir, bırakabilir, pes edebilir. Bu durumlarda çocuğunuzu destekler, bilgilendirir, cesaretlendirirseniz sürece tekrardan kolayca odaklanacaktır. Yapabildiğinde de; yaptığı iş için, yapma isteğini, çabasını, yardımcı olma arzusu için teşekkür ederseniz daha da motive olacaktır.

Sorumlulukla ilgili hedefinizde çocuğun “kendine yetme” durumu, duygusu olduğunda süreç daha farklı işleyecektir. Önemli olan çocuğun bizim ya da hayatındaki diğer kişilerin isteklerini yerine getirmesi değil kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve diğerlerinin ihtiyaçlarına empatik biçimde yaklaşabilmesidir.

Yazının Devamını Oku

TEOG öncesi ailelere 14 altın öneri

24 Kasım 2015
Sınav kaygısı öğrencilerin performansını olumsuz etkiliyor!

Kaygı, en temel insani duygularımızdan biridir. Tıpkı korku, gurur, hayal kırıklığı, mutluluk ve diğerleri gibi. Kaygı, bedenimizin içinden ve dışından gelen her türlü uyarana karşı verdiğimiz doğal tepkiler bütünüdür. Kaygı özünde olumlu ya da olumsuz değildir. Şartlara ve bizdeki yaşantısına göre sonuçları bakımından kaygının olumsuz sonuçları vardır diyebiliriz. Sınav kaygısı da etkisi itibariyle süreci, öğrencilerin performansını olumsuz etkilediği düşünülen kaygı türlerinden biridir.

Eğer çocuğunuz; sağlıklı bir yaşama (uyku, beslenme, dinlenme, eğlenme) sahipse, çalışma alışkanlıklarını kazanmış, olumlu ve gerçekçi bir düşünce yapısına sahipse ve en önemlisi ruhsal açıdan farklı bir problem yaşamıyorsa sınav kaygısı onun performansını olumsuz etkiler mi diye endişe etmenize gerek yok. Kaygının olumsuz sonuçlarını yaşamamak ya da en aza indirmek içinse şunları yapabilirsiniz:

Yapılacak olan sınav yakın zamanda yapılmış birinci yazılı sınavından çok da farklı bir sınav değil ve özel de bir anlamı yok. Hedeflerle ilişkilendirilerek düşünüldüğünde sınavın önemi ve algılanışı da maalesef değişiyor. Unutmayın TEOG sınavları her dönem yapılan branş derslerinin biri olarak sayılacak ve zorluk derecesi olarak da genellikle daha kolay bir sınav.

Sınav hakkında ne kadar çok araştırma yapar, bilgi sahibi olursanız o kadar rahat olursunuz ve çocuğunuzu da doğru bilgilerle kaygılandırmadan yönlendirebilirsiniz.

Sınav yolculuğunu bir kendini tanıma, bulma süreci olarak düşünün ve mümkün olduğu kadar kendini araştırmasına yönlendirin. Bu konuda öğretmenlerinden, rehberlik servisinden ve aile büyüklerinden yönlendirme, destek alabilirler.

Çalışmalarını, ayırdığı zamanı, çabasını, öğretmenlerinin onun hakkındaki geri bildirimlerini ve kendi olumlu gözlemlerinizi onunla paylaşarak kendine güvenmesini telkin edin. Önceki başarılarını hatırlatın.

Yazının Devamını Oku

14 maddeyle okula uyum sorununu çözün!

20 Ekim 2015
1 ay geçmesine rağmen çocuğunuzun okula uyum sorunu devam mı ediyor?

Okullar açıldı ve bu haftayla birlikte bir ayı geride bırakmak üzereyiz. Özellikle 1. sınıfa başlayan öğrencilerde okula uyum sorunları, öğrenme ve davranış problemleri, kurallara ve yeni düzene alışmada zorluklar devam edebiliyor. Peki 1 ay geçmesine rağmen devam eden uyum sorunlarıyla ilgili aileler neler yapabilir? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile Eğitim Programı (AEP) Eğitimcilerinden Aile ve Çift Terapisiti Şamil Saribaş, aileler için önerilerde bulundu...

Anlamanın çözmekten çok daha değerli olduğunu unutmadan, öncelikle çocuğunuzun nasıl bir zorluk, kaygı, sorun yaşadığını anlamaya çalışın. Sorular sorun, araştırın, gözlemleyin.

Yeni durumlar herkes için belli kaygılar ve uyum zorlukları getirdiği gibi çocuklarda da sürprizlerle ve tanımadığı kişilerle dolu okul, onun belli düzeyde kaygı ve zorluklar yaşamasına neden olacaktır. Üstüne gitmek, hemen çözüme geçmek yerine, yanında olduğunuzu hissettirip ona zaman tanıyın.

Size farklı gelen, bir gariplik, sorun olduğunu düşündüğünüz hiçbir durumu ihmal etmeyin, nedenlerini araştırın, etrafınızda bu konuda güvendiğiniz/deneyimi olan kişilerle konuşun, ihtiyaç duyduğunuzda öğretmenine danışmaktan çekinmeyin.

