Hale Acun Aydın

Dünyayı kurtarmaya mutfaktan başlayabiliriz

5 Haziran 2020
5 Haziran Dünya Çevre Günü. 1972’den beri çevreye olan etkilerimizi hatırladığımız bu günde amacım sizlere bizlerin birey olarak neler yapabileceğimizi biraz anlatmak.

Bilmeyenler için hesabımın adı Türk İşi Minimalizm farkındalık yaratmaya çalıştığım konular ise minimalizm ve sürdürülebilir bir yaşam sürmek. Minimalizmi hep kendine yeten az ve öz eşya ile yaşamak olarak anlatıyorum. Ama eşya elemek bu işin başlangıcı sadece, daha da önemli olan tüketim konusunda harekete geçmemiz ve alışkanlıklarımızı değiştirmemiz.

Peki bu neden önemli? Çünkü iklim krizi hatta iklim acil durumu artık hayatımızın bir gerçeği. Neden acil durumu dedim derseniz Oxford Sözlüğü bu kelime grubunu 2019’un kelimesi olarak seçti. Ve açıklamasını da “İklim değişikliğinin neden olacağı geri dönülemez hasarı durdurmak veya azaltmak için acil bir durumda harekete geçilmesi gereken durum” olarak yaptı. 2019’un sonunda bu kelime grubunun duyurusundan sonra bu hafta Avrupa Parlementosu da Avrupa’da iklim acil durumu ilan etti.

“İklim sorunlarıyla benim alışveriş alışkanlıklarımın, tüketimimin ne ilgisi var?” derseniz size birkaç bilgi vermek istiyorum:

- Bir beyaz tişörtün üretimi için 2000 litre su harcanıyor.

- 1 fincan kahvenin tarladan masanıza gelmesinde toplamda 140 litre su harcanıyor.

Yazının Devamını Oku

Bu bir ev hapsi değil, kendimizi ve sevdiklerimizi korumak için bir seçim

26 Mart 2020
Biliyorum gündem tatsız ve uzun süredir ne zaman bir toparlanıp ilerlemek istesek sanki yeni bir haber alıyoruz. Ancak yine de güçlü durmamız ve bu günlerin de gelip geçici olduğunu hatırlamamız gerekiyor.

Evde kalıp biz risk grubunda olmasak bile sevdiklerimizi koruduğumuz bu günlerde kendimizi televizyona, Youtube videolarına, dizi & filmlere ya da sosyal medyaya kaptırmamız çok olası. Oysa yapabileceğimiz bir sürü şey var.

Sosyal medya yerinde ve dengeli kullanıldığında müthiş bir bilgi kaynağı, bu günlerde birçok hesap takipçilerine umut ve ilham olmak amacıyla evde yapılabilecek farklı aktiviteleri, günlük spor rutinlerini paylaşıyor. Müzisyenler canlı yayınla online konserler vererek herkesin moralini yüksek tutma konusunda ellerinden gelen desteği vermeye çalışıyorlar.
Ben de Instagram hesabımda evde yapılabilecek 10 öneriyi paylaştım. Bunlardan biri tanesi hatta ilki hazır evdeyken sadeleşmek için ilk adımları atmak, bir tanesi de not alıp ya da kaydedip bir gün yaparım dediğiniz tariflere el atmak.

Evde geçirdiğimiz bu 4 gün içinde ben de 2 yeni tarif denedim. Zaten evdeyiz ve can sıkıntısından kendimizi comfort food denen bizi (kısa süreliğine) iyi hissettirecek abur cuburlara yönelmeye meyilliyiz o yüzden ben tariflerimi sağlıklı alternatiflerden seçtim. Evde kalacağımız sürenin belirsiz olduğunu ve beslenmenin bağışıklık üzerindeki etkisini düşünürsek ne kadar sağlıklı beslenirken o kadar iyi.

Biri Ezgi Özanlar’ın 3 malzemeli kurabiye tarifi diğeri ise Sema Özpekmezci’nin Banana Bread / Muzlu Ekmeği.

Çok temel bir şekilde yapım aşamalarını ve malzemeleri paylaşıyorum.

İlerde yapacaklarımı ise listeledim bile, peki sizin hep yapmak isteyip de bir türlü el atmadığınız tarifler neler?

Yazının Devamını Oku

1 dilim tost ekmeğini kızartmak için kaç bisikletçi gerekir?