Yeni süreçte onun en çok ihtiyacı olan şey destek. Ona yanında olduğunuzu hissettirin, eleştirmek yerine destek olun, neye ihtiyacı olduğunu sorun. Kızmak yerine anlamaya çalışın, onun zorlandığını gördüğünüzü, onu anladığınızı hissettirin.

  

Oyun ve oyuncaklar hala onun için öğrenme, gelişim ve rahatlama alanı. Artık okul var diye ya da sorumlulukları arttı düşüncesiyle oyunu yasaklamayın, denge kurarak zamanlarını belirleyerek oyun oynamasına izin verin.

Yazının Devamını Oku

İyi ilişkiler ses çıkarmıyor!

18 Temmuz 2015
Sıradanlaşan her ilişki ise servis gerektiriyor.

Her ilişki başladığında kendi içinde doğal bir tanım/kalıp/işleyiş oluşur ve yine aynı doğallıkta ilişkinin kontrolü/gücü kimin elinde olacak buna karar verilir ve bu kendinden menkul işleyişle devam eder ilişki. Çift bir sorunla karşılaştığında da genellikle ilişkinin işleyişine dair bir durum yaşanıyordur ancak çiftler durumu birbirlerinin yanlışı, hatası olarak kodladıklarında durum çoğu kez içinden çıkılmaz bir hale gelmekte. Bu durum da sıkılmışlığı, bunalmışlığı, tıkanmışlığı ve çaresizliği beraberinde getirmekte. Ne yapacağını, ne diyeceğini bilemeyen çiftler bu sıkışmışlıkla istemeden birbirlerini, kendilerini daha çok sıkmakta ve durumlarını daha içinden çıkılmaz görme yanılgısına kapılmaktalar. Çözüm için gösterilen çabalar bu karmaşıklıkta probleme bulaşmakta ve devamında çözüm çabaları da problemin kendisi haline gelebiliyor.

Problem henüz belli bile değilken ilişkinin yeni bir problemi ortaya çıkmakta. Çiftler “Ben senin için bunları yaptımlar, ben bu ilişki için bu kadar emek harcadım, sustum, çabaladım, senin annen, baban, senin kardeşin..” gibi ifadelerle bu sıkıntılı halin içinden çıkmaya çalışmaktalar. Ancak bu kendini anlatma çabaları da çözüme değil maalesef problemin devamına ve yeni problem tanımlarının ortaya çıkışına hizmet etmektedir.

İyi ilişkiler ses çıkarmaz!

Biz ilişkilere sistem olarak bakıyoruz ve her sistemin kendinden menkul bir işleyişi olduğu gibi ilişkilerin de kendinden menkul bir işleyişi olduğunu savunuyoruz. Böyle baktığımızda ilişkilere; iyi işleyen ilişkilerin iyi sistemlerde olduğu gibi ses çıkarmadığını tıkır tıkır işlediğini ve sıradanlaşmadığını söyleyebiliriz.

Yazının Devamını Oku

TEOG Tercih ve Liselere Geçiş Rehberi

23 Haziran 2015
Ailelerin ve öğrencilerin merak ettiği soruların uzmanından yanıtları...

Tercih döneminde başvurulara kısa bir süre kala ailelerin ve öğrencilerin merak ettikleri soruları Psikolojik Danışman Şamil Saribaş yanıtladı. İşte tüm merak edilen soruların uzmanından cevapları...

Lise tercih süreci genel hatlarıyla nasıl gerçekleşecektir?

Tercih süreci; “Özel Okul” tercihleri, yetenek sınavıyla öğrenci alan “Güzel Sanatlar/Spor Liseleri” ve TEOG - YEP sonucu ile öğrenci alan “Anadolu, Fen, Sosyal Bilimler, Meslek, İmam Hatip ve Çok Programlı Anadolu Lisesi” tercihleri olarak üç kategoride ele almamız daha sağlıklı olacaktır. Üç okul kategorisinin de tercih süreci ve başvuru tarihlerinin farklı olduğunu en baştan belirtmek isterim. Bu yıl tek bir liste üzerinden karma 25 tercih alınacak ve sadece bir kez tercih işlemi yapılacak.

Tercih başvurusunda bulunmayan öğrencinin kaydı otomatik olarak açık öğretim kurumlarına yapılacak. Özel öğretim kurumlarına kesin kaydını yapmış olanlar tercih hakkını kullanmış sayılacak. Hiçbir tercihine yerleşemeyen öğrenciler açık öğretim kurumlarına yerleştirilecek. Açık ortaöğretim kurumlarına yerleşen öğrencilerin, talep etmeleri halinde İl/İlçe Öğrenci Yerleştirme ve Nakil Komisyonunca, nakil mevzuatına göre boş kalan kontenjanlara 07-10 Eylül 2015 tarihlerinde, 3 (üç) tercih alınarak, YEP üstünlüğüne göre il/ilçe sınırları içerisinde yerleştirmesi yapılacaktır.

Tercih yapacak öğrencilere ve ailelere ilk öneriniz nedir?

MEB tarafından yayınlanan “Tercih ve Yerleştirme Kılavuzu” ile özel okullar tarafından açıklanan okula öğrenci alım şartlarını mutlaka okusunlar, MEB’in yayınladığı tercih tanıtım videosunu izlesinler ve bu süreçte mutlaka güvendikleri bir uzmandan destek alsınlar.

  

Yazının Devamını Oku