5 Şubat 2020
Bundan tam 5 yıl önce bir deney videosu izledim. Olimpiyatlarda yarışan dünyaca ünlü Alman bisikletçi Robert Förstemann'la bir deney yapılmış. Bisikletçiden pedal çevirerek 700 watt gücündeki ekmek kızartma makinesini çalıştırması istenmiş. Saatte 50 km hıza ulaşan bisikletçi yorgunluktan bayılmadan az önce makineyi 1 dilim ekmeği kızartacak kadar çalıştırmayı başarıyor.

Video sonunda şöyle bir özet paylaşmışlardı:

1 dilim tost ekmeği kızartmak için 1
Bir otomobili 1 saat çalıştırabilmek için 180
Bir uçağı bir saat uçurabilmek için 43 bin
Robert Förstemann’a ihtiyaç var.

Bu deney beni gerçekten çok etkiledi. Düşününce o kadar şanslıyız ki gerçekten bunu oldukça kanıksamış ve başka türlüsü zaten yokmuş gibi yaşıyoruz. Musluğu çevirince suyumuz akınca ya da düğmeye basıp da elektriğimiz yanınca bunun doğal hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Oysa bunların hepsi çok değerli birer kaynak.

Söz konusu dünyamızı önemsemek ve her türlü karbon ayak izimizi düşürmekse eğer biraz daha duyarlı olmamız gerekiyor.

Mutfağınızda hayata geçirebileceğiniz birkaç basit genel geçer öneri paylaşmak istiyorum sizinle:

Yazının Devamını Oku

Bir haftada kaç parça kıyafet giyiyorsunuz?

25 Ocak 2020
Bugün mutfak dışına çıkalım mı biraz? Üzerimizdekilerle ilgili konuşalım olur mu? Bir düşünün bugünden geriye doğru son 1 haftanızı, hatta son 1 ayınızı. Gardırobunuz belki kıyafet dolu ama son 1 ayda kaç parça kıyafet giydiniz?

Ben düşündüm, evden çalışıyorum ama hafta içi sık sık çalışmaya, oğlumu okula bırakıp almaya, iş toplantısına ya da arkadaşlarımla buluşmaya dışarı çıkıyorum. Hafta sonu çocuklarla biraz evde biraz dışarda biraz da aile ziyaretindeyiz. Bu hayat temposunda sonbahar/kış döneminde döne döne 2 farklı pantolon, 1 siyah tayt, 2 sweatshirt, 1 kazak, 1 t-shirt, 2 elbise ve 3 gömlek giyiyorum. Zorlasam bir ayda 10 parça meydan okuması yapabilirmişim yani. Okuyunca gözünüze az geldiyse lütfen siz de kendinizinkine bakın, geriye dönük hatırlaması zor olabilir, o zaman da bugünden ileri 1 ay boyunca not alın. Bu da sizin alıştırmanız olsun.

Neyse 11 parça olmuş yukarıda saydığım, dediğim gibi 1 ayda 10 parça ile de idare edebilirdim ama onun yerine biz #7kadın7parça7gün dedik. Yani ben ve 6 arkadaşım geçtiğimiz hafta boyunca 7 parça kıyafet seçip 7 gün boyunca işe, gezmeye ya da evde oturmaya bunları giydik. Yani mini bir kapsül gardırop oluşturmuş olduk. Aramızda benim gibi evden çalışanlar da vardı, mesaili işe giden de. Bu meydan okumayı başlatan biz 7 kadına dışardan da bir sürü kadın eşlik etti, hepsini sosyal medyada #7kadın7parça7gün etiketiyle görebilirsiniz.

Peki neden böyle bir şey denedik? Birkaç nedeni var aslında

- Dolabımızda birçok şeyi zaten giymediğimizi hatırlamak için. (Bu 7 parçayı seçmek gayet kolay oluyor çünkü istisnalar dışında siz de baktığınızda zaten giydiğiniz parçaların sayılı olduğu olduğunu göreceksiniz.)

- Aslında kıyafetlerle ilgili yanlış endişelerimizin olduğunu göstermek için. Mesela özellikle çalışanlar ofise vs. bir hafta içinde aynı şeyi ikinci kez giydi. Normalde yapmazlardı diye tahmin ediyorum, oysa kimse fark etmedi. Hele bir de fular, değişik kolye vs. ile kombin yaptılarsa ya da üst ve altı farklı eşleştirerek kullandılarsa hiç dikkat çekmediler.

- Ne giyeceğini bilmenin rahatlığını hatırlamış olduk, kapsül gardırop denen uygulamanın güzelliği aslında bu. Gardırobunuzu açıp da içinde birbiriyle uyumlu ve hepsini de giymekten zevk aldığınız şeyler olduğunda giyinip çıkmak gerçekten de çok kolay.

Biz 1 haftalığına konfor alanımızdan çıktık bir deney yaptık anlayacağınız. Aslında geçen haziranda da yazlık kıyafetlerle yapmıştık. Dediğim gibi sosyal medyadaki etiketten bakarsanız o eski fotoğraflara da ulaşabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

İyi bir aşçı olmak için ne gerekir?

11 Ocak 2020
Bir kadını/erkeği iyi bir aşçı yapan nedir sizce? Meslek olarak değil de iyi yemek yapan kişi anlamında soruyorum.

Elindeki yemek yaptığı araç gerecin temel yeterlilikte ve kaliteli olması ve kullandığı ürünlerin sağlıklı, lezzetli, taze olması ilk gereklilik olabilir. Paslanmaz çelik tencereler, iyi ve doğru temizlenen tahta kaşıklar, tercihen ilaçsız tarım ürünleri gibi…

Sanırım biraz hayal gücü ve cesaret de eklemek lazım buna. Belki malzemeleri çok ya da az kişiye uyarlamak için biraz matematik bilgisi de işe yarayabilir. Yine hayal gücü bazen bazı malzemeleri farklı şekillerde kullanmaya da yarayabilir, geçenlerde krep harcına kepçenin tersini sokup tavada o şekilde pişirip hamurdan kaseler yapan birini gördüm mesela.

Başka bir özellik de bence farklı tatlar denemek. İnsan her zaman tüm alternatifleri kendi düşünemez ama farklı evlerde, mekanlarda yemek yiyip değişik yemekleri tadınca bundan büyük ilham alabilir. Hatta bir yemeği az yaptıysa ya da ilk kez yapıyorsa o yemeğin neye benzemesi gerektiği hakkında bir fikri olur.

Biraz araştırmacı olmak da iyi olabilir. Birkaç yemek tarifi kitabı karıştırmanın, videolar izlemenin de faydasının olacağına eminim. Ben yeni bir şey denerken ya da daha bilindik bir tarifte takıldıysam annemi arayıp soramayacak durumdaysam kesinlikle birkaç sitede geziniyorum. Ya da Lezizz’in Instagram videoları da hiç aklımda yokken kalkıp bir tarif denememe neden olabiliyor :)

Peki bunları neden sıraladım derseniz, belki pek dile getirmesek de var olan “Ah elimde gerekli eşyalar, tabak çanaklar olmazsa olmaz” fikri için.

Aslında bu yazının ilhamını izlediğim bir videodan aldım. Videoda karavanla dünya turuna çıkan aile tencere içinde kek yapıyordu kızlarının canı çok çektiği için; normalde fırın, kek kalıbı, kek kalıbını üzerine koymak için tel… gerekirdi, elinde bu malzeme olmayanlar için kek yapmak bir hayal olabilirdi. Ama onlar için biraz pratik sahibi olmak ve en önemli yapmaya niyet önemliydi.

Gelen öneriler ve birkaç video izledikten sonra tencere içinde yapışmayan, lezzetli ve kızlarının da gönlünü alan bir keki başarıyla pişirdiler. Mutfakları aslında 3 tabak, 2 tencere birkaç çatal bıçak ve kaşıktan oluşuyor ama bunun onları engellemesine izin vermediler.

Ben platform yemek üzerine olduğu için örneğimi bunun üzerinden verdim ama aklınıza gelen birçok konu için uyarlayabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Kahvenizi termosta mı karton bardakta mı alırsınız?

1 Ocak 2020
Geldik 2020’nin son gününe. Bu yılı kapatırken size 2019’un başında kurduğum bir hayalden bahsetmek istiyorum. Hikaye sevenler için olsun bugünkü yazı.

Beni yeni tanıyanlar için benim minimalizme olan ilgim (tüm sosyal medya hesaplarımda adım Türk İşi Minimalizm) 10 yıl öncesine dayanıyor ama daha az atık çıkarma konusundaki hassasiyetim son 4-5 yıla dayanıyor. Lauren Singer’ı elinde o yıl çıkardığı toplam çöpün olduğu kavanozla yaptığı konuşmayı izlemek benim dönüm noktamdı sanırım. Hep adını anıyorum çünkü beni yaptıklarıyla ilk sarsan kişi olmuştu.

O zamanlar etki alanım daha dardı. Sosyal çevreme ve aileme suyumu yanımda taşıyarak, işyerinde toplantılara bir bardak suyumla giderek (masalardaki pet şişelerden içmemek için) ve işyerimizde açılan kafeden kahve aldığımda ofisten kupamı götürerek bir farkındalık yaratmaya çalışıyordum. Ama ben de tökezliyordum bol bol tabii ki, yılların alışkanlığını kırmak bir gecede mümkün olmuyor biliyorum.

O zamanlar Amerika’da bir ürün görmüştüm. Kavanoza kapak gibi takılıp termos kapağına benzer yapısıyla onu bir kahve bardağına çeviren bu ürün bana o zaman şunu gösterdi: dışardan al-götür (takeaway) kahve aldığında illa o karton bardaklara mecbur değiliz. Termos kültürü bir anda değişti bilmem farkında mısınız? Bundan 5 yıl önce (kamp aktiviteleri vs. dışında) termoslar daha çok ofiste iş yaparken oradan oraya koştururken kahvemizi sıcak tutmaya yarıyordu. Zaten öyle ne kadar sıcak tutar filan çok da kimsenin endişesi yoktu. Aynı bir kupa seçerken olduğu gibi görsel güzellik daha ön plandaydı, tabii benim görüşlerim ve tecrübelerim çok kişisel olabilir ama etrafımda gördüğüm gerçeklik o zaman için buydu.

Zaman geçti benim bu konuda yaptığım şeyler ve bilincim arttı. Arkadaşlarım da benim bu çabamı bildikleri için bana hediye aldıklarında daha ince eleyip sık dokur olmuşlardı. Bir dostum bana taaa uzaklardan atık maddeden yapılmış, kullanım süresi bitince -kırılınca vs- kompost edilebilecek doğal malzemeden akıtmaması için de silikon kapaklı bir bardak getirdi. Taşıması çok hafif olduğu için dışarda kahve alıp devam edeceksem bu bardağı taşımaya başladım. Kurumsal hayattan ayrıldığım için artık bunu daha sık yapar olmuştum çünkü çalışırken zaten ofiste ya da aşağıdaki kafede kahve içiyordum ve o zaman hepimizin bildiği o kahve zincirinin yaptığı indirimi duydum: Kahveni onların karton bardağına değil de termosuna alırsan sembolik de olsa bir indirim veriyorlardı. Ama kimse emin değildi. Her yerde mi var, sadece kendi markalarının olduğu termoslara mı var, çalışanlar birbirinden habersiz, müşterilerdeki bilgi kendi gittikleri yerle sınırlıydı.

Yine bu sırada karton bardak dediğimiz şeyin aslında içinde onu sıcaktan koruyan, dağılmasını engelleyen bir plastik kaplama olduğunu da öğrendim. Bu malzeme ayrıca onu geri dönüştürülemez hale getiriyordu yani içimizi ferahlattığımız o geri dönüşüm efsanesi (ki bunu ayrıca başka bir yazıda anlatacağım) bu karton bardaklar için asla geçerli değildi. İçilen her bir kahve bir tane daha çöpe atılan karton bardak demekti.

Beni daha çok etkileyen ise bu kadar basit bir teşvik hareketinin ne kadar büyük bir dalga yaratabileceği ama kimsenin buna başlamamış olmasıydı. Önce bir çevreme ve sosyal medyadaki takipçilerime sordum. Başka bir yer daha biliyorlar mıydı diye, yani termosunla kahve almaya gittiğinde buna indirim veren yani bunu teşvik eden başka bir kafe. Gelen cevaplar gerçekten hep aynı 4-5 isim etrafında dönüyordu.

Öyleyse zaman harekete geçme vaktiydi. Bardağımı aldım evdeki bir beyaz duvarın önünde tutup bir şablon fotoğraf hazırladım. Metnini de üzerine yazdım ve hem boş olarak paylaştım ki ekran görüntüsü alınıp kullanılsın hem de dolu olarak yani yazılı olarak paylaştım ve bildiğim tüm mekanlara tek tek çağrıda bulundum ve böylece #kahvemtermosta hareketi doğmuş oldu.

Yazının Devamını Oku

Yeni yılda mutfağınızda değiştirmeniz gereken 5 şey

10 Aralık 2019
Aralık ayı gelecek yılın hedeflerini ya da artık benim daha çok sevdiğim kelimeyle, niyetlerini belirlediğimiz ay birçoğumuz için. İçinde olduğumuz yıl yapabildiklerimiz ve içimizde kalanlarla geçip giderken artık yeni bir yılda bizi nelerin beklediğine odaklanmalı. Bunlardan biri neden mutfakta daha bilinçli olacağımız bir yıl olmasın?

Oxford Sözlüğü 2019’da yılın kelimesini “İklim Acil Durumu” olarak seçmiş. Sözlük her yıl en çok konuşulan, ses getiren, tartışılan kelimeyi belirliyor ve gerçekten de gündeme damgasını vuruyor.

Biz bireyler olarak bu krizin neresindeyiz peki? Söz konusu iklim ya da benzeri konular olunca kendi başarılarımızı küçük görmeye çok alışığız. Benim yaptığım bir olumlu hareketten ne çıkar gibi düşünüyoruz. Oysa biz önce kendimizi değiştirmekle işe başlamalıyız.

Bu nedenle size yeni yılda hayatınızda daha da doğrusu mutfağınızda kolaylıkla gerçekleştirebileceğiniz 5 yeni alışkanlık:

1. Kendinize bir 15 dakika ayırın ve önünüzdeki hafta için bir yemek listesi oluşturun.

Yazının Devamını Oku

Ekolojik kamp dediğin ne ola ki?

29 Kasım 2019
Herkese merhabalar, bu bir ilk yazı olduğu için mini bir tanışma ile başlamak istedim söze. Ben Hale, beni Türk İşi Minimalizm olarak da tanıyanlar olabilir. Bu isimdeki önce sitemde sonra da çeşitli sosyal medya kanallarında uzun zamandır başta minimalizm ve sıfır atık olmak üzere bilgiler paylaşıyorum. Amacım herkese kendi ellerinden geldiğince neler yapabileceklerini göstermek. Lezizz’de de konumuz başta mutfak tabii ki, kendi alanım ile mutfağı olabildiğince birleştirmek ve bugün olduğu gibi deneyimlerimi anlatmak istiyorum sizlere.

Dediğim gibi bugünkü yazımda deneyimler üzerine bir şeyler paylaşacağım. Belki siz de rast gelmişsinizdir, deneyim kazanmanın eşya edinmekten daha değerli olduğu bugünlerde tartışılan hatta ne birçok kesimde de üzerinde hemfikir olunan bir konu. Biz de iki çocuklu bir aile olarak ara dönem tatilinde yeni bir yer görelim istedik ve topladık eşyaları ve mini bir tura çıktık.

İlk durağımız Bilecik’in Kurşunlu köyü oldu. Burada bir ekolojik çocuk kampına katıldık. 1,5 gün süren kampta bize evini açan köy sakinlerinin evlerine dağıldık ve orada misafir olduk,  bu kısa süreyi onların hayatlarına eşlik ederek, görüp öğrenerek ve çocuklarımıza farklı bir dünyanın var olduğunu göstererek geçirdik.

Misafirlere açılacak evler için bir kural vardı ki o da evlerin doğal bir yapı malzemesi olan kerpiç ev olması. Kerpiç aslında tuğla biçiminde kalıplara dökülerek kurutulan balçık. Yani o ev bir gün iş görmediğinde evden kalan her şey doğal atık olacak (en azından dışı diyelim). Üstelik evin ısıtma ve soğutmasında az enerjiye ihtiyaç duyan, çevreci bir malzeme olması onu ayrıca değerli kılıyor. Ama günümüzde birçok kerpiç ev yerini beton evlere bırakıyor, işte bu yüzden böyle bir pozitif ayrımcılık da yapılmış.

Yemeklerimizi ise köyün eski okulu yeni Kadın Kooperatifi (Gölflanoz Kadın Girişimi Kooperatifi) olan binasında yer sofralarında yedik. Tüm yemeklerimiz köyde hiç ilaç, hibrit tohum ya da kimyasal gübre kullanılmadan bin bir çaba ile yetiştirilen ürünlerden hazırlandı. Ekolojik kampın ekolojikliği de buradan geliyordu aslında. Amaç iki taraflıydı, sadece biz ya da çocuklarımız bir deneyim kazansın değil orada yaşayanlara da bu temiz üretimi sürdürebilmeleri için bir motivasyon verebilmek ve kooperatiflerini duyurabilmekti. Zaten kısıtlı bir üretimleri var, amaçları kapasitelerince üretim yapmak ve ulaştırmak, fazlasında kimsenin gözü yok.

Seyahatin devamında Eskişehir ve Ankara’ya gittik ama orada birer şehir turisti olarak görülecekleri gördük, yenmeden dönülmemesi gereken şeyleri tattık ve döndük biraz yol yorgunluğu biraz da hava değişimi sallantılarını atlatıp günlük hayatımıza döndük.

Ama bu tarım kooperatifleri konusu oldukça değerli, nerelerde hangi kooperatifler var, kuruluş amaçları ne onu da başka bir gün daha detaylı konuşalım.

Bugünlük hoş geldim diyerek kapatıyorum yazımı.

Instagram: @turkisiminimalizm

Yazının Devamını Oku